– İnanma doktor bey, benim Şemsettin adında bir oğlum yok!
397– Karşıki duvarın çivisi
Delinin biri, çiviyi tersine çevirerek sivri tarafına vura vura duvara çakmaya başlamış.
Onun bu halini gören başka bir deli işe karışmış:
– Baksana yahu! Sen yanlış iş görüyorsun. Bu çivi karşıki duvarın çivisi olacak galiba… demiş.
398– Delinin akıllısı
Adam sırtında gübre çuvalı tımarhanenin önünden geçiyordu. Bahçedeki delilerden biri merakla sordu:
– O çuvalda ne var? –Gübre…
– Ne yapacaksın?
– Çileklerime koyacağım…
Deli, olumsuz anlamda başını iki yana salladı.
– Hayret bişey yani, biz çileği şekerle yeriz, yine adımız delidir…
399– Çok büyük plaj
Sahranın göbeğinde tam teçhizat balık adam kılığında, delinin biri dolaşmaktaydı. Onu kızgın güneşin altında, kum tepeleri arasında bulan jipli bir petrol şirketi işçisine adam, sakin sakin sordu:
– Bakar mısınız? Deniz buraya ne kadar mesafede acaba?
– Deniz mi? En azından 400 km vardır…
– Vay anasına, amma da büyük plâjmış bu!…
400– Deli aklı
Tımarhaneye yeni gelen deliyi başhekimin odasına götürmüşlerdi. Delinin gözüne birdenbire masanın üzerine yanlışlıkla ters konmuş bir vazo ilişti. Hemen vazoyu eline alarak:
– Aaa, ağzı olmayan bir vazo! diye bağırdı. Vazoyu ters çevirince ilave etti: Bak hele, dibi de yokmuş.
401– Hatırlatma
Müteahhidin biri, Bakırköy Akıl Hastanesinde bir yakınını ziyarete gitmiş. Bahçede ilerlerken bakmış işçinin biri duvar örüyor. Fakat alelade bir duvar değil… Fevkalede güzel örüyor… Yanına yaklaşmış:
– Kaç yıllık duvar ustasısmız?
– Ben hastayım, demiş adam,"duvar örmeyi burada öğrendim…"
– Ya öyle mi?
– Evet hastayım… Ama önümüzdeki hafta taburcu oluyorum…
Müteahhit çok sevinmiş bu habere… Cebinden kartını çıkartmış uzatmış. Eğer isterse kendisine gayet iyi ücretle duvar işi vereceğini söylemiş. Hasta da memnuniyetle kabul etmiş bu öneriyi… Bir hafta sonraki perşembe günü için ran‑devulaşmışlar. Müteahhit, hastanın elini sıkmış. Ve arkasını dönmüş tam uzaklaşırken kafasına"gümmm"diye bir şey inmiş…
Müteahhit bir an öyle kalakalmış. Sonra güçlükle kendine gelmiş. Ve farketmiş ki, biraz önce konuştuğu hasta, kafasına bir tuğla fırlatmış… Ona doğru dönmüş, bunu neden yaptığını sorar gibi bakmış. Hasta, duvarın üstünden müteahhidi ikaz etmiş:
– Perşembeyi unutma…
402– Neden yollasın?
İki arkadaş sokakta karşılaştılar. Birincisi dert yanmaya başladı:
– Ne yapacağımı bilmiyorum, karım çıldırdı. Kendisini tebrik kartı sanıyor.
– Fazla üzme kendini, en iyisi onu senin ruh doktoruna yollayıver.
– Niye yollayacakmışım sanki? O bana geçen yılbaşında tebrik kartı yolladı mı ki?
403– Kim o?
Akıl hastanesinin kapısı sabaha karşı, tekme yumruk gü–rültüsüyle vuruldu. Kapıcı kızgınlıkla fırlayıp bağırdı:
– Bu saatte ne bu gürültü be? Deli misin sen?
– Ya ne olacaktım?
404– Ben de böyle başlamıştım
İngilizlerin ünlü devlet adamı Churchil, başbakanken bir akıl hastanesini geziyormuş, hastanın birinin gözünü, kendisine dikip baktığını görünce, yanına yanaşmış:
– Beni tanıdın mı?
– Hayır tanımadım, kimsin sen?
– Nasıl tanımazsın, ben haşmetlu İngiliz İmparatorluğunun başbakanıyım.
Hasta, Churchil'e acıyarak bakmış:
– Vah vah! Ben de böyle başlamıştım, sonra buraya getirdiler…
405– Yutturmaca…
Adamın biri ipe bağlı diş fırçasına"köpeğim"diyor, ardı sıra sürükleyip duruyordu. Artık doktor bile"köpeğin nasıl"diye sormaya başlamıştı. Bir gün doktor aynı soruyu yöneltince:
– Köpek değil o doktor bey, görmüyor musunuz işte, düpedüz diş fırçası! dedi.
Doktor kendi kendine"iyileşiyor"diye düşünürken, adam arkasından yavaşça seslendi: –Yutturduk be!
406– O biliyor mu?
Adamın biri karakola müracat ederek hayatından endişe ettiğini söyler. Komiser:
– Sizi kim tehdit ediyor?
– Kümes hayvanları.
– Kümes hayvanları mı? Anlayamadım.
– Anlamayacak ne var komiser bey, görmüyor musunuz ben bir mısır tanesiyim.
Bir akıl hastası ile karşı karşıya olduğunu anlayan komiser, iki polis çağırarak adamı akıl hastanesine gönderir. Uzun bir tedaviden sonra adamı mısır tanesi olmadığına ikna edip taburcu ederler. Adam, akıl hastanesinin kapısından çıkar çıkmaz tekrar geri döner ve doktorun karşısına çıkar, rengi uçmuş sapsarıdır. Doktor:
– Hayrola neyiniz var, diye sorar. Adam korku ile:
– Doktor bey kapıdan dışarı çıkar çıkmaz bir horozla karşılaştım, ödüm patladı.
– Neden?
– Neden mi, beni yiyeceğinden korktum.
– Fakat beyefendi biz sizi bir mısır tanesi olmadığınıza ikna etmemiş miydik?
– Evet…
– Yani şimdi siz bir mısır tanesi olmadığınızı biliyorsunuz.
– Evet ben biliyorum, hattâ eminim ama horoz biliyor mu bakalım?
407– Saat
Delinin birisi saatini hastane bahçesindeki havuza atmış. Bunu gören arkadaşı yanma yanaşmış ve konuşmaya başlamışlar:
– Niye attın saati havuza?
– Nasıl yüzdüğünü görmek için.
– Peki, saati kurdun mu?
– Hayır.
– Enayi, hiç kurmadan yüzer mi?
408– İlk bakışta mı göreceksin?
Adamın biri akıl hastanesini gezmeye gitmiş. Bakmış deliler kapıdaki bir delikten içeri doğru bakıyorlar. Bir müddet bakan tekrar sıraya geçiyor. Sürekli bu olay yineleniyor. Adam merak etmiş çaktırmadan sıraya girmiş. Sıra kendisine gelmiş. Eğilip kapının deliğinden bakmış. Bir de ne görsün, zifiri karanlık, hiç birşey görünmüyor. – Bir tanesini durdurup sormuş:
– Yahu ben hiç birşey göremedim? Deli şaşırmış:.
– Ulan biz iki yıldır bakıyoruz birşey göremiyoruz. Sen ilk bakışta mı göreceksin?
409– Sen de mi?
Memur müdüre gitti:
– İstifa ediyorum efendim, arkadaşlar benimle durmadan 'şempanze, maymun' diye alay ediyorlar, dedi.
– Olmaz, dedi müdür,"çalışkan ve dürüst bir mursunuz. Sizin dairenizi değiştireyim."
Birlikte şirketin çeşitli dairelerini gösteren büyük şemanın önüne geçtiler. Müdür sordu:
– Evet, hangi dalı seçiyorsunuz?
– Aşkolsun, dedi memur,"siz de mi müdür bey!"
410– Sağırmış
Akıl hastanesinde arkadaşının çok büyük harflerle mektup yazdığını görünce, dayanamadı:
– Neden böyle büyük harflerle yazıyorsun? Beriki güldü:
– Annem biraz ağır işitir de. Harfler gürültülü olmazsa okuyamaz diye…
411– Korku
Psikiyatriste gelen hasta yana yakıla derdini anlatmaya başladı:
– Doktor bey, lütfen bana yardım edin, yalvarırım bu dertten kurtarın beni.
– Derdiniz nedir? dedi doktor."Şuraya uzanın da anlatın bakalım."
Adam divana uzandı ve anlattı derdini:
– Her gece yatağa yatıyorum ve gözlerimi kapıyorum, ancak birdenbire bir tarantamoncolos görüyorum.
– Tarantamoncolos mu? O da ne?
– Ya doktorcuğum, ben de bilmiyorum!
412– Şemsiye‑paraşüt
Delinin biri uçağın kapısını açmış, tam atlayacakken vazgeçip içeriye seslenmiş: