Выбрать главу

–Yaa?…

– Büyük toklu kendini kayadan attı, beşi de onun ardından gitti… Kaldı mı dördü…

– Eee?

– Birini sattım kasaba, birini sayma hesaba… Dün öldü birisi, bu da bugünkünün derisi… Çoban, yeni yüzülmüş bir koyun postu göstermiş.

Tam o sırada Hacı, çobanın önündeki yoğurt bakracını adamın başına geçirivermiş.

Çoban, yoğurda bulanmış bembeyaz yüzünü göstererek:

– İşte ağa, demiş, yüzünün hesabını da yüz akıyla verdim!

80– Kazak koca

Kadın giyinmiş, sokağa çıkacağı zaman, kocası nereye gideceğini sordu. Kadın kızgın:

– Nereye istersem oraya!

– Peki ne zaman döneceksin?

– Sana ne canım, ne zaman istersem o zaman dönerim! Erkek boynu bükük cevap verdi:

– Onu bunu bilmem, ortalığı toplaymcaya kadar dönmezsen, ben de ne çamaşırları yıkarım, ne de bulaşıkları…

81– İnsaf

Yoksul Bektaşi yakındaki hamama gider, yıkanıp çıkar, parası olmadığı için de yıkanırken bir eşyasının çalınmış olduğunu söylermiş. Bu yüzden hamamcıyla çekişir, para vermeden çıkar gidermiş. Bir gün hamamcı:

– Baba, demiş, istediğin zaman gel yıkan. Para da verme. Ama bir şeyinin çalındığını söyleme. Müşteriler bu sözüne inanabilirler.

Bektaşi eyvallah deyip gitmiş, zaman zaman gelip yıkanmaya devam etmiş.

Bir gün hamamcı, bektaşinin bohçasında bir tek donunu bıraktırmış, onun dışındaki çamaşırlarını saklatmış. Bektaşi hamamdan çıkınca donunu giymiş, sonra hamamcının karşısına geçip durmuş:

– Söz verdim. Bir şeyim çalındı demeyeceğim. Ama sen de insaf et. Ben hamama bu kılıkta mı geldim?

82– Kral kıtlığı

İngiliz Kralı, vilâyetlerden birinde seyahat ederken, yolu bir köye düştü. Mütevazı bir handa geceledi. Yemek olarak da bulduğu dört yumurta ile karnını doyurdu. Hesabını sorunca, kendisinden on altın istediler.

– Aman! dedi. Burada yumurta kıtlığı mı var?

Han sahibi cevap verdi:

– Hayır haşmetlim, yumurta boldur ama, kral kıtlığı var…

83– Kayıp sayılmaz

Küçük afacan babasına soruyor:

– Babacığım, insan bir şeyinin nerede olduğunu bilirse o şey kayıp sayılmaz, değil rni?

– Kayıp sayılmaz oğlum.

– Ohhh çok iyi babacığım. Biraz önce saatimi denize düşürdüm de…

84– Tele‑velet

Kadın hastalanmış, grip olmuştu. İki günde iyileşip kalktı ama, sesi açılmadı bir türlü… Yataktan kalktığı günün akşamı eve dönen kocası, kapıda kendisini karşılayan küçük çocuğuna sordu:

– Annen nasıl?

Televizyon meraklısı yavru güldü:

– Görüntü iyi ama ses parazitli…

(Halit Kıvanç'tan)

85– Borcun vadesi

İyi yürekli bir vezir, yoksul ve muhtaçlara devlet hazinesinden borç para veriyordu, borç alanlar:

– Bunu ne zaman geri ödeyeceğiz? diye sorduklarında,

– Padişahımız ölünce ödersiniz, diye cevap veriyordu. Bu duruma şahit olan birisi bir gün padişaha:

– Efendimiz, sizin veziriniz devletinizin hazinesinden muhtaçlara borç para veriyor, vadesini de sizin ölümünüze bağlıyor. Demek ki niyeti kötü, sizin bir an önce ölmenizi istiyor, siz ölünce de paraları zimmetine geçirecek, diye gammazladı.

Bu gammazlık üzerine padişah vezirinden şüphelenmeye başladı. Vezirim huzuruna çağırıp söylenenlerin doğruluk derecesini ve maksadının ne olduğunu sordu. Vezir sıradan bir vezir değildi. Zekâsı ve uyanıklığı dillere destandı. Padişahı yatıştıran ve yüreğini ferahlatan şu açıklamayı yaptı:

– Söylenenler doğrudur. Ben hazineden muhtaçlara borç para veriyor, vadesini de sizin ölümünüze bağlıyorum. Ama bunu sizin ölmenizi değil, tersine çok yaşamanızı istediğim için yapıyorum. Bilirsiniz ki, her borçluya borcunun vadesi kısa gelir, vade dolmasın diye dua eder. Bu demektir ki borçlarını siz ölünce verecek olanlar, borçlarının vadesi dolmasın diye sizin ölmemeniz için dua edeceklerdir. Allah katında en makbul dualardan biri de borç altındaki kullarının duasıdır. Benim de maksadım ömrünüzün uzunluğu, sağlık ve afiyetinizdir.

86– Ne lüzum var.

Meşhur İngiliz yazan Swift, İrlanda'daki bir seyahati sırasında küçük bir domuz çobanına rastlamış. Biraz konuşunca çocuğun zeki biri olduğunu anlamış ve onu yanına uşak almış.

Bir gün yola çıkacağı sırada ayakkabılarının temizlenip silinmediğini gören Swift, uşağını uyarmış. Çocuk şu cevabı vermiş:

– Ne lüzumu var efendim? Akşama nasıl olsa yine kirlenecek değil mi?

Swift:

– Öyle ya! deyip susmuş.

On kilometrelik bir yol aldıkları sırada bir lokantanın önünde durmuşlar. Uşak:

– Yemek vakti daha gelmedi mi? Karnım acıktı, diye sorunca Swift taşı gediğine koymuş:

– Ne lüzumu var? Akşama nasıl olsa yine acıkacağız!

87–Verese

Bir adam, çarşıda üzerine saldıran bir köpeği öldürür. Olaya şahit olan ve hamiyet damarları kabaran kimseler adamcağızı yaka paça kadı'nın huzuruna çıkarırlar. Mahkemenin içi dışı bir sürü şikayetçiyle ve bunların gürültüsü ile dolar. Bu halden canı sıkılan kadı gelenlere hiddetle bağırır:

– Yahu nedir bu kalabalık, bu şamata? Maktulün veresesi (mirasçıları) kimlerse onlar kalsın, diğerleri çekilip gitsin!

88– Kuyruk acısı

Etrafta kabadayı geçinen biri dövme yaptırmaya heveslenmiş, Araştırmış soruşturmuş bir hamama gidip döv‑meciyi bulmuş:

– Fiyakalı bir dövme yaptırmak istiyorum. Ne resimleri var?

–Yılan, balık, kartal başı, deniz kızı, aslan…

– Bunların ea büyüğü hangisi?

– Aslan. Ama acısına dayanmak zordur.

– Acı filan bana vızgelir. Haydi, göster marifetim!

Dövmeci, aslan resmini iğneyle adamın vücuduna çizmeye başlamış. Koskoca aslan resmi kolay biter mi?… Kabadayı iki saat kadar acıya dayandıktan sonra:

– Yeter gayrı, demiş. Bu kadarından da anlaşılıyor aslan olduğu.

– Kuyruğuna geldik, ağa. Biraz daha dayanırsan bitecek. Artık dayanamayıp dövmecinin önünden kalkan kabadayı bozuntusu:

–Yeter, yeter! diye bağırmış. Hiç kuyruksuz aslan mı görmedik yani. Bu da kuyruksuz oluversin!

89– Zaten

İki afacan kavga ediyorlardı. Birinin sonunda kafası kızarak, ötekine:

– Hıh, dedi. Benim babam senin babanı döver!

– Tabiî döver. Babamı annem bile dövüyor zaten…

90– İdam kararıyla değil…

Komşu olan bir avukat ile bir doktor birbirleriyle hiç ge–çinemiyorlardı. Sürekli birbirlerini iğneleyici konuşmalar yaparlardı. Bir gün avukat:

– Haydi anlat bakalım doktor, müşterileriniz yine ölüyorlar mı?

– Evet, fakat idam kararıyla değil…

91– Adres

Fıkra bu ya; meleklerden biri öbür dünyada bir Kayserili ile bir yahudiyi karşısına çağırarak:

– Bakın, demişler,"buradaki davranışlarınız hoşumuza gitti, sizi tekrar dünyaya göndereceğiz. Hatta size bir de dilekte bulunma hakkım tanıyoruz. Ne istiyorsanız, söyleyin bakalım.

Yahudi hemen atılmış:

– Bana bol para ihsan edin. Melek:

– Tamam, demiş,"sen ne istiyorsun?"Kayserili cevap vermiş:

– Ben mi? Bir şey istemem. Sadece şu arkadaşın adresini verin yeter, gerisini>bana bırakın!

92– Bülbül kimin için öttü

Eski zamanlarda iki köylü bir ağacın altında göl‑gelenirlerken başlarının üstündeki dallarda, bir bülbül ötmüş. Köylülerden biri: