Выбрать главу

"Onunla barışmamıza imkan yok! Eğer ben, başkasını sevdiysem zaten kraliçeliğe yakışmam? Eğer bu durumda suçum yoksa; o zaman kocam bana yakışmaz."

747– İp

Bismarck'a bir ricasının yapılması için başvuran bir adam, şayet yapılmazsa kendini asacağını söyler.

Bismarck yumuşamış bir tavırla hemen zile basar. İçeri giren yaverine dileğinin yerine getirilmesini emredeceğini bekleyen adamcağız sevinir:

Bismarck yaverine emreder:

– Bir ip bulun da verin şu adama.

748– Siz dışardan, biz içerden…

Sultan Abdülaziz, III. Napolyon'un çağrısı üzerine Fransa'ya giderken Hariciye Nazırı Keçecizade Fuad Paşayı da birlikte götürmüş. Fuad Paşa ile Fransa Başbakanı Compte de Montauban de Palitan arasında Süveyş Kanalı'nın açılması ve Girit'in Yunanistan'a verilmesi konularında önemli görüşmeler olmuş. Paşa, Fransa'nın isteklerine şiddetle karşı çıkıyormuş. Bir gün Compte de Montauban:

– Neden boşuna ısrar ediyorsunuz? demiş. Hangi gücünüze güveniyorsunuz? Osmanlı Devleti'nin ne kadar zayıfladığını görmüyor musunuz?

– Hayır Kont, hayır! demiş Fuad Paşa. Osmanlı Devleti asla zayıflamamıştır. Bütün gücünü koruyor! Üçyüz yıldır sız dışardan, biz içerden yıkmaya çalıştığımız halde bir türlü yerinden sarsamadık!

749– Kardinalin ruhu

XIV. Louis'nin nedimlerinden biri, bir gün kralın huzuruna meyus bir tavırla girerek ahlâksızlığı ve riyakârlığı ile ünlü bir kardinalin ölümünü haber vermek istedi:

– Haşmetmeap! Kardinal hazretleri az önce ruhunu Tanrı'ya teslim etti.

Kral üzgün olmayan bir sesle:

– Hiç zannetmem ki o ruhu Tanrı kabul etmiş olsun, dedi.

750– Uyku

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki Wersailles Kon‑feransı'nın bir birleşiminde, öğleden sonraki toplantının saat kaçta başlayacağı tartışılıyormuş…

İtalyan delegesi"Saat 15.00 ten önce başlamasın; çünkü ben yemekten sonra^iki saat uyurum!"demiş.

Amerikan delegesi ise 18.00'den sonra başlamamasını teklif etmiş:"Çünkü ben akşam üzerleri mutlaka iki saat uyurum."

İngiliz delegesi ise hiç sesini çıkarmamış…

Başkan Clemenceau toplantı saatini söylemiş:

"Toplantı 15.00 te başlayacaktır; böylece hem İtalyan, hem. de Amerikalı meslektaşlarımızın uyku ihtiyaçları giderilmiş olacaktır. İngiliz meslektaşım ise toplantı sırasında uyuyabilir."

751– Günlük yakma âdeti

Ahmed Vefik Paşa'ya bir hristiyan sormuş:

– Camilerinizde niçin günlük yakmıyorsunuz? Paşa hemen şu cevabı vermiş:

– Bizimkiler abdestlidirler. Yel vermezler. Onun için günlük yakmıyoruz.

Günlük: Sıcak ülkelerde yetişen bazı ağaçların kabuğundan elde edilen ve hekimlikte kullanılan bir reçinedir. Parlak bir alev, hoş kokulu ve beyaz renkli bir duman vererek yanar.

Günlük yakmak: Hristiyanhk güçlenip de görkemli törenler yapmaya»aşlayınca (IV. yüzyıl) kilise günlük yakmayı benimsemiştir. Günlük dunanı, duaların göğe yükselişini simgeliyordu. (Vahiy, VIII, 3–4) ve kokusuysa şeytanın kukıırt kokusuna karşı çıkıyordu. Son yüzyıllarda, kesin kurallara göre kullanılan günlük, artık kilise törenlerinde serbestçe kularalmaktadır.

752– Kafa kalırsa…

Enver Paşa ile İttihatçı milletvekillerinden Babanzade İsmail Hakkı Bey söyleşiyorlar. Söz, devam etmekte olan Birinci Dünya Savaşı'ndan açılıyor. Enver Paşa:

– Allah, elbette sonunu hayır edecektir, diyor.

O sırada Enver Paşa biraz rahatlamak için kalpağını çıkarıp masaya bırakıyor. Hakkı Bey de fesini…

Enver Paşa konuşmasını şu cümlelerle sürdürüyor:

– Sonunu hayır etmezse de, siz fesinizi giyersiniz, ben kalpağımı… çeker gideriz. Hakkı Bey gülümsüyor:

– Giyecek kafa bulursak!

753– Kâmil Paşa ve Şair Eşref

İzmir Valisi Kâmil Paşa, bir denetleme gezisi sırasında Kırkağaç ilçesine uğrar. Kasabaya girerken oranın kaymakamı olan Şair Eşrefi görür. Kaymakamın vali paşanın geleceğinden haberi yok; eşeğe binmiş, ağır aksak gidiyor…

Kâmil Paşa, arkasından seslenir:

– Eşref Bey, eşek sizi düşürmesin?

Eşref, Vali Kâmil paşayı ardında görünce şaşırır, ama bozuntuya vermez. Üstelik, hemen o anda dilinin ucuna gelen nükteyi savurmaktan da geri kalmaz:

– Merak buyurmayınız paşam, eşek pek kâmildir!

Kâmil kelimesi"olgun, uysal"anlamındadır.

754– Yahudiler burada kalmıyor!

Vali Kâmil Paşa, İzmir'in ilçelerini denetlemek üzere geziye çıkıyor. Şair Eşrefin kaymakam bulunduğu Kırkağac'a da uğruyor. Eşref, Kâmil Paşa'yı tren istasyonunda karşılıyor, geceyi ilçede geçirmesini rica ediyor.

Paşa:

– Oğlum Eşref, senin konuğun olmak isterdim ama, vaktim yok. Teftiş bitsin, dönüşte uğrarım, diyor.

Daha sonra Kırkağac'ın sorunları üzerine sorular soruyor. Eşrefin açıklamalarını dinliyor. Bir ara da ilçe nüfusunu öğrenmek istiyor. Eşref, Kırkağaç'ta yaşayanların sayısını, bunun ne kadarının müslüman ne kadarının hristiyan nüfus olduğunu söylüyor.

– Yahudileri unuttun. Kaç yahudi var?

Paşa, yahudilerin burada yaşamadığını biliyor. Soruyu yöneltmesindeki amaç, kimi yergilerinde kendisinden"yahudi"diye söz eden Eşrefi mahcup etmek.

Eşref ise hiç duraksamadan:

– Efendim, diyor, buranın huyundan mı suyundan mı, her nedense, ilçemizde yahudiler durmuyor. Gelip hemen gidiyorlar!

755– Haline şükret.

Cüce Raif Bey, Şair Eşrefe durumundan yakınıyordu:

– Ne sen sor, ne ben söyleyim… Gırtlağıma kadar borç içindeyim.

Şair Eşref:

– Haline şükret, dedi. Ya ben ne yapayım? Ben senden üç misli uzunum!

756– Yanlış telgraf

Süleyman Nazif, Bağdat Valisiyken ordu kumandanlığından şöyle bir telgraf alır:

– Yüzbin okka şeker, beşyüzbin okka un ve onbin okka çay temin edip acele kumandanlığımıza gönderiniz…

Süleyman Nazif, cevap olarak şu telgrafı çeker:

– Çin İmparatorluğuna çekmeniz lâzım gelen bir telgraf, yanlışlıkla vilayetimize gelmiştir. Telgrafınız okunmuş ve mes'ûliyetimiz mahşere kalmıştır. Bilgilerinize…

757– Beş kuruşa dua

Şair Eşref bir ara beş parasız kalmış. Ne edeyim de beş on kuruş kazanayım diye düşünüp taşınırken, ölülerin ardından dua eden hocaların epeyce"dünyalık"edinmeleri dikkatini çekmiş. O da başlamış"duacı"lığa… Başlamış ama, hocalarla"rekabet"güç. Onlar çevrelerinde tanınmış kişiler, ayrıca mahallerinde bir ölen olunca çağrılmayı beklemeden kendiliklerinden ölü evine damlıyorlar…

Eşref de çözüm yolunu"piyasayı kırmakta"bulmuş. Sağa sola haber göndermiş:

"Dua beş kuruşa!"

Hocalar da"rekabeti kırmak"için Eşrefi Şeyhülislama şikâyet etmişler. Şeyhülislam, Eşrefi makamına çağırtmış:

– Ayıp değil mi, demiş, beş kuruşa dua edilir mi? Şair Eşref şu cevabı vermiş:

– Aman efendim, siz benim dualarımı bir işitseniz on para bile vermezsiniz!

758– Üç dakika daha…

Şair Eşref, günün birinde Bektaşi tarikatına girmek ister. Bu düşüncesini bir iki dostuna acar. Onlar:

– Biz de aynı yolun yolcusu olalım, derler.

Bektaşi şeyhi Ruhi Baba ile görüşülerek oluru alınır.

Sıra, tarikat dilinde"ikrar verme"denen törenin düzenlenmesine gelmiştir. Tören sırasında kurban"tığlanır", sofra kurulur, dem (içki) âlemleri yapılır. Bütün bunlardan sonra da tarikata giren kişilere"nasip"verilir…