Выбрать главу

Öteki cevap verdi:

– Benim kazan olmazsa senin kabağı nerede pişireceğiz?

511– Deveyi düze indir.

İki palavracı yârenlik ediyorlarmış. Birincisi:

– Dün akşam bir şimşek çaktı… diye söze başlamış. Ortalık gündüz gibi oldu. Dağın eteğinde tam beş bin çakal saydım.

İkincisi:

– Şimşek çakınca ben de dağın tepesinde bir deve gördüm. Başını uzattı, ovadaki dereden su içti.

Birincisi dayanamamış:

– Hadi hadi, deveyi düze indir! Öteki de hemen atılmış:

– Sen de çakalı yüze indir!

512– Antika

İki arkadaş konuşuyorlardı:

– Bu tüfek eşsizdir azizim. Taa Hz. Nuh devrinden kalmadır.'

–Atıyorsun, o zaman daha tüfek icad edilmemişti ki…

– Tamam işte, onun için eşsizdir ya…

513– Patlıcan

Adamın biri, ünlü bir zenginin sofrasından eksik olmaz, onun gönlünü edip bahşiş koparmak için yapmadığı şaklabanlık kalmazdı. Zengin adam, bir gün onu sınamak için patlıcanı övmeye başladı:

– Bayılırım şu patlıcana, her yemeği lezzetlidir.

– Öyledir efendimiz, sebzelerin şahıdır. – Hele karnıyarığına doyum olmaz.

– Olmaz efendimiz, ah, nasıl da burnumda tüttü… Yarım saat sonra, zengin olanı yine sözü patlıcana getirdi:

– Bu mendeburun da nesini beğenirler bilmem ki?

– Hakkınız var efendimiz, beğenilecek bir tarafı yoktur.

– Sebzelerin en berbatı patlıcandır herhalde…

– Şüphesiz efendimiz, ağıza konacak nesne değildir. Bunun sözlerden sonra zengin adam dayanamamış:

– Yahu demiş, daha demin patlıcanı göklere çıkarıyordun. Şimdi yerin dibine batırıyorsun? Bu ne iş…

Öteki boynunu bükmüş:

– I en efendimizin dalkavuğuyum, patlıcanın değil…

514– Marifetli hayvanlar

Peşinde bir köpek, omuzunda bir papağanla sirk müdürünün karşısına gelen adam:

– İki hayvanım da çok iyi eğitilmiştir. Şahane bir numaraları var. Köpeğim nefis saksafon çalar. Bütün popüler parçalan, notalarına bakarak çalar.

– Peki papağanınız ne iş yapar?

– O da sayfaları çevirir.

515– Palavranın daniskası

Palavracılardan üçü bir araya gelmiş sohbet ediyorlardı: Birincisi sıkmaya başladı:

– Ben, o kadar iyi boya yaparım ki anlatamam. Geçen gün elime bir tahta aldım boyadım. Mermere öylesine müthiş benzetmiştim ki, suya koyunca battı!

İkincisi lafa karıştı:

– O da bir şey mi? Ben o kadar ustaca resimler yaparım ki şaşarsınız. Geçen hafta bir adam portresi yaptım, o kadar canlı oldu ki, her gün sakalı uzuyor.

Üçüncü palavracı dayanamadı:

– Yahu, bunlar da marifet mi? Ben bir gün oltayla balık avlıyordum. Oltama ağırca bir şey takıldı. Çektim, bir de baktım ki, bir köpek balığı. Eve götürüp ehlileştirdim. Ne zaman sokağa çıksam arkamdan gelirdi.

Diğer iki palavracı meraklanmışlar:

– Eee!?

Üçüncü palavracı devam etmiş:

– Eeesi bir gün deniz kenarında yürüyorduk, benim köpek balığının aniden ayağı kaydı, denize düştü ve boğuldu!

516– Soru biçimi

Arnavut'un biri, günün birinde tesadüfen bir fare öldürmüş. Yanında kahraman edasıyla beklemeye başlamış. Gelip geçenler fareyi gördükçe sorarmış:

– More kim öldürdü bu fareyi? Arnavut cevap vermezmiş.

– More kim öldürdü bu sıçanı? Yine ses yok…

Derken bir yolcu geçerken sormuş:

– More kim öldürdü bu aslanı?

– Arnavut göğsünü kabartmış:

– More, ben öldürdüm…

517– Palavracılara kızarım

Gemi demir almış, kalkacak, fakat üç tayfa kaptanla kavga edip ayrılmışlar. Kaptana tayfa lazım. Rıhtımın kenarında oturup ayaklarını denize sallandıran üç kişiyi gören kaptan, haber göndermiş:

– Eğer işleri yoksa gelip tayfa olsunlar! Üçü de işsiz, güçsüz; gelmişler.

Gemi denize açılmış, karadan uzaklaşmış, uçsuz bucaksız deniz, kaptan yeni tayfaları çağırmış:

– Gelin bakalım buraya siz ne iş yaparsanız? Biri öne çıkmış:

– Ben çok iyi görürüm!

– Neyi görürsün?

Adam elini kaslarının üserine, alnına götürmüş, bası, sonu görünmeyen denize bakmış ve anlatmış.

– Karşıda Hint padişahının sarayı var. Sarayın üçüncü katında soldan ikinci pencere açık. Padişahın kızı elindeki altın iğne ile atlas yorgana ipek ibrişimle nakış işliyor…

Kaptan"lahavle"deyip öbürüne dönmüş:

– Sen ne iş yaparsın?

– Ben de çok iyi duyarım.

– Neyi duyarsın?

– Hani biraz önce arkadaşım, Hint Padişahının sarayında altın iğne ile atlas yorgana nakış işleyen padişahın kızım görmüştü ya!

– Evet görmüştü!

Adam elini kulağına götürmüş, bir süre dinlemiş:

– Tamam duydum!

– Neyi duydun?

– Padişahın kızı var ya! Hani altın iğne ile nakış işleyen..! Elindeki o altın iğne, atlas üzerine düştü ve"tmnn!"diye biıf ses çıkardı. İşte onu duydum.

Kaptan hırsından herifleri denize atacak, ama bir de üçüncüye sorayım demiş:

– Sen ne iş yaparsın?

– Ben kızarım efendim!

– Neye kızarsın yahu?

Adam iki arkadaşını göstermiş:

– İşte böyle münasebetsiz palavracılara!

518– Hasat

Boş zamanlarında avcılık da yapan iki ziraat mühendisi,! aralarında konuşuyorlardı. Birisi:

– Batıda hasat o kadar az oldu ki, yok gibi bir şey. Diğeri hemen atıldı:

– Bizim doğuda hasat bir felâketti. Öyle ki, buğdayların' kısalığından kuşlar diz çöküp taneleri yemek zorunda kalıyorlar.

519– Kuyruk uzunluğu

Adamın huyu kötüydü. Palavra sıktı mı insafsız atardı. O yüzden pek alaya alındığını bildiği için uşağına tembih etmişti. Ne zaman bir palavra söyleyecek olsa, öksürerek, kendisine ihtar edecekti. Bir gün yemekten sonra, davet ettiği arkadaşlarıyla yenilip içilip hoş–beş edilirken anlatmaya başladı:

– Dün avdan bir arslan getirdiler. Abartma sayılmasın kuyruğu 2 metreye yakındı, deyince uşağı öksürdü. Kendine gelen bey:

– Yani, işte şöyle böyle 1,5 metre vardı. Yine bir öksürük sesi işitince:

– Belki o kadar değil ama, l metre kadar vardı diyebilirim.

Uşak tekrar öksürünce dayanamayarak uşağa döndü:

– Behey imansız! Ne yani… Aslanın hiç mi kuyruğu yoktu?

520– İki soğuk ülke

Atmayı seven iki arkadaş konuşuyorlardı.

– Bizim ülke çok soğuktur. Kış tam 11 ay sürer.

– Sizinki yine iyisi. Bizde kış tam tamına 12 ay sürer. Hatta bazı seneler gelecek seneden de bir ay avans alır…

521– Boksörler

İki eski boksör konuşuyorlardı. Biri:

– Sen beni bilmezsin… Bir maçımda rakibime bir sol kroşe indirdim. O maçtan sonra rakibim malulen emekli oldu, dedi.

Beriki lafın altında kalacak cinsten değildi, gülerek:

– Ben de bir maçımı hiç unutmam… Karşımdaki iri yarı zenciye bir direk çıktım. Adam ikinci raunda yetişebilmek için tekrar bilet almak zorunda kaldı…

522– Kararma

Arkadaşının biraz palavracı olduğunu bilirdi:

– Afedersin ama, konuşurken niçin gözlerini kapatıyorsun?

– O kadar yüksek şeylerden bahsediyorum ki gözlerim kararıyor.

523– Bir tane daha vursaydı

Kabadayılığıyla tanınmış bir adamın karşısına bir gün başka bir bıçkın çıkmış, kapışmışlar, eşek sudan gelinceve kadar dayak yemiş. Az sonra, olay yerine yetişen ahbapları etrafını sarmışlar: