– Bekleyin… Bütün parçalar tamamlanınca, tekrar bir araya getiririz…
281– Dalgınlık
Dalgın Temel habire ceketini arıyor. Arkadaşları:
– Üstünde ya, diyorlar.
– Uyy uşaklar soylemeseydinuz pu soğukta ceketsuz ci‑decektum, diyor.
282– Neden şimdi
Temel boşanma davası açmış. Duruşmada hakim boşanmak istemesinin sebebini sormuş:
– Karım, üç yıldır ne pulursa kafama fırlatayi, hacim pey.
– Peki niçin bu davayı üç yıl önce değil de şimdi açıyorsun?
– Yeni yeni isapet etturmeye paşlamıştur hacim pey.
283– Yem
Temel yine palavra sıkıyordu:
– Haçan dün pir paluk tuttum ki kocaman.
– Demeee! Yoksa balina mı tuttun?
– Uyy yok uşağım, pen palinayı yem olarak kullandım daa…
284– Perde
Temel otelde oda fıatlarmı öğrenmektedir. Resepsiyon memuru:
– Boğaza bakan bir odamız var. 200 Amerikan doları… Temeclass="underline"
– Perdeleri hiç açmamaya söz verirsem, kaça olur?!
285– Kandırmış
Temel İstanbul'a yeni taşınmıştı. Yeni Cami önünde güvercinlere bakarken yanına biri yaklaştı…
– Bu güvercinlere bakmak parayla. Tanesi bin lira… Temel çıkarıp 10 bin lira verdi.
Akşam evde karısı"Nee…"diye fırladı yerinden…"Adama onbin kağıt verdin ha?"
– Kandırdım enayiyi, diye güldü Temel…"Orada en az yüz güvercin vardı."
286– MİT
Temel fevkalâde iyi bir eğitim görmüş ve yapılan teklif üzerine MİT'e girmişti. Ona Mustafa kod adım verdiler. Hem İngilizcesini ilerletsin hem de staj yapsın diye, ingiltere'ye Kraliçe'nin Karşı Casusluk Teşkilatı'na gönderdiler.
Temel gittiği günün akşamı, teşkilat binasının bodrum katındaki bara indi… Barın öbür ucunda oturan adamı bir yerlerden gözü ısırıyordu. Uzaktan gülümsedi. Adam yerinden kalktı. Temel'in (kod adı: Mustafa) yanına geldi ve kendini tanıttı…
– My name is Bond… James Bond! Temel de elini uzattı:
– My name is Tafa… Muş Tafa!
287– Gerçek
Oğlu Temel'in birinci dönem karnesindeki kırık notları görünce beyninden vurulmuşa dönen Cemaclass="underline"
– Ha uşak pu ne haldir? Atatürk senun yaşundayken sınıfunun pirincisiydu…
Küçük Temel üzgün üzgün babasına baktı ve şöyle mırıldandı:
– Doğru söyleysun ya buba, senun yaşındayçen de Cumhurbaşkanuydu…
288– Cam
Birinin elinde benzin bidonu, birinin elinde de torba olan iki kişi, kızgın çölün ortasında Temelle karşılaşmışlar.
Temel'in sırtmdaysa eski bir Volkswagen otomobilin kapısı varmış.
Hemen sohbete koyulmuşlar.
Benzin bidonunu taşıyan adam:
– Bu olmasa, çölü aşamam… demiş."Çünkü akşamları bir vahada mola verince, hemen benzini döküp ateş yakıyor, yemeğimi pişiriyorum, aynı zamanda zararlı hayvanlardan korunuyorum."
Torbanın sahibi ise:
– Bunun içi su dolu. Susuz kalan insanın, çölü geçmesi mümkün değil, demiş…
Sonra ikisi birden Temel'e, taşıdığı otomobil kapısının ne işi yaradığım sormuşlar.
Temel soruyu soruyla cevaplamış:
– Çölün ortasında, bu güneşin altında, sıcaklar bastırınca, neyin camini açacaksınız, ha bu kapi olmayınca?…
289– Zamlardan etkilenme
Petrol zamları birbirini izliyor… Kahvehanedekilerin hepsi bundan yakınıyor. İçlerinden bazıları yakında arabalarını satmak zorunda kalacaklarını söylüyorlar. Temel'in sesi çıkmıyor.
– Senin hiç sesin çıkmadı, Temel. Zamlar seni etkilemiyor galiba?
– Peni alakadar etmez. Pen her seferunda depoyu 10 bin liraluk dolturtirum!
290– Kelime‑i Şehadet cetirun
Karadeniz'de fırtına kopmuş, rüzgar vapuru fındık kabuğu gibi sallıyordu. Temel Reis:
– Pana bir pusula cetirun, diye gürledi.
Tayfalar arayıp taradılar, gemide bir pusula bulamadılar, kaptana gidip:
– Pusula bulamadık kaptan, başka ne getirelim, diye sordular.
Temel Reis bir kuduran denize, bir allak‑bullak olmuş yüzlere baktı:
– Kelime‑i Şehadet cetirun bâri, dedi.
291– Ayı
Temel, avdan döndükten sonra, kahvede etrafına toplanan arkadaşlarına av macerasını anlatmaktadır…
– Ula ördek avına cittum. Bir de ne cöreyim!…
– Ne çordun daaa?…
– Karşımda ha böyle kocaman bir ayı!…
–Eeee?…
– Döndüm geriye kaçiyrum. Ayının ayağı kaydi düşti. Yine kalktı geliyi, tam yakalayacak yine ayağı kaydi yine düşti. Bi daha kalktı iki adım atti yine ayağı kaydi düşti…
Dinlemekte olanlardan biri söze karışır.
– Ula Temel, vallahi sen eyi cesaretlisun. Ben olsam korkudan oracıkta altuma ederdum!…
Bunun üzerine Temel cevap verir,
– Ula sen, ayının niye düştüğünü saniysun daaa!…
292– Cesaret
Temel boğmaca olmuş Dursun kabız. Birine öksürük ilacı vermişler, günde dört tane… Ötekine müshil…
Reçeteler eczanede karışmış. Bir hafta sonra doktor Temel'e yolda rastlayıp sormuş…
– Nasıl oldu öksürüğün?
– Bilmem, demiş, Temel…"Öksürmeye cesaret edemiyorum ki!"
293– Dalga geçenin akıbeti
Yüzbaşı dalga geçerken yakaladığı Temel Onbaşı'ya sorar:
– Sen patron olsan, dalga geçen işçine ne yaparsın?
– Hemen işine son verirum komitanım.
294– Yaş tahta
Temel Çavuş Doğu Anadolu'da çağıl çağıl akan amansız bir ırmağın yanına gelmiş. Karşıya geçilecek. İstihkamcılar derhal ortaya çıkmışlar. Sağdan soldan ağaçlar kesilmiş. Sallar, dubalar üzerine bir tahta köprü yapılmış. Askerler karşıya geçiyorlar…
Bir şiddetli yağmur başlamış…
Herkes sırılsıklam… Tabii, köprü de…
Askerlerin hepsini karsıya geçirmiş Temel Çavuş… Sıra kendisine gelmiş nihayet.
Islak köprüye bir bakmış, kaldırmış kendini nehre fırlatmış, yüzerek karşıya geçmek için.
Ama azgın akıntı ile başetmek mümkün mü?
Temel Çavuş gözünü bir açmış, öbür tarafta… Etrafında melekler. Bir koca terazi… Bir yanına sevapları konuyor, bir yanına günahları, tartılacak…
Temel sonucu bekliyor…
Bir melek yanına yaklaşmış. Merakla sormuş…
– Sizi yukardan izledik… Niye herkes gibi köprüden geçmediniz de, azgın sulara attınız kendinizi…
Temel gururlanmış.
– Ben yaş tahtaya basmam…
295– Gül kokusu
Uluslararası Tarım Konferansının sonuncusu Türkiye'de bir Karadeniz vilayetinde yapılmaktadır. Konferansa tebliğ îunanlardan biri de Temel'miş tabiiki…
İlginç buluşunu açıklamış:
– Kuru fasulyeye gül aşıladuk…
– Peki buna niye gerek duydunuz? diye sormuşlar.
– Yellenince ortalık gül kokayi…
296– Bilesin
Gazetelerde bir ilan yayınlanmış:"Yeni kurulan bir şirket otuz yaşım aşmamış, askerliğini yapmış, ingilizce bilen muhasebeci arıyor."
İlk başvuruyu Temel yapmış.
Şirket yöneticileri sormuşlar:
– Kaç yaşındasın?
– Otuzbeş…
– Askerliğini yaptın mı?
– Bakayayum…
– İngilizce bilir misin?
– Pilmuşluğum yoktur…
– Muhasebeden anlar mısın?
–Anlamam…
– Peki neden geldin? Temeclass="underline"
– Ha pilesinuz, ben bu işte yokum diye haber vereyum, dedum.
297– Mezar uğruna telefat
Yolculuktan dönen İdris, kahvede sordu: