734– Tembel
Dük D'Aumone, çok tembel bir adammış. Bir gün Kardinal Richlieu ona şöyle demiş:
– Tanrı seni soylu bir kişi olarak yarattı. Kralımız da seni dük yaptı. Burbon dükü de sana boynuz taktırdı. Orleans düşesi de mavi kordonla süsledi. Ben de seni St. Louis Birliği'ne süvari yaptım… Artık sen de kendi kendine bir şey yap! Meselâ, hadi kalk da, hiç olmazsa bir traş ol be adam!…
735– İt yesin, kuş yesin…
Zatî'nin babadan kalma bir bağı varmış, üzümünün her tanesi bir şişe şeker şerbetine benzer!
İt İskender ve Kuş Kasım adlarında iki tanıdığının yolları bu bağa düşmüş. Bol bol üzüm yemişler. Sonra Zatîye gelip:
– Helal et, demişler. Zatî cevap vermiş:
– Helalliğim istemek gerekmez. Babam, diktiği vakit"it yesin, kuş yesin"demiştir!
736– Keçi de gönderebilirdi
İspanya Kralı II. Philip, Papa seçilen V. Sixt'i tebrik için beyzadelerden genç bir kont 'u göndermişti. Bu iş için bu derece genç birinin gönderilmesini kendisine hakaret sayan Papa, Kont'a:
– Kralınız adam kıtlığına mı uğradı ki, nezdime gönderecek bir sakallı bulamamış, diye sordu.
Genç İspanyol Kont hemen cevapladı:
– Sakalın sizce bu kadar itibarı olduğunu bilseydi, icabında bir keçi de gönderebilirdi…
737– Hayatta olsaydı
I. Napolyon 1806 tarihinde Kral Büyük Fredrick'in Post‑dam'daki mezarını ziyaret eder.
Şapkasını çıkararak sandukaya yaklaşır. Fakat yüzünde o kadar büyük bir hürmet ve tazim ifadesi görülmez.
Bu sırada maiyetindeki generallere şapkalarını çıkarttırarak der ki:
– Beyler, bu adam bugün hayatta olsaydı, biz muhakkak ki burada bulunamazdık.
738– Herkesin bildiği
Soylulardan bir Markiz bir gün Voltaire'i görünce kızgınlık içinde bağırmış:
– Siz ötede beride benim için dedikodular yapıyor, hafif kadın olduğumu söylüyormuşsunuz…
Voltaire, gülümseyerek:
– Aman efendim, demiş. Nasıl olur, bir yanlışınız var, ben her zaman yeni ve duyulmamış sözleri söylerim. Herkesin bildiklerini tekrarlamaktan hoşlanmam.
739– Ateş
XVI. Louis idama mahkum bir caninin affı için yapılan önerilerin etkisi altında kalarak, dönemin Adalet Bakanına emreder:
– Mühürümüzü getiriniz. Bazı af mektupları vadettim. Adalet Bakanı, durumu anlayınca, Krala:
– Haşmetmeap, çok rica ederim, böyle alçakça bir suç işleyen katilleri affetmeyin.
Kral kızdı ve bakandan mühürü getirmesini emretti. Bakan, mühürü getirdi ve Kral af fermanını mühürledi. Sonra da bakana dönüp:
– Şimdi, mührü alıp yerine koyunuz. Adalet Bakanı, yerinde put gibi durarak:
– Özür dilerim, haşmetmaap. Bu mühür kirlenmiştir. Ona artık ben el süremem.
Çağın Avrupa'sının en mağrur Kralı XVI. Louis, bu cesur davranış karşısında hatasını anlayarak, mühürlediği fermanı, hemen yanmakta olan şömineye attı. Bunun üzerine bakan gayet saygılı bir şekilde:
– Devlet mühürünü şimdi alıyorum. Haşmetmeap. Ateş onu temizledi.
740– İncile göre muamele
Fransa krallarından biri İspanya ile harbe girişerek zaferi kazanmıştı. Venedik Cumhurbaşkanı derhal Fransa kralına bir tebrik mektubu gönderdi. Fransızlar, aynı ülkenin İspanya kralına da bir taziye mektubu gönderdiğini öğrenmişlerdi.
Bunun üzerine Venedikteki Fransız elçisi Cumhurbaşkanına gitti. Bu iki yüzlü siyaseti hükümetinin doğru bulmadığını bildirerek protestosunu iletti. Venedik Cumhurbaşkanı hemen yanıbaşmda duran İncil'i aldı, bir yerini açtı ve elçiye şu satırları okudu:
"Sevinenlerle sevin, dertlilerle dertlen."
741– Eşkıya temizliği
Sultan İkinci Mahmud'un Yeniçeri Ocağını kaldırmaya çalıştığı devirde Hüseyin Ağa Yeniçeri Ağası olmuştu. Hüseyin Ağa kısa sürede istanbul'u eşkıyadan temizlemişti. Bir gün selamlık resminde Sultan II. Mahmud kendisine sormuş:
– Hüseyin Ağa, eşkiyadan hâlâ kalan var mı?
– Efendim, devletlum sayesinde bir tanesi bile kalmamış, hepsi gereken cezaya çarptırılmıştır. Huzurunuzdakilerden| başka geriye kimse kalmamıştır.
742– Akıl vergisi
Fransa Kralı XV. Louis'e yaranmak isteyen saray men–| suplarından biri, kralın huzuruna çıktığı bir sırada:
– Haşmetlim, demiş. Aklıma yepyeni bir vergi koymakl geldi. Bu öyle bir vergi olacak ki, herkes ödeyecek adı da"Akıl Vergisi."
Kral bıyık altından gülümsemiş:
– Mükemmel bir fikir bu, diye cevap vermiş. Bir istisna' olarak da siz bu vergiden muaf tutulursunuz herhalde!
743– Biz sade üzümün suyunu içmesini biliriz
Sultan Mecit, bir gün Boğaziçi'nde büyük bir bağın ortasındaki köşkte oturan bir Bektaşi babasını ziyarete gitmiş. Baba o sırada komşu bahçelerden birinde misafir bulunuyormuş. Padişahın geldiğini işitince derhal karşılamaya koşmuş. Bektaşi gelinceye kadar padişah bağın her tarafını dolaşmış. Bektaşi gelince hal ve hatır sorulduktan sonra konuşmaya başlamışlar:
– Erenler, bu kadar büyük bağın üzümünü ne yaparsınız?
– Müritler ve canlarla beraber yeriz padişahım.
– Bu derece büyük bağın üzümü yemekle biter mi?
– Yediğimiz kadarını yeriz. Kalanı da sıkar, fıçılara basar, sonra içeriz.
– Peki, sıkılmış üzüm şarap olmaz mı?
– Vallahi efendim, biz üzümü sıkıp fıçılara basarız. Artık Allah ne murat ederse o olur. Üst tarafına karışmak haddimiz değildir!
744– III. Napoleon'un kırdığı pot
Sultan Abdülaziz, Fransa Kralı III. Napoleon tarafından Fransa'ya davet edilmiş ve yanına baş yaver olarak Keçecizade Fuad Paşa'yı almıştı. Fuad Paşa, o zaman en iyi konuşan bir zat olmakla kalmıyor, aynı zamanda mükemmel Fransızcası ile Fransızları şaşırtıyordu. Napoleon'un davetinden sonra sıra Sultan Abdülaziz'in kralı öğle yemeğine davete gelmişti. Bunun için de Başyaver Fuad Paşa Krala refakat etmek üzere Napoleon'un sarayına gönderilmişti. Protokola önceden vakıf bulunan saray erkanı da Fuad Paşa'nın arabasını derhal saray kapısında karşılayarak kendisini sarayın ünlü aynalı salonuna götürmüşlerdi. Fakat tam o sırada salonun öteki tarafında yaveriyle beraber Fransa Kralı bulunmakta ve geç kalan tuvaletini tamamlamakla meşguldü, bir taraftan da yaverine Sultan Abdülaziz hakkında pek hoş olmayan şeyler söylemekte ve gününü böyle bir ziyafette geçireceğinden dolayı şikayette bulunmaktaydı.
Napoleon sözlerini tam bitirdiği sırada gözleri aynada Fuad Paşa'yı gördü ve müthiş canı sıkılarak salonun öteki tarafına Paşa'nın yanına gitti.
– Ekselans, dedi. Herhalde zat‑ı âliniz, sultanınız hakkında söylediklerimi kendisine nakletmezsiniz değil mi?!
Fuad Paşa'nın cevabı tarihî ve ünlüdür:
– Majesteleri! Ben hiç şimdiye kadar sultanımın majesteleriniz hakkında söylediği sözleri gelip size nakletmiş miydim?
745– Macera
Güzel bir bayan Napolyon'a sordu:
– Haşmetmeap! Bu kadar şan şeref kazandığınız halde neden halâ yeni maceralar peşinde koşuyorsunuz?
Napolyon:
– Ya siz hanımefendi, bu kadar güzel olduğunuz halde neden halâ makyaj yapıyorsunuz?
746– Suç
İngiliz Kralı I. Georges karısı olan kraliçe Sofiya'yı müthiş kıskanırmış. Bir gün bu kıskançlığı yüzünden kraliçeyi bir kaleye hapsettirmiş. Karısının âşığı olduğunu tahmin ettiği süvari subayını da idama mahkum ettirmiş. Aradan uzun zaman geçince karısına haber gönderen kral onu affetmeye hazır olduğunu bildirmiş. Fakat onurlu kraliçe Sofiya şu cevabı göndermiş: