– Hain… Ben senin hayatında bir başka kadın olduğunu biliyordum zaten.
797– Klasiklerden
Tiyatro oyuncusu bir bayan, ünlü yazar Bernard Shaw'a evlenme önerisinde bulundu. Mektubunda şöyle diyordu:
"Sizin, olağanüstü zeki olduğunuzu işittim. Uzmanlar, benim de dünyanın en güzel vücutlu kadını olduğumu belirtiyorlar. Bu iki bulunmaz niteliğin bir çocukta birleşmesi, ancak evlenmemizle sağlanabilecektir."
Bernard Shaw cevap yazdı:
"Sayın bayan, ya doğacak çocuk benim vücudumu ve sizin zekânızı alırsa? işte bu tehlike, ne yazık ki evlenme önerinize evet dememe engel oldu. Selâmlar."
798– Çirkinliğin izahı
Abrahanı Lincoln, çirkin bir adamdı. Bu çirkinliğini ise şöyle izah ederdi:
– Ben birkaç aylıkken, Kentucky'nin en güzel bebeğiymişim. Fakat ne yazık ki dadım beni, bir göçebe ailenin çok çirkin çocuğuyla değiştirmiş…
799– Basına özgürlük
Bir gün Adolf Hitler berberinden şikayet ediyormuş… Saçlarını dik tarayamıyormuş da. saçlar alnına dökülüyormuş gibisinden şikayetler…
Berber'in Hitler ile samimiyeti varmış ki şu cevabı vermiş:
– Çaresi var mein Führer! Basın Yayın organlarına özgürlük veriniz, saçlarınız diken diken olur…
800– Nah
Turgut Özal ile samimi dostu"President Bush"un Amerika'daki bir toplantısı sırasında kahve molası verilmiş.
Bush ile Özal, ayakta laflarlarken, Bush'un gözü, biraz uzakta duran irikıyım bir Türk'e takılmış. Adam, sağ elinin baş ve şehadet parmaklarını"para"anlamına gelecek şekilde birbirine sürtüp, Özal'a birşeyler anlatmak istiyormuş… Bush, Özal'a sormuş:
– Kim bu? Galiba size bir şeyler anlatmak için işaret ediyor. Özal, ne yapsın, ne desin, gülmüş:
– Evet, benim Devlet Bakamındır, ekonomi ondan sorulur, sağ elinde tik vardır, hep böyle yapar!
Başkan Bush, bir kahkaha atmış:
– Bilirim, bilirim, benim de sağ elimde tik vardır, hep böyle yaparım!
Ve sağ elinin baş, işaret ve orta parmaklarını birleştirip, yumruk halinde bir şey yapmış…
Nasıl bir şey mi? Hani birine kızınca"nah"deriz ya!…
801– Siyasi suçlu
Siyasi slogan atan papağanı ceza olsun diye tüylerini yolup tavuk kümesine atmışlar. Kümeste çıplak papağanı gören horoz kabararak ona doğru gidince papağan çıkışmış:
– Hop, hop! Biz öyle bildiğin âdi suçlulardan değiliz. Siyasetten düştük, demiş.
802– Kartvizitini yollamış
Dümbüllü İsmail Efendi şarkı söylerken seyircilerden biri sahneye salatalık atar.
Seyirciler, sanatçının bu münasebetsiz harekete nasıl kar şılık vereceğini beklerler. Dümbüllü yere eğilir, salatalığı eline alır:
– Birisi kartvizitini yollamış, der.
803– Zavallı Bili
Ünlü Amerikalı yazar Mark Twain'e sormuşlar:
– Kardeşiniz var mı?
Gözleri buğulanarak cevap vermiş: –Yardı azizim… Zavallı Bili…
– Öldü mü?
– Esrarlı bir ölüm. Biz ikiz doğmuşuz. Bizi ayırt edemiyorlarmıs. 20 günlük iken ikimizi banyoda yı‑kıyorlarmış. Nasıl olduysa olmuş birimiz boğuluvermişiz. Boğulan hangimizdi, bir türlü anlışalamamış. Bazıları Bill'ın, bazıları da benim boğulduğumu söylerler.
804– Fotoğraftaki kusur
Sinema dünyasının yaşlanmayan büyükannesi Marlene Dietrich bütün zarifliğine rağmen çektirdiği resimden hoşlanmamıştı. Fotoğrafçısına çıkıştı:
– Anlayamıyorum… Son defa size poz verdiğim zaman, sonuç çok güzeldi. Bu sefer neden böyle oldu…
Fotoğrafçı ezilip büzülerek su cevabı verdi:
– Ha evet hanımefendi, o zaman ben on yaş daha gençtim…
805– Ahıra girdiğini düşün
Neyzen Tevfik arkadaşıyla bir meyhaneye uğramış. Adamın biri yanlarına yaklaşarak okkalı bir tokat atmış. Neyzen hemen dışarı çıkınca, arkadaşı da ardından gelerek:
– Yahu utanmadın mı! Adam sana tokat attı, sen ise bir şey olmamış gibi dışarı çıktın.
Neyzen hiç istifini bozmadan:
– Ahıra girdiğini düşün, bir essek sana çifte atarsa ne yaparsın? demiş.
806– Baş ağrısı
Resimden anlamayan biri, sergisine geldiği Şevket Dağ'a resimlerden birini gösterip:
– Sanki bunu neden yaptınız, nedir bu? diye sormuş. Şevket Dağ:
– O, demiş. Acı Veren Boşluk'tur. Alayla gülen adam:
– Boşluk acı verir mi? deyince, Şevket Dağ:
– Sizin hiç başınız ağrımaz mı? demiş.
807– Kavrulmuş kestane
Fransız filozof Voltaire, yeni bir kitap yazmıştı. Sansür bunu tehlikeli bulup toplattı ve yakılmasına karar verdi. Haberi Voltaire duyunca gülümsedi:
– Boşuna zahmet, dedi. Benim yazılarım kestaneye benzer, ne kadar kavrulursa, alıcısı o kadar artar!…
808– Atası ve babası
Fransız romancılarından Paul Bourget, bir gün ünlü Amerikalı mizahçı Mark Twain'le konuşurken, Amerikalıların köksüz olduğuna işaret ederek ona takılmak istemiş:
– Bence, demiş. Bir Amerikalı'nın canı sıkılıyorsa ve vakit geçirmek istiyorsa, atalarını bulmaya çalışsın, yeter… Tabiî büyükbabasından daha geriye gidebilirse…
Mark Twain hemen cevabı yetiştirivermiş:
– Haklısınız dostum, demiş. Bir Fransız da canı sıkılınca babasının kim olduğunu araştırsın… Tabiî bulabilirse!
809– Yaşı kaç acaba?
Bernard Shaw'a bir kadın sormuş:
– Ben kaç yaşında gösteriyorum üstad?
Bernard Shaw, kadını baştan aşağı süzmeye başlamış:
– Saçlarınıza bakılırsa 18, dişlerinize bakılırsa 19, hareketlerinize bakılırsa 14…
Kadın sevinçle:
– Ah! Teşekkür ederim! diye haykırınca Bernard Shaw devam etmiş:
– Acele etmeyin; yaşınız için, bunların bir de toplamını yapacağız.
810– Kıçımı yere vurdum
Adamın biri yolda giderken düşmüş, arkadan gelen biri yardıma koşmuş, kaldırmış. Yere düşen adam teşekkür etmiş:
– Bu iyiliğinize, yardımınıza nasıl karşılık verebilirim? Tesadüf ya yardıma koşan adam politikacıymış:
– İlk seçimlerde oyunuzu bizim partiye vererek, demiş. Düsen adam birden itiraz etmiş:
– Beyefendi dikkat edin, ben düşünce kıçımı yere vurdum, başımı değil…
811– Tükürülecek yer
Özgürlük sevdalısı bir İspanyol birgün postahaneye gitmişti, memura şöyle dedi:
– Bana verdiğiniz pul yapışmıyor.
Memur şaşırdı. Üstünde Diktatör Franko'nun resmi bulunan pul aldı, arka yüzdeki zamklı kısmına biraz tükürdüj ve pulu yapıştırdı. Müşteriye dönerek:
– Gördünüz mü nasıl yapıyor? İspanyoclass="underline"
– Ben o tarafına tükürmemiştim ki…
812– Seçim yasağı
Rusya'da Perestroika ve glasnot öncesi dönemde seçim yapılıyordu. Adamın biri eline verilen zarfı açmak isteyince görevli sandık başı memuru atıldı:
– Hey ne yapıyorsun?
– Bir şey yaptığım yok. Sadece kimi seçtiğimizi bilmek istedim de…
Memur gülerek başını salladı:
– Olmaz öyle şey. Seçimin gizli olduğunu bilmiyor musun?
813– Saraylar ve komünistler
Rusya eski devlet başkanlarından Brejnev yoksul bir ailenin çocuğuymuş. Yüksele yüksele devlet başkanlığı makamına gelmiş. Bir gün annesini başkent Moskova'ya çağırmış. Kremlin Sarayı'nı dolaştırmış ve:
– İşte anneciğim, şimdi artık ben buralarda oturuyorum. Annesi hiç sesini çıkarmadan üzgün halde başını sallamış: