Выбрать главу

Öyle mi, diye düşündü Lucy. Burada ne çok çöpçatan var. Önce Miss Marple, şimdi de Alexander!

Ve aklına birden herhangi bir nedenden domuz ağılları geldi.

Ayağa kalktı.

“İyi geceler Alexander. Yarın sabah yalnızca temizlik malzemelerini ve pijamanı valize koyman yeterli. İyi geceler.”

“İyi geceler!” diyen Alexander yatağın içine kayarak, yorganı örttü, başını yastığa koydu ve gözlerini kapadı. Bu haliyle uyuyan bir meleği andırıyordu. Bir an sonra gerçekten uyudu da…

Bölüm 19

“Bunun eksiksiz bir ifade olduğu söylenemez” dedi çavuş Wetherall her zamanki karamsarlığıyla.

Craddock Harold Crackenthorpe’un 20 Aralık günüyle ilgili kanıtlarını gözden geçiriyordu.

Saat üç buçuk dolaylarında Sotheby’s müzayede salonunda görülmüş, ancak hemen ardından oradan ayrılmıştı. Russels pastanesinde resminden onu tanıyan çıkmamıştı, ancak pastane çay saatlerinde çok kalabalık oluyordu ve Harold da oranın müdavimlerinden olmadığı için bu şaşılacak bir şey değildi. Uşağı akşam yediye çeyrek kala akşam yemeği için giyinmek üzere Gardiyan Gardens’a döndüğünü doğruluyordu; aslında yemek yedi buçukta başlıyordu ve uşak Bay Crackenthorpe’un geç kaldığı için çok sinirli olduğunu da anımsıyordu. Uşak akşam onun eve döndüğünü duymamıştı, ancak aradan çok uzun bir süre geçmiş olduğu için bunu unutmuş da olabilirdi. Zaten çoğu zaman Bay Crackenthorpe’un eve dönüşünü duymazdı. Karısı da Harold da eve mümkün olduğunca erken dönmeyi yeğliyorlardı. Arka sokaktaki garaj arabalar için kiralanan özel bir yerdi ve giren çıkana dikkat eden ya da o akşamı anımsamak için nedeni olan biri yoktu.

“Her şey olumsuz” dedi Craddock içini çekerek.

“Harold Crackenthorpe, Caterer’s Hall’daki akşam yemeğine katılmış, ama konuşmalar bitmeden oldukça önce oradan ayrılmış.”

“Peki istasyonlar ne oldu, oralardan bir bilgi alabildik mi?”

Brackhampton’da ve Paddington’da herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştı. Olayın üzerinden tam dört hafta geçmişti ve herhangi bir şeyin anımsanması oldukça uzak bir ihtimaldi.

Craddock yeniden içini çekerek, Cedric hakkındaki raporu okudu. Ondan da bir sonuç çıkmamıştı. Fakat bir taksi şoförü o gün öğleden sonra ona benzeyen bir serkeşi Paddington’a götürdüğünü anımsıyordu. “Pis pantolonlu ve dağınık saçlı biriydi! İngiltere’ye son gelişinden bu yana taksi ücretlerinin artmış olmasına kızmış, küfrediyordu” demişti. Günü kesin olarak anımsamasının nedeniyse, o gün üzerine para yatırdığı Crawler adlı bir atın saat on dört otuzda koşuyu kazanmış olmasıydı. Adamı indirdikten sonra arabasındaki radyodan sonuçları dinlemiş ve doğruca evine kutlamaya gitmişti.

“Tanrı’ya şükür, at yarışları var” diyen Craddock raporu yan tarafına bıraktı.

“Bu da Alfred’le ilgili rapor!” dedi Çavuş Wetherall.

Adamın ses tonundaki bir şey Craddock’un merakla başını kaldırmasına neden oldu. Wetherall en iyi lokmayı sona saklamış insanların mutluluğu içinde görünüyordu.

Araştırma genel anlamda tatmin edici bir sonuca ulaşmamıştı. Alfred evinde yalnız yaşıyordu ve giriş çıkış saatleri hiç belli değildi. Komşuları da pek meraklı tipler değildi, zaten çoğu da çalışan insanlar olduklarından bütün günü evden uzakta geçiliyorlardı. Raporun sonuna doğru Wetherall parmağıyla son paragrafı işaret etti.

TIR kamyonlarında yapılan hırsızlıkları incelemekle görevlendirilen Çavuş Leakie, Waddington-Brackhampton karayolu üzerindeki Load of Bricks kamyon parkında bazı kamyon şoförlerini gözetlemekle görevlendirilmişti. Hemen yanındaki masada Dicky Rogers çetesinden olduğu bilinen Chick Evans dikkatini çekmişti. Onun yanı başında da Leakie’nin Dicky Rogers davasından göz aşinası olduğu Alfred Crackenthorpe oturuyordu. Bu iki adamın birlikte olmaları polis memurunun dikkatini çekmişti. Olay 20 Aralık günü akşamı 21.30 sularında meydana gelmişti. Alfred birkaç dakika sonra Brackhampton yönüne giden bir otobüse binmişti. Brackhampton İstasyonu’ndaki bilet toplayıcısı William Baker, o akşam yirmi üç elli beşteki Paddington treninin kalkmasından hemen önce Miss Crackenthorpe’un kardeşlerinden birine benzeyen bir centilmene bilet kestiğini anımsıyordu. O günü çok iyi anımsıyordu, çünkü aynı gün öğleden sonra yaşlı, kuruntulu bir kadının trende öldürülen birini gördüğü iddiasıyla uğraşmak zorunda kalmıştı.

“Alfred mi?” diyen Craddock raporu masasının üstüne bıraktı. “Alfred? Bu bana tuhaf görünüyor.”

“Bu sefer tongaya bastı” diye Wetherall fikrini belirtti.

Craddock başıyla onayladı. Evet, Alfred 16.33 treniyle Brackhampton’a gidip cinayeti işlemiş olabilirdi. Daha sonra otobüsle Load of Bricks’e dönmüş olmalıydı. Böylece orada yirmi bir otuza kadar oyalandıktan sonra, Rutherford Hall’a dönüp, cesedi demiryolunun yamacından alarak, lahide yerleştirmek ve tekrar 23.55 treniyle Londra’ya dönmek için Brackhampton İstasyonu’na gitmek için fazlasıyla zamanı kalıyordu. Hatta Dicky Rogers’in çetesinden biri ona cesedi lahide taşımakta yardım etmiş bile olabilirdi, ama Craddock bu konuda kuşkuluydu. Adamların hiçbiri sağlam ayakkabı değildi, ama katil olamazlardı.

“Alfred mi?” diye yineledi düşünceli bir halde.

* * *

Crackenthorpe ailesi Rutherford Hall’de toplanmıştı. Harold ve Alfred Londra’dan gelmişlerdi. Laf lafı açmış ve tartışmalar kızışmış, ortam iyice gerilmişti.

Lucy hazırladığı bir sürahi buzlu kokteyli, kütüphaneye götürürken koridora dek taşan öfkeli sesleri duydu. Tüm suçlamalar doğrudan Emma’ya yönelikti.

“Hepsi tamamen senin suçun Emma!” diye bas bas bağırdı Harold öfkeyle. “Nasıl bu kadar dar görüşlü ve aptal olabildiğini kafam almıyor. Eğer o mektubu Scotland Yard’a götürmemiş olsaydın… başımıza bu dertler açılmayacaktı…”

Alfred’in yüksek sesi duyuldu. “Aklını kaçırmış olmalısın.”

“Emma’ya yüklenmeyin” diye söze karıştı Cedric. “Olan oldu. Bir de şöyle düşünsenize, eğer polis cesedin kayıp Martine’e ait olduğunu kanıtlayacak olursa, bizim de böyle birinin varlığından hiç söz etmememiz daha fazla şüphe çekmez mi?”

“Senin için hava hoş tabi, Cedric!” diye yanıtladı Harold öfkeyle. “Olayın meydana geldiği gün, yani ayın 20’sinde yurtdışındaydın, nasıl olsa! Ama benim ve Alfred’in açısından durum gerçekten çok kötü. Neyse ki ben o gün öğleden sonra nerede olduğumu ve ne yaptığımı tam olarak anımsayabildim.”

“Bunu tahmin edebiliyorum” dedi Alfred. “Eğer bir cinayet işlemeye karar versen Harold, hiç kuşkusuz kendini temize çıkaracak kanıtları da dikkatlice ayarlamış olurdun. Bundan eminim.”

Harold soğuk bir ses tonuyla yanıtladı. “Bu konuda senin pek fazla şansın olmazdı.”

“Kim bilir?” dedi Alfred gülümseyerek. “Bence polise sağlam olmadığı incelemeler sonucu ortaya çıkabilecek sağlam görünen bir kanıt sunmaktan berbat bir şey olamaz. Bu tür şeyleri ortaya çıkarabilecek kadar akıllı olduklarından emin olabilirsin.”

“Kadını benim öldürdüğümü mü ima ediyorsun?…”

“Yeter, artık, kesin bu konuşmaları” diye bağırdı Emma dayanamayarak. “Tabi ki kadını hiçbiriniz öldürmediniz. Sizler katil olamazsınız.”

“Bu arada bilginiz olsun, ayın 20’sinde Londra dışında değildim. Polis bunu da ortaya çıkarmış. Şu an için hepimiz aynı derecede şüphe altındayız.”

“Eğer Emma böyle yapmamış olsaydı…”