Выбрать главу

Bölükbaşı bir gün meclis kürsüsünde konuşurken, demokratlardan Murat Ali Ülgen laf atar:

– Sen erkek misin?

Dili hayli keskin olan Bölükbaşı bu lafın altında kalmaz:

– Ben erkekliğimin zekatını versem, sen bile erkek olursun, der.

828– Hangisini

Öğretmen, çocuğa soruyordu:

– Karşında Kennedy'le Kruşçef in durduğunu farzet! Elinde de dolu bir tabanca var. İkisinden hangisine ateş edersin?

Çocuk bir an durdu.

– Şey efendim… Siz olsanız, hangisine ateş ederdiniz?

– Elbette ki Kruşçef e!

– Öyleyse, dedi çocuk. Bana tercih yapacak bir şey kalmıyor… Ben de Kennedy'e…

829– Seçim konuşmaları

Bir milletvekili adayı seçim kampanyasında yapacağı konuşmayı hazırlıyordu. Hayli uğraştıktan sonra bir metin hazırladı ve bir arkadaşına verdi:

– Şunu oku da bana fikrini açıkça söyle, dedi.

Ertesi gün arkadaşı yazıyı getirip milletvekili adayına iade etti. Beriki hemen sordu:

– Nasıl buldun yazıyı, fikrin nedir?

– Yazıyı üç kere okudum. Birincisinde bana iyi göründü. İkincisinde aksak yönlerini farketmeye başladım. Gelgelelim üçüncü okuyuşumda berbat buldum.

Milletvekili adayı biraz duraladıktan sonra:

– Öyleyse yazı mükemmel demektir.

– Nasıl yani?

– Konuşmamı değişik yerlerde yalnız bir kere okuyacak değil miyim?

830– Refah düzeyi

Bir toplantıda Gorbaçov yumruğunu masaya vurmuş ve şöyle bağırmış:

– Yoldaşlar, bundan beş yıl sonra her Sovyet vatandaşının bir evi ve bir otomobili olacak. Bundan on yıl sonra da her Sovyet vatandaşının bir uçağı olacak…

Yoldaşlar Gorbaçov'u alkışlamışlar… Ancak, bir yoldaş dayanamamış kalkıp sormuş:

– Yoldaş Gorbaçov! Bu kadar çok uçağı nerede kullanacağız?

Gorbaçov hayli sinirlenmiş:

– Diyelim ki Moskova'daki kasaplarda et bulamadın… Uçağına atlayıp, Azerbaycan, Litvanya, Ukrayna, Letonya'daki kasapları dolaşacaksın. Nerede varsa, oradan alacaksın etini.

831– Soru

Thatcher, bir partide karşılaştığı adamın kim olduğunu hatırlamaya çalışıyormuş. Adama şu soruyu sormuş:

– Yine aynı işte mi çalışıyorsunuz? Adam soğuk bir şekilde:

– Evet tabiiki, diye cevap vermiş.

Adamın kim olduğunu bulamayan Thatcher sorusuna devam etmiş:

– Babanız iyi mi? Adam:

– Çok teşekkür ederim, iyi, demiş. Thatcher bu kez:

– Anneniz, o da iyi mi? sorusunu yöneltince adam:

– O da iyi ve hâlâ İngiltere Kraliçesi, demiş.

832– Basın

Humeyni, Amerikalı gazetecilerin kendi aleyhinde yazdıklarından bıkıp usanmıştı. Onları etkileyip, bu aleyhteki kampanyayı sona erdirmeye karar verdi. Bütün Amerikan gazete, radyo ve televizyonlarından birer heyet, tüm masrafları karşılanarak İran'a davet edildi. Hepsi çok iyi şekilde ağırlandıktan sonra, Humeyni'nin kendileriyle Hazar Denizi kıyısında görüşeceği söylendi. Tüm kameralar ve fotoğraf makineleri hazırlanırken yaşlı lider çıkageldi.

"Şimdiye kadar hep aleyhimde yazdığınız için size kızmıyorum, çünkü benim gerçek kişiliğimin gücünü bilmiyorsunuz. Şimdi kendi gözlerinizle gördükten sonra, hakkımdaki kanılarınızı değiştireceğinize eminim… iyice bakın, denizi yürüyerek geçeceğim!"

Birden tüm sesler kesildi, bakışlar Humeyni'de toplandı ve yaşlı lider, kendinden emin ve memnun bir biçimde denizin üzerinde yürümeye başladı…

Ertesi gün, namazını kılar kılmaz ilk işi Amerikan gazetelerini istemek oldu. Keyifli bir biçimde eline ilk gazeteyi aldı ve büyük harflerle yazılmış sekiz sütunluk bir manşetle karşılaştı:

"Üstelik Yüzme de Bilmiyor!"

833– Deli değil

Her zamanki zam fırtınalarının birinden sonra, Devlet Başkanı, yanına Başbakanım alıp akıl hastanesine gitmiş.

Hastaneye girmişler…

Delilerin olduğu koğuşları dolaşırken korkunç bir alkış patlamış. Herkes Devlet Başkanı'nı ve Başbakan'ı çılgınca alkışlıyormuş.

Sadece bir kişi, hiç kımıldamadan durup onları izliyormuş.

Devlet Başkanı adamın önünden geçerken, durmuş.

– Dikkat ettim, bir tek sen beni alkışlamadın. Niçin? diye sormuş.

Adam:

– Efendim, ben deli değilim, gardiyanım.

834– Ortaklık

Eski başbakan Yıldırım Akbulut'la zamanın Bakırköy belediye başkanı Yıldırım Aktuna, bir gün ortak toto oynamışlar.

İki Yıldırım, kolonları özenle ve dikkatle doldurduktan sonra sıra isim adres yazmaya gelmiş. Aktuna, hemen kendi adım adresini yazıp basmış imzayı…

Yıldırım Akbulut itiraz etmiş:

– Olmaz! Ya 13+1 tutarsa, ben nasıl hak iddia edeceğim? Sen kendi adını adresini yazdın.

Aktuna:

– Haklısın, ama kolayı var. Senin ismini benim soy ismimi yazalım. Ortak olduğumuz anlaşılır.

Biraz durduktan sonra cevap vermiş Akbulut:

– Tamam öyle olsun!…

835– Biz saz çalıyoruz

Şaibeli bir politikacı, İbnülemin Mahmud Kemal İnal'ın konağındaki mûsiki meclisindeyken:

– Siz burda ne çalıyorsunuz? diye laf atmaya kalkar. İbnülemin'den aldığı cevap şöyledir:

– Biz burada saz çalıyoruz. Ya siz mecliste ne çalıyorsunuz?

836– Sohbet

Üç köpek, köpek fuarında bir araya gelirler. Biri Amerikalı, biri Polonyalı, biri de Rus…

Sohbet derinleşmiş, hal hatır sorulmuş ve sahipler çekiştirilmeye başlanmış.

Amerikalı köpek halinden memnunmuş:

– Ben hayatımdan memnunum demiş, ne zaman hav‑lasam hav hav desem hemen pirzola verirler.

Polonyalı köpekle, Rus köpeği birbirine bakmışlar… Polonyalı sormuş:

– Anlamadım, o pirzola dediğin ne? Ben onu hiç bilmiyorum.

Rus daha da şaşkın sormuş:

– Peki o hav hav diye yaptığın nedir? Biz onu hiç bilmiyoruz!

837– Deve

"Yıldırım Akbulut meclis lojmanlarındaki evine deve gelmesin diye evin etrafına ağaç dikiyormuş, oradan geçen birisi sormuş:

– Yıldırım bey ne yapıyorsnuz?

– Eve deve gelmesin diye ağaç dikiyorum.

– İyi de beyefendi burada deve yok ki…

– Eee arkadaş biz bu ağaçları boşuna mı diktik.

838– Değişim

İki arkadaş lise çağlarında birbirlerine söz vermişler:"İleride kim önemli bir kişi olursa, diğeri ona gidecek, özel kalem müdürüne"O benim!"yazılı bir kart yollayacak.

Aradan yıllar geçmiş, birisi devlet memuru olmuş, diğeri ise politikaya atılmış.

Politikaya atılan, bir gün başbakan da olmuş. Memur olan hemen başbakanlığa gitmiş ve özel kalem müdürüne üzerinde"O benim"yazılı kartı uzatmış ve başbakanın odasına yollamış.

Başbakan da içerden bir başka kartla cevap göndermiş:

– "O, ben değilim!"

839– Kemer sıkma

Politikacılardan biri, meyhaneye gitmiş. Barda içki içen bir adamın yanına oturmuş. Havadan sudan konuşmaya başlamışlar. Bir süre sonra politikacı:

– Gördüğüm kadarıyla iyi içki içiyorsun, demiş. Sık sık içer misin böyle?

– Evet, demiş adam. Her gün içiyorum.

– Peki günde ne kadar kazanıyorsun? –200–300 bin lira…

– Peki, demiş politikacı, kemerleri biraz sıkalım diye ücretleri azaltıp koşulları ağırlaştırırsak, ne kadar kazanabilirsin?

– 500–600 bin lira…

– Peki, daha sıkarsak…?

–800–900 bin lira… Politikacı iyice şaşırmıştı:

– Bu ne biçim iş? Ya sonuna kadar sıkarsak?