710– Hali nice olur
Evin hanımı, oturduğu yerden sürekli emirler yağdırıyordu:
– Kocacığım! Yemeği bir tabağa boşalt da tencereyi de yı‑kayıver.
– Kocacığım! Süt kaynadıysa ındiriver.
– Kocacığım! Bebeğin mamasını yediriver.
– Kocacığım! Balkondaki çiçekleri de sulayıver. Adamcağız kan ter içinde oradan oraya koşuşurken hanım
söyleniyordu:
– Acaba ben olmasam, bu adamın hali ne olur?
711– İyiliğini istermiş
Karı, koca kavga ediyorlardı… Ellerine kırılacak cinsten ne geçerse birbirlerine fırlatıyorlar, ağızlarına ne gelirse söylüyorlardı birbirlerine… Bir ara, kadın kendini bir koltuğa atarak:
– Ah, rahmetli anacağım, ne ettim de seni dinlemedim, diye ağlamaya başladı."Bu adama varma kızım, başına dert olur"diye az mı söylemişti…
Bu sözü duyan adam da dövünmeye başladı:
– Ah, şu essek kafam… Rahmetli kadıncağız, meğer benim iyiliğimi istermiş de ben farkında değilmişim…
712– Eşeğe talip hepsi
Hocanın çok inatçı, çok huysuz bir eşeği vardı. Hayvan hiç durmadan ve en beklenmedik zamanlarda sağına soluna çifteler atıyordu. Hocanın kaynanası da eşeğin huysuzluğunu bildiği halde, bir gün boş bulununca öyle bir çifte yedi ki, hemen oracıkta can verdi.
Hocanın sevenleri çok olduğu için, cenazede epey bir kalabalık toplanmıştı. Ölü toprağa verildikten sonra, imam, Hoca'nm yanına sokularak:
– Acın büyük, ama kaynananın bu kadar sevildiğini görmek de bir teselli Hoca, dedi. Baksana köyün bütün erkekleri burada.
Hoca kıs kıs güldü:
– Sen de faka bastın desene. Hepsi beni kandırıp; eşeği satın almak ümidiyle geldiler.
713– Talimat
Evin beyi aşçıyı karşısına alıp, başladı söze:
– Bak oğlum! Kayınvalidem yarın iki hafta kalmak üzere bize geliyor. Al şu kağıdı. Bak, burada bütün sevdiği yemekler yazılı…
– Evet efendim, anladım.
– Ve dikkat et. Bu sevdiği yemeklerden birini pişirmeye kalkacak olursan, hiç gözünün yaşına bakmam kovarım.
714– İyi niyet
Adamın kaynanası hastalanmış. Karısı"ille de doktor getir"diye adamın başının etini yemiş. Adam da çaresiz doktoru alıp gelmiş.
Doktor:
– Hastanızın durumu çok ağır, demiş. Adam hemen atılmış:
– Gözünüzü seveyim doktor bey, hiç çekinmeyin, hastayı tıpkı kendi kaynananızmış gibi tedavi edebilirsiniz!
TARİHÎ – POLİTİK FIKRALAR
715– Çizmeden yukarı çıkma!
İ. Ö. IV. yüzyılda, büyük İskender'in sarayında Apel adlı bir ressam yaşarmış.
Apel'in tablolarından birini dikkatle süzen bir ayakkabıcı, eleştiriye başlamış:
– Bu çizmenin kıvrımı böyle olmaz… Mahmuzlar bu kadar yana kaymamalıydı… Adamın eli…
Çizmeyle ilgili eleştirileri sabırla ve ilgiyle dinleyen Apel, ayakkabıcı daha sözünü tamamlamadan müdahale eder:
– Yoo, dostum, çizmeden yukarı çıkma!
716– Beni tanır mısın?
Haccac‑ı Zalim, Abdullah bin Zübeyr'i şehit ettikten sonra Medine'ye gelmiş. Bu vaka için herkesin ne söylediğini öğrenmek için tebdil‑i kıyafet halk arasında gezmeye başlamış. Bir gün ihtiyar bir bedeviye rastlayıp sormuş:
– Ya şeyh! Medine'de ne var, ne yok?
– Sorma halimiz pek yaman.
– Ne oldu?
– Ne olacak, Abdullah bin Zübeyr gibi bir adamı şehit ettiler.
– Kim etti?
– Haccac denilen o zalim, o Allah'ın belası…
– Sen Haccac'ı görsen tanır mısın?
– Hayır…
– İşte Haccac benim.
– Peki sen de beni tanır mısın?
– Hayır…
– Ben de Benî Amir kabilesinden bir divaneyim ki; ne söylediğimi, ne yaptığımı bilmez, işte böyle saçmalar, gezerim.
717– İki kişi
Sokrat dalkavuklardan hoşlanmazmış. Bir gün bu cinsten bir adamla konuşuyormuş. Filozof ne derse dalkavuk tastık ediyormuş. Nihayet sabrı tükenen filozof şöyle haykırmış:
"Hiç olmazsa bir kez olsun itiraz et de iki kişi olduğumuzu anlayalım yahu!"
718– İnce politika
Bağdatlı bir halife bir gün geleceğini öğrenmek için sarayına bir müneccim çağırtır ve istikbalini okumasını ister. Müneccim de Halifenin avucuna, yıldızlara, cam küresine ve kahve falına baktıktan sonra şöyle konuşur:
– Efendimiz, size maalesef büyük bir felaketi haber vermek zorundayım. Altı oğlunuzu da birbiri ardından kaybedeceksiniz. Hepsinin ölümüne şahit olacaksınız.
Halife tabii öfkeden küplere biner. Ve meş'um müneccimin derhal kellesinin vurulmasını emreder. Sonra bir başka müneccim çağırtır. O da kendi usulünce halifenin istikbalini okuyup, aynı sonuca varır.
Fakat bir önceki meslektaşının âkibetini bildiği için kehanetini şu sözlerle açıklamayı tercih eder:
– Efendimiz, tanrının nimetleri üzerinden eksik olmayacak… Siz 6 oğlunuzdan çok yaşayacaksınız. Uzun ömürlü olacaksınız. Evlâtlarınızın hiçbiri sizi kaybetmenin acısına şahit olmayacak.
Pek keyiflenen halife hemen bu hayırlı haberciye 1000 altın verilmesini emreder.
719– Bir erkek öpücüğü
Arap şairlerinden Mugir, güzel bir kızla evlenmek istiyordu. Yakın arkadaşı Haris, o kızı bir erkek öperken gördüğünü yemin ederek söyleyince evlenmekten vazgeçti.
Ama epey bir zaman sonra aynı kızı Haris'le evlenmiş gördü ve tepesi attı:
– Sen yalan söylemekten utanmıyor musun? Ve başkasının öpücük artığını karın olarak kabulleniyorsun?
Haris, kendinden emin cevap verdi:
– Ben ne yalancıyım, ne de başkasının öptüğü kızı aldım. Yalnız babası tarafından alnından öpülürken gördüğüm kızı aldım.
720– Doğrusu bu
İmam Ebû Yusuftan, birisi, öğrenmek istediği bir şeyi sorar. O da:
– Bilmiyorum… der. Adam:
– Mademki bilmiyorsun, öyleyse ne diye devlet hazinesinden boşuna aylık alıyorsun? deyince, İmam Ebu Yusuf şu cevabı verdi:
– Ben, bildiklerim için para alıyorum. Bilmediklerim için alsaydım, hazinede para kalmazdı.
721– Akıllı köylü
Yıldırım Bayezid köyleri dolaşıyordu. Bir gün bir köyün birinde çok yaşlı bir köylüye rastladı. Bu köylü, bahçesine küçük küçük fidanlar dikiyordu. Yıldırım Bayezid yaşlı köylüye yaklaşıp şaka yollu sordu:
– Baba, bu fidanlar ne zaman büyüyüp de meyve verecek? Bu meyvelerden yemek sana nasip olacak mı dersin?
Köylü:
– Hiç sanmıyorum, dedi.
– Öyle ise niye kendini yorup ekiyorsun?
– Biz atalarımızın diktiği ağaçların yemişlerinden yemiyor muyuz? Oğullanınız, torunlarımız da bizim diktiklerimizin yemişini yesinler…
Bu cevap padişahın çok hoşuna gitti:
– Aferin, dedi.
O zamanlar padişah kime"aferin"derse bin altın vermek onun şanmdandı. Padişahın yanındakiler köylüye bin altını verdi.
Köylü:
– Bak sultanım, gördünüz mü, bizim fidanlar şimdiden meyve verdi.
Bu cevap Yıldırım'ın daha da hoşuna gitti. Köylünün sırtını sıvazladı ve:
– Aferin baba, aferin! dedi.
Köylü bu söz üzerine bin altın daha hakettı ve Allah'a dua etti.
722– Bol keseden bağışlar
Timurlenk Şiraz'ı zaptettiği zaman, ünü dünyayı tutmuş olan büyük şair Hafız‑ı Şirazî'yi yanına çağırttı. Hafız‑ı Şirazî bir şiirinde Buhara ve Semerkant şehirlerini, sevgilisinin bir ben'i için bağışlayacağını söylüyordu. Timur, eski, püskü giyimli şaire: