Выбрать главу

şenaat: Kötülük, fenalık.

şer'iye: Şeriat kurallarına uygun.

şeriat: Dinî temellere dayanan Müslümanlık kanunları.

şevk: istek, heves.

şifa: Hastalıktan kurtulma.

şifahi: Sözlü, sözle.

şimendifer: Demiryolu.

şirret: Geçimsiz, huysuz, edepsiz, kavga çıkartmaktan hoşlanan.

-T-

taalluk etmek: İlgili bulunmak, ilgilendirmek.

taarruz: Saldırı.

tabiat: (Metinde) Huy.

tabiatıyle: Doğaldır ki.

tabiî: Doğal.

tabiiye: Tabiat bilgisi.

taciz etmek: Sıkıntı vermek, can sıkmak.

tafsilât: Ayrıntılar.

tahammül etmek: Dayanmak, katlanmak.

tahammüclass="underline" Kötü, güç durumlara katlanma, karşı koyabilme gücü.

tahassür: Özlem, kavuşmak istenen şey veya kimse için üzülme.

tahayyüclass="underline" Hayalde canlandırma.

tahkikat: Araştırma.

tahkir: Horlama, alçaltma.

tahrirat: Resmî bir dairede yazılan yazılar.

tahrirî: Yazılı.

tahsisat: Ödenek.

takbiclass="underline" Öpme.

taksim: (Mat.) Bölme.

talika: Dört tekerlekli, üstü kapalı, bir tür yaylı at arabası.

talkın: (Telkin) Ölü gömüldükten sonra imamın mezar başında söylediği dinî sözler.

tamim: Genelge.

tasavvur etmek: Düşünmek, gözönüne getirmek, hayal etmek.

tashih etmek: Düzeltmek.

tasrif etmek: Dilbilgisinde bir fiilin çekimi.

tavsiye: Öğüt, yol gösterme.

tazmin etmek: Zararı ödemek.

tecdit: Yenileme.

tedris: Öğretim.

tedrisat-ı iptidaiye: ilköğretim.

teessür: Üzüntü.

tefrik: Ayırma, ayırt etmek.

tefriş: Bir yeri gerekli eşya ile döşeme.

tefsir. Yorumlama.

tekaüt: Emeldi.

tekdirat: Azarlama.

tekellüf: Güçlüğe katlanma.

teklifsiz: Resmî veya çekingen davranmama.

tekmiclass="underline" Bütün, tüm.

telaffuz etme: Söyleme.

tembih: Uyarma.

temenna etmek: Eli başa götürerek selâmlamak.

temin: Sağlama, elde etme.

temrin: Alıştırma.

teneffüs: Temiz hava, dinlenmek için verilen ara.

tenezzül etmek: Kendi durumuna, düzeyine aykırı düşen bir şeyi kabul etmek.

tercüme-i haclass="underline" Özgeçmiş, biyografi.

tereddüt: Kararsızlık.

teres: Pezevenk.

tesadüf etmek: Rastlamak.

teskin etmek: Acı, öfke, heyecan gibi duyguları yatıştırmaya, dindirmeye çalışmak.

teşrif etmek: Bir yere gelerek orayı onurlandırmak.

teşvik etmek: İsteklendirmek, özendirmek.

tetkik etmek: incelemek.

tevazu: Alçakgönüllülük.

tevdi etmek: Vermek, bırakmak.

teveccüh: Güleryüz gösterme, yakınlık duyma.

tevekküclass="underline" Kadere boyun eğmek, katlanmak.

tevil etmek: Söz veya davranışa başka bir anlam vermek.

tezevvüç etmek: Evlenmek.

-U-

ulema: Bilginler. ulûm: ilimler, bilimler. ulum-i diniye: Din bilgisi. ulvî: Yüce. usuclass="underline" Yöntem. usuletle: Usulüyle. usul-i cedit: Yeni yöntem.

- V -

vaftiz: Hıristiyan dininde bir kutsal işlem.

vakan Ağırbaşlılık.

vakfetmek: Adamak.

vâkıf olmak: Bilmek, öğrenmek.

vâkıf: Bilen.

vakur: Ağırbaşlı, onurlu.

varak-ı mıhr-i vefa: Sevgi, bağlılık evrakı.

vasıl olmak: Ulaşmak, varmak.

vaveyla: Çığlık.

vefa: Sevgide sebat, sevide durma, sevgi bağlılığı.

vefasız: Sevgisi çabuk geçen, hakikatsiz.

vehim: Kuruntu.

vekâlet: Birinin yerine bakmak, görevini üstlenmek.

velev: Kaldı ki, hatta.

veranda: Camlı taraça.

vesile: Sebep, bahane.

viöjö: (Fr. Vieux'deri) Yaşlı işi.

virane: Yıkılmış veya harap olmuş yapılardan geriye kalan yıkıntı.

vukuf: Bilgi.

-Y-

yadellen Baba evinden uzak yerler, gurbet.

yadigâr: Bir kimseyi ya da bir olayı hatırlatan nesne ya da kişi.

yan Sevgili.

yaşmak: Eskiden kadınların ferace ile birlikte kullandıkları, gözleri açıkta bırakan ince yüz örtüsü.

yazıhane: Yazı masası.

yegâne: Tek.

yeis: Üzüntü, umutsuzluktan

doğan karamsarlık. yortu: Hıristiyan bayramı.

- Z - zaaf: Düşkünlük, dayanama-

ma.

zabit: Subay. zarp: (Mat.) Çarpma. zaruri: Zorunlu. zat: Kimse, kişi.

zayi etmek: Kaybetmek.

zemzem: Müslümanlarca kutsal sayılan su.

zerzevat: Sebze.

zevce: Erkeğin nikâhlandığı kadın, eş.

zıb: Süs.

zikretmek: Söylemek.

zillet: Hor görülme, alçalma.

ziya: Işık.

ziyade: Çok, daha çok.

ziynet: Süs.