Выбрать главу

– Ne o? Anahtarı mı bulamadın? diye seslendi. Dur bekle de anahtarı atayım.

– İstemem, dedi sarhoş koca. Anahtar elimde… Sen bana bir anahtar deliği at… Onu bulamıyorum…

455– Pay

Barda içkiyi fazla kaçıran bir müşteri, sıra hesap vermeye gelince, meyhanenin patronuna,"hiç param yok!"deyiverdi. Öfkeden çılgına dönen patron da, adamı yakasından yakaladı, bir güzel patakladı. Adam bavgın yere serildi.

Bu sırada barmen tezgâhın ardından öne geçti. Adamı tutup kaldırdı ve çenesine bir yumruk da o attı. Patron hemen atıldı:

– Sen neye vurdun yahu? Barmen sırıttı:

– Bu da bizim bahşiş patron…

456– Dalgınlık

Bütün paralarını harcayıp bitiren üç genç, kaldıkları otelin barında içki içmeye karar verdiler. Önce ilki bara inip içkisini söyledi. İçkisini bitirip, parayı vermeden giderken barmen, içki parasını istedi. Verdim, vermedin, diye uzun uzun çekiştikten sonra barmen parayı almış olacağını kabul ederek gencin yakasını bıraktı. Az sonra ikinci genç aynı şekilde içkisini içti. Barmenle para hususunda biraz çekiştikten sonra parayı ödemeden odasına döndü. Son olarak üçüncü genç bara indi. İçkisini yudumlarken, barmen şöyle konuştu:

– Vallahi azizim, bugün bende bir şey var. Sizden önce iki müşteri geldi. Parayı vermediler diye kendileri ile münakaşaya tutuştum. Oysa adamlar hesabı ödemişler de ben unutmuşum. Galiba iyiden iyiye bunadım artık.

Üçüncü genç son yudumu da yuvarladıktan sonra:

– Olur böyle şeyler, dedi. Şu benim yüzlüğün üzerini verin de ben de gideyim artık…

457– Kortej

Meyhaneden körkütük çıktı. Evine giderken bir ağaca tos‑ladı. Hemen şapkasını çıkarıp özür diledi:"Pardon!"

Az sonra ikinci bir ağaca tosladı. Yeniden şapkasını çıkardı:"Pardon!"dedi.

Üçüncü defa bir ağaca toslayıp ona da"Pardon"dedikten sonra, hemen bir kenara oturdu:

– Of be… Bari şu kortej geçsin de öyle gideyim eve, dedi.

458– Üst katta ışık yanıyor

Akşamcılardan biri, yine bir akşam körkütük sabaha karşı eve döner. Ama evin kapısıyla sokak lambasının direğini birbirine karıştırır. Anahtarı ile direği kurcalarken yoldan geçen bekçi kendisine takılır.

– Boşuna yorulma o binada kimse oturmuyor!

Akşamcı sallana sallana lamba direğini yukarıdan aşağıya bir inceler ve bekçiye döner:

– Atıyorsun! Beni kandıramazsın, üst katta ışık yanıyor…

459– Korkusuz sarhoş

II. Dünya Harbi esnasında Londra her gün bombalanırken ihtiyar bir ayyaşa niçin korkmadığını sorarlar. Ayyaş şu cevabı verir:

– Ohoo, ne diye korkayım yahu? Hesap işi bu. Evvela düşman uçağı Manş Denizini aşacak. Kolay iş değil bu… Sonra sahil barajımızı yaracak. Bu daha zor. Taymis mecrasını bulması lazım bir de… Sonra Londra'yı keşfedecek. Londra'yı bulmak bu sisli havalarda değme babayiğidin harcı değil. Hadi Londra'yı buldu, bizim mahalleyi ne bilecek? Hadi bizim mahalle üstüne geldi diyelim, tam 75 numarayı nasıl nişanlayacak. Hem farzedelim ki bombayı tam evin damına isabet ettirdi. O zaman da benim meyhanede olmayacağım ne malûm?!

460– Ant içme şekilleri

İçki yasağı döneminde kadı, karşısına getirilen Bektaşi'ye sormuş:

– Sen şarap içermişsin, doğru mu?

– Asla… kadı efendi.

– Ant içer misin?

– yallahi de billahi de içerim.

– Öyleyse bundan sonra içmeyeceğine ant iç.

– Vallahi içmem, billahi içmem!

461– Buyrun cenaze namazına…

Sultan IV. Murat devri ve içki yasağı sürüp gidiyor. Bektaşi, gizli gizli çalışan meyhanelerden birinde demlenmiş. Yalpalayarak giderken karşısına tanıdık bir yüz çıkıyor.

– İmanım, seni gözüm bir yerden ısırıyor. Nerede gördüm acaba? Apostol'un meyhanesinde mi?

– Hayır.

– Tavukpazarı'ndaki Fıçılı'da, öyleyse.

– Değil.

– Kumkapı'daki Yorgi'de?

– Hayır.

– Söyle öyleyse birader. Söyle de meraktan kurtulayım.

– Beni, cuma günü selamlık alayına katıldığım zaman görmüş olacaksın.

Karşısındaki adamın padişah olduğunu anlayan Bektaşi, hemen oracığa sırtüstü yatıvemıiş.

– Öyleyse buyurun cenaze namazına!

462– Havrada hademeyim

IV. Murat devrinde Bekri Mustafa, içkili yakalandığı için, bilmem kaçıncı kez tutuklanır. Sabahleyin birçok tutuklu ile birlikte kolluk güçlerinin en büyük âmiri olan Bos‑tancıbaşının karşısına çıkarılır. Bostancıbaşı, gelenleri sıraya dizip birer birer sorguya çeker:

– Kimsin?

– Yeniçeriyim? Bostancıbaşı:

– Ben de Yeniçeri Ağasıyım, der. Yatırın falakaya!

Sıra bir sonrakine gelir:

– Sen kimsin?

– Kalyoncuyum, ağa hazretleri.

– Ben de Kaptan Paşayım. Yatırın falakaya! Ve bir sonraki:

– Ben cebeciyim efendimiz.

– Ben de Cebecibaşıyım. Yatırın!

Bekri Mustafa, sıra kendisine gelinceye kadar bir çözüm yolu düşünür. Ağa:

– Sen kimsin? diye sorunca,

– Balat'taki havranın hademesiyim, der. Ağa güler:

– Be adam! Bana ne dedirtmek istediğim anladım…. Haydi defol karşımdan!…

463– Kaptan Paşayı getirin!

IV. Murad devri ve içki yasağı var… Bekri Mustafa bahçeli bir meyhanede kafayı tütsülüyormuş. Meyhane devriyelerin baskınına uğramış; Bekri de bahçenin ortasındaki havuza kendini atmış.

Devriyelerin başı:

– Çık oradan! diye haykırmış. Bizimle birlikte geleceksin! Bekri Mustafa:

– Çıkamam efendim, demiş. Ben deryadayım. Buraya sen karışamazsın, Kaptan Paşa karışır!

464– Şişe çekerken…

Neyzen Tevfık, bel ağrılarından yakınmaktadır. Tanıdık doktorlardan biri bir öneride bulunur:

– En iyisi şişe çekmek. Ağrılarından kurltu'n sem, der.

Ertesi gün bir dostu, Neyzen Tevfık'i kaldırıma uzanmış, elindeki rakı şişesini tepesine dikmiş görünce:

– Üstad, der, rakıyı bırakacağını söyleyip duruyordun. Bakıyorum, hiç olmazsa azaltacağına, ölçüyü büsbütün kaçırmışsın…

Neyzen, dostunu yattığı yerden şöyle bir süzer:

– Bu sefer doktor tavsiyesiyle içiyorum. Bel ağrılarından şikâyet ediyordum; doktor"şişe çek"dedi.

465– Yol ver

Neyzen Tevfik, meyhanenin tuvaletine giderken, daracık koridorda bir kabadayı ile karşılaşır. Birinden birinin kenara çekilerek yol vermesi gerekmektedir: Neyzen:

– Müsaade et de geçeyim, der. Sarhoş kabadayı:

– Sen kime kafa tutuyorsun babalık? Ben senin gibi ciğeri iki para etmezlere yol vermem, diye aksilenir.

Neyzen hemen kenara çekilir:

– Ben veririm, der.

466– İstifa ettim

Neyzen Tevfik, içkiyi fazla kaçırdığı bir gece sokaklarda bağırıp çağırmaya, önüne gelene sataşmaya başlar. Kendisini yatıştırmaya gelen polislerle de kapışır. Polisler, yaka paça karakola götürürler.

Karakolda komiser epeyce haşlar:

– Utanmıyor musun be adam! Kimsin sen? Neyzen Tevfik yüksek perdeden konuşur:

– Beni nasıl tanımazsın sen? Ben, bu devr‑i meşrutiyetin sadrazamıyım!

Komiser iyice kızar:

– Atın şu herifi bodruma!…

Bodrumda sızıp kalan Neyzen Tevfik, sabaha karşı kendine gelir. Tir tir titreyerek buradan kurtulacağı anı bekler.

Bir süre sonra komiserin karşısına çıkardıklarında, komiser daha ağzını açmadan: