Выбрать главу

O gece"meydan açıldığında", yani tören başlarken, Eşref arkadaşlarından biraz geri kalır.

– Yahu Beybaba, bugünü dört gözle bekliyordun, nedeı geri kaldın? diye sorarlar.

– Üç dakika daha müslüman kalmak için! der.

759– Vali ve eşek

Bir gün Kâmil Paşa yapılan bir şikayet üzerine Şaiı Eşrefi vilayet makamına davet etmişti. Davete icabet eden Eşref, vilayete geldiği zaman kendisine valinin encümen toplantısında olduğunu ve biraz beklemesi gerektiğini söylediler.

Valiyi bekleyen şair, bir ara konuşulanları dinlemeye çalıştı. O esnada valinin münakaşa edilen bir mesele hakkında şöyle dediğini duydu:

– O kadar da incelemeyin, millet eşektir anlamaz.

Bu sözlere çok üzülen şair, hemen cebinden çıkardığı bir kâğıda şu kıtayı yazdı ve valiye verilmesi için odacısına bıraktı. Sonra da çıkıp gitti:

Ehli mansıptan birisi millete essek dese,

Reddolunmaz sözü amma eşşoğlu can sıkar.

Millete essek diyen essek herif bilmez mi ki

Sadrazamlalar da valiler de milletten çıkar.

760– Daha kötüsü

Süleyman Nazifin bir yazısı, İleri gazetesinde yanlışlıkla Florinalı Nazım imzasıyla yayımlanmıştı. Celal Nuri, Süleyman Nazif e takılmak istedi:

– Geçmiş olsun üstad. Başınıza bir kaza gelmiş.

– Allah beterinden saklasın, deyiniz. Ucuz kurtulduk…

– Bundan beter ne olabilir ki, üstadım?

– Olur, olur… Ya onun yazısı altına benim imzamı koysalardı?

761– Tam isabet

İçtihad dergisini yayımlayan Abdullah Cevdet'in bir şiirindeki Ben bu vatanın öksüzüyüm dizesi, mürettip hatası sonucu Ben bu vatanın öküzüyüm biçiminde çıkmıştı.

Abdullah Cevdet buna pek öfkelenmişti. Önüne gelene dert yanıyordu. Babıâli yokuşundan inerken Süleyman Nazif e rastladı. Uzun uzun yakındıktan sonra sordu:

– Ne dersin bu işe?

Süleyman Nazif cevabı yapıştırdı:

– Tam isabet, tam isabet!… Ona mürettibin hatası değil, sevabı derler!

762– Başka dil biliyor mu?

Süleyman Nazif hiç sevmediği bir yazar için Abdullah Şi‑nasi'ye sormuş:

– Arkadaşınız Fransızca bilir mi?

– Evet bilir.

Süleyman Nazif gülümsemiş:

– Türkçe bilmiyor da, acaba başka bir dil biliyor mu diye merak ettim!

763– Şerrinden Allah'a sığın

Süleyman Nazif, hayatı boyunca, yazar, düşünür Abdullah Cevdet ile hep tartışmış, ona sataşmış, zaman zaman kavga edip dargın kalmıştır.

Bir gün karşılıklı yemek yiyorlarmış. Abdullah Cevdet tabağındaki tavuğu bıçakla kesmeye çalışırken, but kaymış, Süleyman Nazifin kucağına düşmüş, üstü başı rezil olmuş…

Süleyman Nazif ellerini açmış:

– Ey mübarek hayvan, bu adamın şerrinden bana değil, Allah'a sığın!

764– Uyanık asker

Bir gün Bismark, harpte yararlılık gösteren bir askere kahramanlık madalyası takarken sordu:

– Asker, yüz altın mı istersin, yoksa bu şerefli madalyayı mı?

– Madalyanın kıymeti nedir komutanım?

– Maddi kıymeti aşağı yukarı üç altın.

– Öyleyse 97 altınla madalyayı birlikte isterim.

765– Şeref ve para

Bir Alman subayı bir gün Fransız imparatoru Napoleon'a demişti ki:

– Sizin askerleriniz para için döğüşüyorlar. Halbuki Alman askerleri şeref uğrunda döğüşürler.

Napoleon şu cevabı verir:

– Ne yapalım, herkes kendinde olmayan şeye can atar.

766– Uçkur çözme

I. Dünya Savaşında Osmanlı Devleti mağlup olmuştur. İstanbul işgal edilmiş, Süleyman Nazif"Kara Gün"diye müthiş bir yazı yazmış, Fransızların idamından güç kurtulmuş ve Malta'ya sürülmüş. Malta sürgünleri arasında Enver Paşa'nın babası da var. Bir gün sohbet, çapkınlıktan açılmış, herkes gençliğinde yaşadığı bir çapkınlığı anlatıyormuş…

Sıra Enver Paşa'nın babasına gelmiş:

– Allah'a şükür ben çok masumum. Çünkü hayatımda hiç harama uçkur çözmedim, demiş.

imparatorluğun batışından Enver Paşayı sorumlu tutan Süleyman Nazif atılmış:

– Ah paşa hazretleri, keşke helale de uçkur çözmeseydiniz de o zaman Enver başımıza gelmez, bizler de burada sürgünde olmazdık…

767– Vız gelir…

İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere Başbakanı Churc‑hill radyoda konuşma yapmaya gidiyormuş. Radyoevinin kapısına gelince, bindiği taksinin şoförüne sormuş:

– Beni yarım saat bekleyebilir misin?

Karanlıkta müşterisinin yüzünü seçemeyen şoför:

– Özür dilerim sor, demiş. Başbakanın konuşmasını dinleyeceğim.

Churchill yurttaşının bu ilgisinden çok memnun kalarak bahşiş kabilinden iki sterlin uzatmış. Şoför parayı aldıktan sonra yerlere eğilerek selam vermiş:

– Sizi bekleyeceğim, sor. Churchill'in konuşması vız gelir bana!

768– Fotoğraf

İtalyan Faşist diktatörü Mussolini savaş raporlarını renkten renge girerek okuyordu. Gelen haberler hep yenilgiden bahsediyordu. Bir ara başını kaldırdığında gözü duvarda asılı duran kendi portresine ilişti. Mussolini gözünü kırparak sordu:

– Bu gidişle halin ne olacak? Duvarda asılı duran fotoğraf cevap verdi:

– Ne olacak, beni indirip seni asacaklar!

769– Etraftaki katırlar

Ünlü gazeteci ve yazarlardan Velid Ebuzziya, Cumhuriyetin ilk yıllarında İstiklal Mahkemesinde yargılanıp beraat ettikten sonra genç meslektaşlarına nasihat etmiş:

–Aman, şu sıralarda fincancı katırlarını ürkütmeyin…

Yusuf Ziya Ortaç başını sallamış:

– İmkansız!

– Neden?

– Etrafta o kadar çok katır var ki!

770– İngiliz siyaseti

Fıkra bu ya, ahiretteki yasalara göre, İngiliz başbakanı Churchill, Amerika başkanı Roosevelt ve Rus lider Stalin'in yargılanması tamamlandıktan sonra, dünya yasalarındaki gibi son istekleri de sorulmuş:

Roosevelt:

– Rusya'nın haritadan silinmesini isterim, demiş. Stalin:

– Amerika'nın yerle bir olmasını isterim, demiş. Sıra Churchill'e gelince:

– Can‑u gönülden Roosevelt ve Stalin'in dileklerinin yerine getirilmesini isterim, demiş.

771– Hitler'in ölüm günü

Alman diktatör Hitler bir falcıya gitti ve:

– Hangi gün öleceğim? diye sordu.

Falcı, Hitler'in yahudilerin bir bayram gününde öleceğini söyledi. Hitler:

– Bunu nasıl bu kadar emin söyleyebiliyorsunuz? dedi. Falcı cevap verdi:

– Hangi gün ölürseniz ölün, o gün yahudiler sizin için bayram yapacaklarım söylüyorlar da…

772– Yavaş konuş!

İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru… Hitler'le General Goering, savaşı kaybettikleri gün kılık değiştirip kaçmaya karar vermişler. Hemen provaya girişmişler: Hitler ak sakallı bir ihtiyar, Goering de tombul bir bayan olmuş. Çevredeki birahanelerden birine gitmişler.

Hesap öderlerken, garson kız:

– Teşekkür ederim führerim, demiş. Şaşırmışlar. Georing:

– Bu, dil alışkanlığından olsa gerek, demiş. Bir daha deneyelim.

İki bira daha gelmiş, bu kez hesabı Goering ödemiş. Garson kız da:

– Teşekkür ederim sayın mareşalim, demiş. Bunun üzerine Goering fısıltıyla sormuş:

– Bizi nasıl tanıdın, kızım? Garson kız kulağına eğilmiş:

–Yavaş konuş. Ben de General Goebbelsim.

773– Ceket yeni

Bir seçim kampanyasında kürsüde coşkuyla konuşan politikacı bar bar bağırıyordu: