Выбрать главу

– Bu öküz kaç yaşında? Köylü cevap verdi:

– İki yaşında.

– Neresinden anlaşılır bu.

– Boynuzlarından.

– Öyle ya, iki boynuzu var.

428– Bal‑Yal

O güne kadar köyünden hiç çıkmamış olan Veli'ye kentte incir ikram edilir. Adını bilmediği bu meyveden pek hoşlanan Veli, bir dahaki gelişinde manavlarda aynı meyveyi ararsa da göremez. Bir manava yaklaşır:

– Şekli yumru, üstü deri, içi darıyı ararım. Manav, bu tanıma uygundur diye, patlıcan verir.

Veli,"bu aradığım meyvenin büyümüşü olmalı"diye düşünür ve patlıcanı ısırır. Biraz çiğnedikten sonra elindekine seslenir:

– Küçükken bal idin. büyümüşsün yal olmuşsun!

429– Son vagon niye?

Adamın biri ilk defa trene binen bir köylüye tavsiyelerde bulunuyordu:

– Sakın trenin son vagonuna bineyim deme!

– Neden?

– Neden olacak, kazalarda en çok zararı hep son vagonlar görür.

Köylü bir an düşündü, sonra başını kaşıyarak sordu:

– Madem ki bunu biliyorlar da, neden o son vagonları trenlere takıyorlar?!

430– Başınız sağolsun

Karısını boğarak öldüren adama büyük insan Reha Muh‑tar'ın canlı yayında sorulan sormadan önceki ilk sözü:

– Efendim, başınız sağolsun…

431– Sigara ağacı

Hamdi, kendini ziyarete gelen arkadaşına çevre köyleri gezdiriyordu. Bir ara:

– Bu köy tütün yetiştirmekle çok ünlüdür, dedi. Arkadaşı:

– Şu tarlada gördüğümüz tütün fidanı mı?

– Evet.

– Ne zaman sigara verir bu fidanlar acaba?

432– Sormamış

Genç kadın heyecanla kocasına:

– Çok güzel bir kürk manto aldım, dedi. Hem de o kadar ustalıklı bir alış–veriş yaptım ki, sorma.

Kocası sordu:

– Kaça aldın?

– Ayda bir milyon lira taksitle!

– Peki, kaç taksit vereceksin? Kadın bir an tereddüt etti, sonra:

– Bilmem ki, dedi. Sormayı unuttum.

433– Şehir hayatı

Köyde tatilini geçirmeye gelmiş bir şehirli, ihtiyar bir köylüyü modern hayata alıştırmak için sürekli dil döküyordu:

– Niçin bir bisiklet satın almıyorsun?

– Paramı biriktirip bir inek satın almayı tercih ederim.

– Güldürme beni yahu. Bisiklete bindin mi şahsiyet olur çıkarsın, ama bir ineğin üzerine bindiğini bir gören olsa sana dangalak, görgüsüz, hatta dünyadan bihaber bir adam deyip geçer.

– Güzel ama, beni bisikleti sağarken bir gören olsa bu hareketime gülerek dangalak demezler mi?

434– Ya gelmezse

Bakkal Necip Usta, dükkandan çıkarken çırağı Şaban'a tembih etti:

– Şaban oğlum, Cenap bey gelirse söyle biraz beklesin, ben beş–on dakikaya kadar geleceğim…

Çırak Şaban, ustası dükkandan ayrılmadan önce sordu:

– Peki usta, Cenap bey gelmezse ne diyeyim?

435– Tavsiye

Adamın biri sinir hastalığına tutularak doktora gider. Doktor, buna soğuk bir duşun altına girerek her gün beş dakika kadar durmasını tavsiye eder.

Birkaç gün sonra doktor bu adamı yolda görür:

– Nasıl oldunuz, sinirleriniz düzeldi mi, soğuk duşa devam ediyor musunuz? diye sorar.

– Teşekkür ederim doktor bey, tavsiyeniz çok iyi geldi ama, maalesef birkaç gündür devam edemiyorum…

– Niçin?

– Şemsiyem kayboldu da…

436– Aferin sana

Bir aptal, bir berber, bir de kel birlikte seyahate çıkmışlar. Yollarını kaybettiklerinden, geceyi açıkta geçirmek zorunda kaldılar. Herhangi bir tehlikenin başgöstermesi ihtimaline karşı aralarında sırayla nöbet tutmayı kararlaştırdılar.

İlk nöbet sırası berberde idi. O da vakit geçirmek için mışıl mışıl uyuyan aptal arkadaşının başını traş etti. Derken nöbeti devretme zamanı gelince aptalı uyandırdı. Bu zavallı, başını kaşımak üzere elini tepesine götürünce:

– Aferin yahu! diyerek, bir yandan seviniyor bir yandan da kendi kendine söyleniyordu:"Benim yerime keli uyandırmışsın."

437– Onbinin üzerinde

Alpaslan Türkeş'in cenaze töreninin olduğu gün sevgili Reha Muhtar Show Haber'de şöyle konuşur:

– Sayın seyirciler cenaze töreninde sayıları onbinin üzerinde yedibin güvenlik görevlisi vardı.

438– Hamdı, Şerafeddin ve Reha

Reha Muhtar, canlı yayında Şerafettin Beyle konuşuyor.

– Sayın Şerafettin Bey kardeşim, siz orada var mıydınız, yok muydunuz, efendim?

– Yoktum.

– Yoktum diyorsunuz.

–Yoktum diyorum.

– Bak Şerafettin sana bir daha soruyorum. Var miydin, yok muydun?

– Valla billa yoktum.

– Yemin etmenize gerek yok efendim, size inanıyoruz. Var miydin, yok muydun?

– Vardım efendim…

– Peki Şerafettin, siz demin yoktum diyordunuz, şimdi vardım diyorsunuz. Bu nasıl iş kardeşim?

– Yoktum dedim inanmadınız, ne yapayım?

– Ne yapacağınızı ben bilemem efendim. Orasını sen düşün. Var mıydınız, yok muydunuz?

– Hatırlamıyorum.

– Hatırlayınız efendim. Bak bir filmimiz var sizinle ilgili. Onu birlikte izleyelim, sonra sana soracağım.

Araya sözkonusu film giriyor. Bir muhabir kapıyı kırıp Şerafettin'in evine giriyor ve kibarca gizli kamera (!) ile çekim yapmak için izin istiyor. Şerafettin Bey izin vermiyor tabii. Bunun üzerine kameraman dinlemiyor, çekimlerini yapıp gidiyor. Yine Reha Muhtar geliyor görüntüye:

– Filmimizi izlediniz, Şerafettin Bey, şimdi ne diyorsunuz?

– Galiba varmışım.

– Galiba ile olmaz efendim, emin misiniz?

– Eminim.

– Öyleyse eminsiniz yani.

– Evet efendim, eminim.

– Şerafettin Bey eminim diyorsunuz ama pek emin görünmüyorsunuz..

Şerafettin Bey sedye ile akıl ve sinir hastalıkları hastanesine yetiştirilirken siz seyirci olarak tırnaklarınızı bitirip parmaklarınızı yemeye başlıyorsunuz. Fakat başka bir kanala da geçemiyorsunuz, çünkü Reha Muhtar yeni bir konuğu ekrana getiriyor.

– Sayın Hamdi Bey iyi akşamlar efendim. Sizin adınız Hamdi midir, efendim?

– Evet Hamdi'dir, Reha Bey…

– Hamdi diyorsun.

– Hamdi diyorum çünkü nüfus kâğıdımda öyle yazıyor.

– Ben nüfus kâğıdınızı sormuyorum efendim. Sana soruyorum: Sizin sahte olmayan isminiz nedir?

– Hamdi.

– Nasıl yazılıyor?

– H, a, m, d, i şeklinde…

– Yani sahte olmayan isminiz Hamdi diyorsunuz. Peki sahte olan isminiz hangisi?

– Benim sahte olan bir ismim yok!

– Ama demin sahte olmayan ismim Hamdi dediniz. Demek ki bir de sahte isminiz var. Size"Yeşil"diyorlar efendim. Siz"Yeşil"misiniz?

– Hayır Yeşil değilim.

– Öyleyse size niye Yeşil diyorlar?

– Bana Yeşil demiyorlar. Hamdi diyorlar.

–Yani inkar ediyorsunuz. Sükût ikrardan gelir.

– Ben sükût etmiyorum, konuşuyorum ve Yeşil değilim diyorum.

– Yeşil değilim dediniz ama mosmor oldunuz. Bak şimdi de kızarıyorsun. Niye sarardın Hamdi?

– Sarardım çünkü ben Tanrı'nın oğluyum. Her renge girerim.

– Ne oldu Hamdi Bey? Bir tuhaf konuşuyorsunuz.

– Galiba delirdim. Bana bir doktor lütfen!

– Geçmiş olsun, Hamdi Bey. Size acil şifalar diliyorum. İyi akşamlar efendim.

439– Çare

Sevimli, fakat oldukça da şişman bir hanım kitabevine çirdi ve tezgahtara:

– Bana lütfen"Nasıl Zayıflamah?"adlı kitabı verir misiniz?

Tezgahtar:

– Maalesef o kitaptan kalmadı. Ama isterseniz size"Nasıl Şişmanlamalı?"adlı kitabı verebilirim, dedi.