Выбрать главу

Kadının kaşları çatıldı:

– Siz benimle alay mı ediyorsunuz? Tezgahtar:

– Yok efendim, ne münasebet. Sadece bu kitabta yazılı olanların aksini yaparsınız yine aynı sonucu alırsınız, diye düşündüm de.

440– Hata…

Hemen her kesimden halk, İslam bilgini Ebu Hanife'nin evindeki toplantılara gelirmiş. Bu toplantılarda konuşulur, söyleşilir, Ebu Hanife'ye birtakım dinî ya da hukukî sorunlar üzerine görüşleri sorulurmuş.

Aylardır toplantılara katıldığı halde hiç ağzını açmayan bir zat, Ebu Hanife'nin dikkatini çekmiş.

Bir gün ona:

– Uzun süreden beri toplantılara katıldığınız halde hep susuyorsunuz, demiş. Sizin soracağınız bir şey yok mu?

– Var efendim. Acaba, hava karardıktan sonra güneş batmasa, akşam namazını ne zaman kılmak gerekir?

Ebu Hanife bıyık altından gülmüş:

– Affedersiniz… Siz soru sormamakta haklıymışsınız. Hata bende…

441– Yüzsüzlük

Evine misafir gelen bir akrabasından yakınan adam, bir arkadaşına dert yanıyordu.

– Adam geldi bize postu serdi. Oh ekmek elden su gölden… Hiç gideceği yok. Tamam misafir edelim ama adam her gün gömleğimi, pantolonumu giyiyor. Varsın giysin, iyi güzel ama her gün benim purolarımı tüttürüyor. Tüttürsün iyi güzel ama her gün arabamı da alıp geziye çıkıyor. Hepsi iyi güzel ama dün bir şey yaptı, işte ona dayanamayacağım herhalde:

– Ne yaptı ki?

– Daha ne yapsın.. Yemekte karşıma geçmiş ağzı kulaklarında gülüyor. Bir aldırmadım iki aldırmadım, sonunda dayanamayıp yüzüne bir baktım ki bir de ne göreyim… Adamın ağzında benim yeni takma dişlerim…

442– Fırçaya ne lüzum

İki arkadaş konuşuyorlardı. O sırada yanlarından meşhur bir ressam geçti. Arkadaşlardan biri ötekini dürttü:

– Şu adamı görüyor musun? Birkaç fırça darbesiyle gülen bir çocuğu ağlayan bir çocuk yapabiliyor.

Beriki gerzek:

– Allah Allah, dedi. Sanki o da bir işmiş gibi, fırçaya ne lüzum var? Elinin tersiyle bir tane indirdin mi, kâfi!

443– Yemek zamanı

Mirasa konan genç adam sosyeteye girmek ister, ilk iş rak bu işlerden anlayan bir kâhya tutar ve sorar:

– Söyle bakalım, sosyetedeki insanlar saat kaçta yemek yerler?

– Çeşitli zamanlarda efendim.

– O zaman bana çeşitli zamanlarda yemek getir.

444– Zekâ

Adam trenden inerken kurnazca gülümseyerek kendi kendine şöyle konuştu:

– Demiryollarına bu sefer iyi kazık attım. Biletimi gidiş–dönüş almıştım. Fakat geri dönmeyeceğim. Burada kalıyorum…

445– Zekan açılır

Amerikalı bahriyelilerin Türkiye'ye ilk kez geldikleri yıllar… Amerikalı bahriyeli İstanbul'da Eminönü'nde gezerken ç 4roz satan birine rastlar ve sorar:

– Bu nedir, neye yarar?

– Bizim uyanık bıçkın dalga geçer:

– Bundan bir tane ye, zekân açılır!

– Kaç para?

– Tanesi bir dolar.

Amerikalı bir doları bastırıp, çirozu almış, çiğ çiğ yutmuş.

Bakmış zeka da herhangi bir değişiklik yok. Bir tane daha, bir tane daha… Derken beşinci doları verip çirozu yuttuktan sonra ayıkmış:

– Sen beni kazıklıyorsun galiba? Bizim uyanık kıs kıs gülmeye başlamış:

– Demedim mi ben sana zekân açılır, diye… Biraz geç o ama!

SARHOŞ FIKRALARI

446– Sarhoşun görebildiği

Adamın biri körkütük sarhoştu. Yalpalayarak yürürken karşıdan gelen birine çarptı. Bu duruma sinirlenen adam:

– Kör müsün be herif? diye bağırdı.

– Yoo! Kör değilim. Görüyorum, hem de biri iki görüyorum…

–Öyleyse…

– Seni de iki gördüm de… İkinizin ortasından geçmek istemiştim…

447– İkinci kattaki sarhoş

Sarhoşun biri sokakta yürüyemeyecek hale gelince, basamak şeklinde demirleri olan elektrik direklerinden birine dayanmış kalmış.

Başka bir sarhoş yalpalayarak buna yaklaşmış:

– Ne yapıyorsun orda birader? demiş. Öteki gözleri yarı kapalı cevap vermiş:

– Evimde istirahat ediyorum.

– Aman hiç yürüyecek halim yok, beni de misafir et ne olursun?

– Haydi çık, üst kata yat!

ikinci sarhoş birincinin sırtına basarak direğe güç bela tırmanmış. Bu hali gören polis yanlanna sokularak:

– Burada ne halt ediyorsunuz sarhoş herifler? diye ayakta sızan sarhoşun suratına birkaç tokat yapıştırmış.

Yukardaki, ayağıyla aşağıdakinin kafasına vurarak bağırmış:

– Duymuyor musun kapı çalınıyor? Haydi açıversene şu kapıyı…

448– Albay ve sinekler

John, asker olup, Afrika'da bulunan bir birliğe gönderildi, «irliğin bulunduğu yerde havalar çok sıcaktı ve geceleri siv‑rısıneklerden uyunmuyordu. İlk gece John, komutanının cibinlik kurmadan yattığını görünce çok şaşırdı. Fakat çok ŞeÇmeden kendisinden önce gelen bir asker, durumu aydınlattı:

– Gecenin ilk yarısı, albay, sineklere dikkat edemeyecek kadar sarhoştur, ikinci yarısında ise, sinekler albaya dikkat edemeyecek kadar sarhoş olurlar…

449– Arka koltuk

Gece karakolun telefonu acı acı çaldı. Nöbetçi memur telefona cevap verdi.

– Buyurun efendim.

– Çabuk gelin. Otomobilimin direksiyonu dahil bütün ön kısımdaki parçaları söküp almışlar.

–Adres lütfen…

On dakika sonra vak'a yerine giden bir polis görevlisi dönüşte olayı arkadaşlarına anlattı:

– Alkol azizim alkol. Adamcağız arka koltuğa geçip oturmuş da…

450– Buranın yabancısı

İşten çıkan iki arkadaş meyhaneye girdi. İçmeye başladılar. İki kadeh içip çıkacaklardı ama, kadehlerin sayısı karışınca, saati unuttular. Meyhaneden çıktıklarında sabah olmuş, güneş doğmuştu. Körkütük, yalpalayarak giderlerken, biri ötekine:

– Amma da kalmışız meyhanede, baksana sabah olmuş, güneş bile doğmuş, dedi.

– Hayır… Daha erken. Hem o güneş değil, mehtap…

Ay'dı, güneş'ti diye bir tartışmaya tutuştular. Sonunda birine sormaya karar verdiler. Karşıdan elinde bavul ile gelen birini durdurdular, sordular:

– Afedersiniz, şu gökteki güneş mi yoksa ay mı?

– Kusura bakmayın, dedi adam, şimdi trenden indim. Ben buranın yabancısıyım!

451– Kaza

Dört genç içkili bir vaziyette otomobil kullanırken bir trafik kazası geçirdiler. Olay yerine gelen trafik memuru:

– Arabayı hanginiz kullanıyordunuz? diye sordu: Gençler toplu halde cevap verdiler:

– Hiç birimiz memur bey. İçkili olarak araba kullanmaya cesaret edemeyince arabayı kendi haline bıraktık…

452– Hapsedilmişim

Sarhoşun biri, ıssız bir parkta uyuyakalmıştı. Gece zifirî karanlıkta bir ara uyanıp kalktı, el yordamıyla yolunu bulmaya çalışırken, büyük bir parkı çevreleyen demir parmaklıklarla karşılaştı. Parmaklıklara elleriyle dokunarak çevresini üç kez dolaştı ve şu kanıya vardı:

– Vay canına! Beni buraya kapamışlar…

453– Ayakkabılar kapının önünde

Sarhoşun biri körkütük bir halde taksiye binmiş ve şoföre kaldığı otelin adresini vermişti. Şoför bir ara dikiz aynasından adamın soyunduğunu görünce:

– Beyefendi ne yapıyorsunuz? Daha otelinize gelmedik ki? demiş.

Sarhoş:

– Nee… diye bağırmış."Bunu ayakkabılarımı kapının önüne bırakmadan önce söyleseydin ya…"

454– Anahtar deliği

Adamın biri içkiyi biraz fazla kaçırmıştı. Geç vakit eve döndü. Fakat bir türlü kapıyı açamıyor, söylenip duruyordu. Gürültüsünden karısı uyanıp pencereden: