Выбрать главу

– Sizin köpeklerin alış–veriş ettiği dükkânın sahibinin benim köpeğim olduğunu bilmiyor muydunuz yoksa?… Benim köpeğim bakkallık yapar da…

4

97– Attığımı vururum

Meşhur bir avcının karşısına bir gün ünlü bir pehlivan çıktı:

– Yiğit isen tut da beni yere vur! dedi. Avcı:

– Dostum, ben nişancıyım, tuttuğumu değil, attığımı vururum.

498– Giyinemedi bile…

Avcının biri ava gider, fakat hiç bir şey vuramadan döner… Daha doğrusu dönerken eli boş dönmesin diye kasaptan bir tavşan alır. Eve geldiğinde karısı sorar:

– Bu da ne, derisi soyulmuş bir tavşan mı avladın?

– Ne sandın ya! Elbette… Çalıların ardına saklanmıştım. Bir de ne göreyim; iki tavşan aşk yapmıyorlar mı? Tüfeği doğrultup ateş ettiğim gibi… Görüyorsun ya, giyinmeye bile fırsat bulamadı zavallı…

499– Uzun atlama

Avcının biri anlatıyordu:

– Düşün bir kere, bizim Rüştü atı ile 4.5 metre atladı. Sabri pişkin pişkin güldü:

– O da bir şey mi? Bizim alt komşuyu tanırsın değil mi?

– Tanırım elbet.

– İşte o, beş saat doludizgin koştuktan sonra 5 metre 20 santim atladı.

– Bunda şaşılacak ne var? O kadar geriden hız aldıktan sonra babam da atlar.

500– Toz duman

İki avcı ormanda ayı avına çıkmışlardı. Bir süre dolaştıktan sonra bir ayı ini ile karşılaştılar. İnde sadece iki yavru ayı vardı. Anlaşılan ana ayı yiyecek bulmak için çıkmıştı.

– Yaşadık, dedi biri. Sen burada bekle, ben yavruları alıp geleyim, hemen kaçarız.

Ve girdi ine. Daha adam ine yeni girmişti ki homurtularla ana ayı çıkageldi. Avcıların kokusunu almıştı. Yavrularını merak ediyordu ki doğruca inine yürüdü.

Dışardaki avcı çaresizlik içindeydi. Çünkü silah içeri girende kalmıştı. Sonunda ayıyı ine girerken kuyruğundan yakaladı. Var gücüyle asılıyor, ayı ise ine girmek için patinaj yapıyordu.

– Tozutma yahu, diye bağırdı içerdeki.

– Dua et kuyruğu sağlam olsun, bir koparsa sen o zaman tuzu dumanı görürsün.

501– İşsiz

Fransızm biri Paris'te, bir kaç kuruş işsizlik maaşı almak için işsizler bürosuna başvurur. Oradaki memur, usulen"Ananın adı, babanın adı, doğum yeri, doğum tarihi"gibi. klasik sorulardan sonra sorar:

– Mesleğiniz?

– Bendeniz avcıyım efendim.

– Pek güzel, ne avlarsınız peki…

– Efendim bendeniz gergedan, timsah, fil, balina, aslan gibi şeyler avlarım.

– Ya öyle mi, ne kadar ilginç? Peki bunları nerede avlarsınız?

– Burada efendim, Paris'te Sen Nehri kıyılarında… İşsizlik bürosu memuru biraz şaşalar:

– Fakat bu hayvanlar bizim Sen Nehri civarında ne arar? • Avcının cevabı:

– Hakkınız var efendim, ben de onun için işsizim ya…

502– Tepeden inme tehlike

Bir gün anne balık etrafına yavrularını toplamış, onlara nasihat ediyor ve karşılaşabilecekleri tehlikeleri anlatıyormuş:

– İşte yavrularım! Buna olta derler, sakın ucundaki yeme aldanıp da ağzınıza almayın. Sonra kendinizi yukarıda bulursunuz. Buna zoka derler sakın yutmayın. Buna ağ derler, sakın içine düşmeyin. Buraya dalyan derler, sakın semtine uğramayın.

Fakat bu sırada balıkçının birisi ani olarak serpme ağı yukarıdan aşağıya giydirmiş.

Ana balık ortada, yavrular etrafında, hepsi de ağın içinde kalınca şaşırmışlar. Yavrular analarının yüzüne bakarak hayretle sormuşlar:

– Peki ama sen bize bu tehlikeden hiç bahsetmedin. Bu ağdan nasıl kurtulacağız?

– Yavrularım, buna tepeden inme tehlike derler. Hiç ama hiç çaresi yoktur.

503– Gözler zayıflayınca

İki arkadaş sokakta karşılaşmışlardı. Bir tanesi ötekine:

– Haftaya Afrika'ya fil avlamaya gidiyorum, dedi. Arkadaşı şaşkındı:

– Sahi fil mi dedin? Bense yalnız kelebek avladığını sandırdım.

– Öyleydi ama, son zamanlarda gözlerim zayıflamaya başladı da…

504– Allah korumasaydı…

Yılların avcısıydı. Hiç bir av mevsimim kaçırmaz, tam teçhizat ava giderdi. Ama bütün bu yıllar içinde hiç bir şey vuramadığım bilmeyen de yoktu. Atıcılığındaki bu acemilik arkadaşları arasında alay konusu idi…

Yine bir gün avdan dönmüştü. Yorgun argın gelip avcılar kahvesine girdi. Arkadaşlarından biri:

– Anlat bakalım, bugün şansın nasıldı? Avcı dudak büktü:

– Fevkalâde, dedi. Allah acıyıp korumasaydı, attıklarımın hepsini vurmuştum.

505– Alicenaplık

Kralın biri maiyeti ile birlikte avlanmaya çıkmıştı. Av uşakları, çevredeki ördekleri ürkütüp, kralın önünden geçirtiyorlar. Bir ara kral, önünden geçen bir ördeği nişan alıp ateş ediyor, merakla yanındaki dalkavuğuna soruyor:

– Vurdum mu? Dalkavuk:

– Majesteleri, zavallı ördeğin hayatını bağışlamak âlicenaplığında bulundular.

506– Öğüt

Bir arslan yavrusu yorgun bir avcıyı kovalıyarak eğleniyordu. Derken anne arslan çıkageldi:

– Oğlum, yiyecekle oynanmaz diye sana kaç kez söyledim.

507– Bozacının şahidi şerbetçi

Avdan dönen avcı arkadaşlarına anlatıyordu:

Bugün bir yaban güvercini vurdum. Bir de baktım, saçmanın biri hayvanın tırnağından girip gözünden çıkmış… Dinleyenler:

– Amma attın ha, olacak şey mi bu? derler. Avcının arkadaşı onu destekler:

– Ben de şahidim… Ateş ettiğinde güvercin gözünü kaşıyordu…

508– Hayvanat bahçesinde

Afrika'dan yeni dönen adam, arkadaşlarına izlenimlerini anlatıyordu:

– Bir gün müthiş iri bir arslanla karşı karşıya geldim. Elimde silah da yoktu. Yaklaştı yaklaştı, neredeyse burun buruna geldik. Sonra birdenbire kükreyerek üzerime atıldı. Ben hiç yerimden kıpırdamadım bile…

– Sonra… diye merakla sordular. Sakin bir tavırla:

– Sonrası hiç… Onu bırakıp maymunlann kafesinin önüne geçtim.

509– Dört tavşan

Avcı kahvede heyecanla anlatıyordu:

– Yeni tüfeğimi denemek için ava gittim. Karşıma bir tavşan çıktı. Tüfeği doğrultup ateş ettim. Bir de ne göreyim, dört tane tavşan vurmamış mıyım?

Dinleyenlerden biri dayanamadı:

– Palavranın bu kadarını duymamıştım… Avcı pişkin:

– Kesinlikle yalanım yok. Çünkü vurduğum tavşanın karnında üç tane de yavru vardı…

510– Kabak

İki avcı sohbet ediyorlardı. Biri anlattı:

– Geçen gün köye giderken bir bostanda kocaman bir kabak gördüm. Karşıdan bir deve kervanı geliyordu. Devenin biri, kabağın kenarından ısırdı ve delik açtı. Az sonra yiye yiye deliği büyüttü, derken kabağın içine daldı. Arkasından da öteki develer.

Dağa odun kesmeye giden bir oduncu da kabağın sapını kesmeye başladı, fakat balta sapından çıktığı gibi, kabağın içine düşüp kayboldu. Oduncu da içeri girip baltasını ararken deveciye rastladı. Deveci:"Ne arıyorsun burada?"diye sordu. O da"Baltam kayboldu, onu arıyorum"cevabım verdi. Bunun üzerine deveci:"Yahu, ben koca deve katarını kaybettim, sabahtan beri arıyorum bulamıyorum da, sen ufacık baltayı nereden bulacaksın"dedi.

İkinci palavracı bu sözler üzerine dayanamadı, başladı sıkmaya:

– Ben de geçen gün demirci dükkânında bir kazan gördüm. Kazanın iki kulpunda iki usta çalışıyordu. Ama arası o kadar uzaktı ki, birinin çekiç sesini öteki duymuyordu… diye anlatmaya başlayınca, birincisi:

– Amma yaptın ha! dedi. Hiç bu kadar büyük kazan olur mu?