Выбрать главу
* * *

“Müfettiş Craddock!”

Müfettiş Craddock arkasından gelen heyecanlı fısıltıları duyunca irkildi.

O anda Rutherford Hall’un ön kapı zilini çalmak üzereydi. Alexander ve arkadaşı Stoddart-West birden çalılıkların arasından çıkmış, heyecanla etrafı süzmeye başlamışlardı.

“Arabanızın sesini duyduk, sizi yakalamak istedik.”

“İyi o zaman, haydi siz de içeri gelin!”

Ancak Alexander sabırsız bir köpeğin heyecanı içinde müfettişin paltosunu çekiştiriyordu.

“Bir kanıt bulduk!” diye mırıldandı soluk soluğa.

“Gerçekten de bir kanıt bulduk” diye yineledi Stoddart-West.

Tanrı kahretsin bu kızı, dediğini yaptı, diye düşündü Craddock sıkıntıyla.

“Harika!” dedi sırf çocukları kırmamış olmak için. “Haydi eve girip bulduğunuz kanıta bakalım.”

“Hayır!” diye direndi Alexander. “Orada bizi rahatsız edebilirler. Bizimle koşum odasına gelin. Size yolu gösterelim.”

Craddock hiç istemediği halde çocukların arkasından evin köşesini dönüp ahırlara doğru ilerledi. Stoddart-West ağır bir kapıyı aralayıp parmak uçlarına kalktı ve oldukça zayıf bir ampulü yaktı. Victoria zamanlarında, temizlik sembolü olarak görülen koşum odası artık yalnızca eski eşya deposu hizmeti görüyordu. Kırılmış bahçe sandalyeleri, paslanmış eski bahçe araç gereci, eski, hantal bir çim biçme makinesi, bozulmuş somyalı döşekler, eski yorganlar, yırtılmış tenis ağları etrafa yayılmıştı.

“Buraya sık sık geliyoruz” dedi Alexander. “Burada bizi kimse rahatsız etmez.”

Koşum odasının çocuklar tarafından kullanıldığı anlaşılıyordu. Çürümüş döşekler üst üste konularak bir çeşit divan yapılmıştı. Eski paslı bir masanın üzerinde bir kutu çikolatalı kurabiye, birkaç elma, bir kutu şekerleme ve bir yapboz duruyordu.

“Bu gerçek bir kanıt, efendim!” dedi Stoddart-West heyecanla. Gözlüklerinin gerisindeki gözlerinin heyecanla parladığı görülüyordu. “Bugün öğleden sonra bulduk onu.”

“Günlerce araştırdık. Çalıların arasını… ”

“Çöp kutularını karıştırdık…”

“Aslında oralarda da birkaç ilginç şey bulduk ama…”

“Daha sonra da kalorifer dairesine gittik…”

“Orada da ihtiyar Hillman’ın eski, atılan kâğıtları doldurduğu kocaman bir galvanizli kutu var…”

“Kalorifer sönünce tekrar tutuşturmak için onları kullanıyor…”

“Etrafa atılan bütün eski kâğıtları işte bu yüzden toplayıp orada biriktiriyor…”

“İşte onu orada bulduk…”

Konuşmayı kesen Craddock, “Neyi buldunuz?” diye sordu.

“Delili! Stoddart daha önce eldivenlerini giymeyi unutmamalısın!”

Stoddart-West bilgiç bir ifadeyle önemli bir cinayet dedektifi havasında bir çift kirli eldiveni ellerine geçirdikten sonra, bir Kodak fotoğraf albümü çıkardı. Çantanın içinden kirli, kırışmış bir zarf alarak, abartılı bir gururla müfettişe uzattı.

İki çocuk heyecandan soluklarını tutmuş, müfettişe bakıyorlardı.

Zarfın içinde mektup yoktu ama zarfın postadan geçmiş olduğu üzerindeki damgalardan anlaşılıyordu. Mektubun üzerindeki adreste ise, Martine Crackenthorpe, 126 Elvers Crescent No: 10 yazıyordu.

“Görüyorsunuz, değil mi?” diye sordu Alexander soluk soluğa. “Bu onun burada olduğu anlamına geliyor. Edmund Amca’mın Fransız karısından söz ediyorum. Bütün bu şamatanın koparıldığı kişiden yani! Gerçekten buraya gelmiş ve mektubu düşürmüş olmalı. Durum böyle görünüyor, değil mi?…”

Stoddart-West de söze karıştı.

“Bu durumda öldürülen kadın da o olmalı… yani sizce de müfettiş, bu durumda lahidin içinde bulunan kadın cesedinin Martine olması gerekmiyor mu?”

İki çocuk da heyecan içinde gelecek yanıtı bekliyorlardı.

Craddock kendisinden beklenen rolü oynadı.

“Olabilir, kesinlikle olabilir” dedi.

“Ama bu önemli, öyle değil mi?”

“Parmak izi araştırması yapacaksınız, değil mi, efendim?”

“Elbette!” diye yanıtladı Craddock.

Stoddart-West derin bir soluk aldı. Rahatlamışa benziyordu.

“Büyük bir şans, değil mi?” dedi. “Üstelik de son günümüzde!”

“Son gün mü?”

“Evet” dedi Alexander. “Yarın Stoddartların evine gidiyoruz. Tatilin sonuna kadar orada kalacağız. Stoddartların muhteşem bir evleri var… Kraliçe Anne zamanından kalmaydı, değil mi?”

“William ve Mary” dedi Stoddart-West.

“Ama annen demişti ki…”

“Annem Fransız. İngiliz mimarisinden pek anlamıyor.”

“Ama baban da demişti ki, evin inşa edildiği zaman…”

Craddock elindeki zarfı dikkatle inceledi.

Lucy Eyelesbarrow bu işi çok kurnazca ayarlamıştı. Peki ama posta damgalarının sahtelerini yapmayı nasıl başarmıştı? Zarfı gözlerine iyice yaklaştırdı ama loş ışıkta pek bir şey göremedi. Çocuklar için büyük bir zevk olan bu konu Craddock açısından hiç de hoş değildi. Lucy bunu düşünmemiş olmalıydı. Lanet olsun! Eğer zarf gerçekse hemen bazı tedbirler alınması gerekecekti. Eğer öyleyse…

Hemen yanı başında çok sıkı bir mimari tartışması sürüyordu. Müfettiş Craddock tartışmayı duymazlıktan gelerek, seslendi.

“Haydi çocuklar, eve gidelim. Bana çok büyük yardımınız dokundu!”

Bölüm 18

Çocuklar müfettişi arka kapıdan eve soktular. Büyük olasılıkla çoğunlukla bu yolu kullanıyorlardı. Mutfak aydınlık ve ferahtı. Lucy büyük, beyaz bir önlük bağlamış, hamur açıyordu. Bryan Eastley mutfak dolabına yaslanmış, onu bir köpek dikkatiyle süzerken, bir eliyle de kalın, kumral bıyığını sıvazlıyordu.

“Merhaba baba” dedi Alexander içtenlikle. “Yine mi buralarda takılıyorsun?”

“Burası hoşuma gidiyor” diyen Bryan gülümseyerek ekledi. “Bayan Eyelesbarrow da rahatsız olmuyor.”

“Doğru, bence sakıncası yok” dedi Lucy. “İyi akşamlar, Müfettiş Craddock!”

“Mutfağı mı araştırmak istiyorsunuz?” diye sordu Bryan merakla.

“Pek sayılmaz. Bay Cedric Crackenthorpe buralarda mı?”

“Evet. Cedric hâlâ burada. Onunla mı görüşmek istiyordunuz?”

“Evet, onunla konuşacak birkaç şeyim vardı.”

“İçeri gidip orada mı bir bakayım” dedi Bryan. “Belki de köyün pubına gitmiştir.”

Mutfak dolabının üstünden indi.

“Teşekkürler!” dedi Lucy. “Ellerim unlu, yoksa ben de gidebilirdim.”

“Ne yapıyorsunuz?” diye sordu Stoddart-West merakla.

“Kayısılı tart.”

“Oh çok iyi!” dedi Stoddart-West.

“Akşam yemeği hazır mı?” diye sordu Alexander.

“Hayır.”

“Kötü! Korkunç acıktım.”

“Erzak dolabında bir parça mürdümlü kek var.”

Çocuklar aynı anda koşarak dışarı çıkıp kapıyı arkalarından çarptılar.

“Kurt gibi durup dinlenmeden yiyorlar” dedi Lucy.

“Tebrikler!” dedi Müfettiş Craddock.

“Neden dolayı?”

“Yaratıcılığınızdan dolayı… bu konuda!”

“Hangi konuda?”

Craddock içinde mektup zarfının bulunduğu albümü çıkardı.

“Çok ustaca hazırlanmış” dedi.

“Siz neden bahsediyorsunuz?”

“Bundan, sevgili kızım, bundan” diyen Craddock çantayı açtı.

Lucy inanmaz bakışlarla onu süzüyordu.

Craddock birden bir tuhaflık olduğunu fark etti.

“Bu kanıtı siz hazırlayıp çocukların bulması için özellikle ahırdaki koşum odasına koymadınız mı? Çabuk, anlatın bana!”