Adam kafasını çevirdi, gayet mütebessim.
– Siz benim niye güldüğümü biliyor musunuz?
– Hayır.
– Tımarhaneden kaçtığımı öğrendikleri zaman ki suratları gözümün önüne geliyor da…
380– Ağaç ve köpek
Biri kendini ağaç zanneden, diğeri de kendini köpek zanneden iki deli aynı hastane odasında kalıyorlardı. Biri doktora şikayette bulundu:
– Oda arkadaşımdan kurtarın beni. Kendini köpek zannediyor çünkü…
Doktor:
– Zannetse ne çıkar? Seni ısırmak mı istiyor yoksa?
– Keşke ısırsa… Ağaç olduğuma göre, ne yazık ki ağaç olduğumu o da biliyor, gelip gelip dibime işiyor.
381– Hastaya göre tedavi
Ruh doktoru, tedaviye gelen hastaya sordu:
– Mesleğiniz nedir?
– Otomobil tamircisiyim.
– Öyleyse yat bakalım şu kanepenin altına…
382– Yirmiüçüncü
Delinin biri pencereye oturmuş. Elindeki oltanın ucunu da sokağa sarkıtmış… Yoldan geçen soruyor:
– Orada balık mı tutuyorsun sen?
– Hayır, alık tutuyorum.
– Tutabildin mi bari?
– Çook… Seninle yirmiüç oldu!
383– Tanrı söyledi
Hastanenin hekimi bir deliye sorar:
– Peki bugün kimsiniz?
– Papa.
– Ooo! İyi size bunu kim söyledi?
– Tanrı söyledi.
Tam o sırada, ak sakallı zır deli bir ihtiyar söze karışır:
– Bu doğru değil, ben onunla zaten küsüm, konuşmuyorum, dedi.
384– Ruh hastası
Asabi hallerinden ürken bir ruh hastası doktora gider. Sıkı bir muayeneden sonra doktora yalvarır:
– Lütfen doktor bey doğruyu söyleyin, yaşayacak mıyım?
– Evet yaşayacaksınız, diye cevap verir doktor. Ama hiç tavsiye etmem.
385– Geri kalmış saat
Akıl hastanesinin bahçesinde bir deli sürekli iki yana doğru sallanıp duruyordu. Doktorlardan biri yanına vak‑laşip:
– Niye sallanıyorsun? diye sordu.
– Ben saatim de ondan.
– Peki saat kaç?
– Sekize beş var.
– Ama benimki dokuza beş var.
– Ya demek öyle. Saatleri bir saat ileri aldılar anlaşılan. Hiç haberim olmadı, diyerek daha hızlı sallanmaya başladı…
386– Tahterevalli
İki deli, pencereden dışarı bir kalas sarkıtmış, kalasın bir ucuna biri, öteki ucuna biri binmiş, tahterevalli oynuyorlardı.
Bir ara, dışardaki:
– Yahu, dedi, kapı çalınıyor galiba? Odanın içerisindeki:
– Sen dur, dedi, gidip ben bakarım!
Gidip kapıyı açtı. Az sonra arkadaşı yüzü gözü kan içinde kapıya geldi tabii. Omuzuna dokunarak:
– Yahu, dedi, kusura bakma… Kapıyı senin çaldığını bilseydim vallahi açmazdım!
387– Öksürük
Akıl hastanesinin avlusunda bir alay neşeli deli trencilik oynuyordu. Arka arkaya dizilmişler, ellerini birbirlerinin omuzlarına koymuşlar,"Çuf… çuf…"diye sesler çıkararak ilerliyorlardı. Oyun saatlerce devam etti. Nihayet gardiyanlardan biri, diğer bir arkadaşının yanına sokulup sordu:
– Yahu, bu oyun çok sürmedi mi? Durdursak şunları artık?
– Bağırmalarından mı sıkıldın?
– Yok be kardeşim, duman öksürtmeye başladı da.
388– Bir kedi daha…
Akıl hastanesinden kaçan iki deli, karşıdan gelen bekçiyi görünce iri gövdeli bir çınarın arkasına saklandılar. Bekçi, onların ayak seslerim işitmişti. Sordu:
– Kim o?
İçlerinden biri kedi gibi miyavladı.
Bu başarılı miyavlamadan sonra bekçi yürüyüp gidiyordu ki, delilerin ayakları altındaki yapraklar tekrar cıtırdadı. Bekçi geri dönüp yine seslendi:
– Kim var orada? İkinci deli cevap verdi:
– Bir kedi daha!
389– Sinir hastaları
Bir sinir doktorunun muayenehanesinde hastalar sıra beklerken telâşla içeri giren bir adam, doğruca muayene odasına yönelir.
Ama bir hasta yolunu keserek:
– Buraya, sizden önce gelmiş bir sürü insan var. İçeriye değil, sıraya girmemiz gerekiyor beyefendi…
– Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?
– Ya Napolyon'sunuz, ya da Büyük İskender…
– Hayır sadece doktorum. Şimdi müsaade buyurun ben içeriye gireyim, siz de yerinize oturun… Sıranız gelince sizi de muayene ederim…
390– Şekerler eridi
Tımarhaneden kaçan bir deli, bir kahvehaneye girmiş çay içiyordu.
Bir ara garsona seslendi:
– Garson, biraz şeker getirsene. Garson şaşkınlıkla:
– İyi ama efendim, tam yedi tane şeker attınız şimdiye kadar bardağınıza!
Deli:
– Evet ama onların hepsi eridi, erimeyenden getirin.
391– Gördün!
İki deli tımarhanede konuşuyorlardı:
– Yahu, bizi burada hâlâ niçin tutuyorlar? Biz artık akıllanmadık mı? Gidip başhekime söyleyelim de bizi salıversinler.
– Pekâla, haydi git söyle.
– Hayır sen söyle.
Gel birbirimizi imtihan edelim, hangimiz daha akıllı ise o gitsin söylesin.
– Güzel fikir!
Delilerden biri yerden aldığı taşı avucunun içinde saklayarak ötekine sorar:
– Bil bakalım, avucumda ne var?
– Tramvay!
Öbürü hiddetle bağırır:
– Saymam; gördün de söyledin!
392– Ampul
Akıl hastanesinde bir deli kendini ayağından tavana asmıştı. Doktor nedenini sorunca:
– Arkadaşımız kendini ampul sanıyor, dediler. Doktor indirilmesini isteyince deliler söylendiler: – İyi ama karanlıkta kalırız…
393– Olgunlaşsın ki
Tımarhanenin bahçesinde bir deli, ağaca tutunmuş sallanıyor, bir başkası da ağacın dibinde oturuyordu. Oradan geçmekte olan nöbetçi doktor, oturana sordu:
– O ne yapıyor orada öyle?
– Boş verin doktor bey, kendini armut sanan delinin biridir o!
Doktor bu kez merakla:
– Peki sen niye bekliyorsun burada? diye sordu. Kurnazca gülümsedi oturan deli:
– Ben mi? Olgunlaşmasını bekliyorum…
394– Başhekimi sevenler
Akıl hastanesi başhekimi öldü. Hastalardan iki temsilci de cenaze törenine katıldı. Hastaneye döndükleri zaman izlenimlerini anlattılar:
– Bizim başhekimi kimse sevmiyormuş!
Öbür deliler merakla sordular:
– Nereden bildiniz? Cenazeye katılan deliler:
– Tabut mezara indirilirken, ikimizden başka alkışlayan olmadı.
395– İade şişeler
Akıl hastanesinde delinin biri, gardiyana:
– Çok susadım, bana iki şişe içecek bir şey veriver, dedi. Gardiyan delinin suratına iki tokat patlattı:
– Al bakalım, sana iki şişe içecek bir şeyler. Şimdi usluca odana git.
Deli bu iki tokadı bir türlü gururuna yediremedi, sabaha kadar uyuyamadı. Sabah doğruca gardiyana gitti ve iki tokat attı:
Gardiyan:
– Bu ne demek oluyor? Deli:
– Hiç, şişeleri geri getirdim.
396– Öyle bir oğlum yok
Akıl hastanesinin yeni atanan başhekimine, hastalan ta‑nıtılıyormuş:
– Efendim, bu eski bir memurdur!
– Efendim, bu da sanatçıydı…
– Bu gazeteciydi…
Başhekim, bir köşeye çekilmiş neredeyse dövüşecek halde olan iki hastayı merak etmiş sormuş:
– Peki bunlar kim?
– Bunlar politikacıydı efendim.
Başhekim yanlanna sokularak birine sormuş:
– Merhaba, sizin adınız ne?
– Şemsettin!
– Soyadınız ne?
– Tanrıoğlu!
– Allah Allah, hiç böyle soyadı duymamıştım. Eski politikacı diğer deli hemen atılmış: