Выбрать главу

“Evet. Kapsamlı bir araştırma yaptık. Kutu Emma için yazılan sakinleştirici tabletlerin konulduğu kutu.”

“Oh, evet, anlıyorum. Emma için…”

“Evet. Üzerinde parmak izleri vardı; orada çalışan iki hemşirenin ve ilacı hazırlayan eczacının parmak izleri bulundu. Doğal olarak başka ize de rastlanmadı. Gönderen çok dikkatli davranmış.”

“Sakinleştirici ilaçların yerine başka tabletler yerleştirilmiş, değil mi?”

“Evet. İşin şeytanca tarafı da bu! Tabletlerin hepsi birbirine benziyor.”

“Çok haklısınız” diye onayladı Miss Marple. “Çocukluk yıllarımdan anımsarım, ilaçlan siyah şurup, kahverengi şurup, (bu karışımın öksürüğe iyi geldiğini anımsıyorum) beyaz şurup, doktor ‘Bilmem Kimin’ pembe şurubu gibi tanımlardık. İnsanın bunları karıştırması olanaksızdı. Biliyor musunuz benim köyüm St. Mary Mead’de biz hâlâ bu çeşit eski ilaçlar kullanıyoruz. Oradakiler ilaç olarak şurubu tabletlere tercih ediyorlar. Peki bu tabletlerde ne varmış?”

“Kaplanboğan. Bu zehirli ilaçların saklandığı dolaplarda kilit altında tutulan ve ancak bire yüz oranında sulandırılarak haricen kullanılan bir ilaç.”

“Ve Harold onları yutup öldü” dedi Miss Marple düşünceli bir tavırla. Dermot Craddock inler gibi iç geçirdi.

“Lütfen böyle davrandığım için beni affedin” dedi. “Jane Teyze’ye içimi rahatça dökebileceğimi hissediyorum!”

“Çok haklısınız” dedi Miss Marple. “Sizi çok iyi anlıyorum. Siz benim için Sir Henry’nin vaftiz oğlusunuz, herhangi bir dedektif-müfettişine karşı olabilecekten çok daha farklı bir yakınlık duyuyorum.”

Dermot Craddock acı acı gülümsedi. “Yine de her şey benim yüzümden tam bir Arap saçına döndü. Her şeyi berbat ettim. Bölge polisi bu konudaki yetkisizliğini fark ederek Scotland Yard’a başvurdu. Onlar da ne yaptı? Beni görevlendirdi. Ya ben ne yaptım? Her şeyi berbat ettim.”

“Hayır. Hayır” dedi Miss Marple.

“Evet. Evet. Alfred’i kimin zehirlediğini bilmiyorum, Harold’u kimin zehirlediğini bilmiyorum, üstüne üstelik bulunan cesedin kim olduğuna ilişkin en ufak bir fikrim bile yok. Kendimi bu Martine hikâyesine öylesine kaptırmıştım ki başka bir olasılığı kabul edemiyordum. Her şey birbiriyle uyum içindeydi. Sonra birden hiç umulmadık bir anda gerçek Martine ortaya çıktı ve inanılamayacak kadar büyük bir rastlantı ama onun Stoddart-West’in annesi olduğu anlaşıldı. Peki ama bu durumda ambardaki ceset kimin? Bunu bir Tanrı biliyor! Önceleri onun Anna Stravinska olduğu fikrine inanmıştım, ama sonradan onun da olamayacağı anlaşıldı ve…”

Miss Marple’ın anlamlı bir şekilde öksürdüğünü fark edince bir an için sustu.

“Ama ya oysa?” diye mırıldandı Miss Marple.

Craddock şaşkınlıkla baktı. “Peki ama Jamaika’dan gelen posta kartı…”

Marple. “Ama bu delil sayılmaz, değil mi? Bugün artık herkesin her yerden istediği kadar kart yollayabileceğini düşünüyorum. Bayan Brierly’in ağır bir depresyon geçirdiği zamanları anımsıyorum da. Doktorlar tedavi için bir akıl hastanesine yatması gerektiğini söylemişlerdi, ama o çocuklarının bunu öğrenmelerinden çok korkuyordu. Tam on dört tane kart yazarak onları değişik yerlerden postaya verdirdi, böylece çocuklar annelerinin hastanede olduğunu öğrenemeyecek, tatil için yolculuğa çıktığını düşüneceklerdi.” Dermot Craddock’a dönerek ekledi. “Ne demek istediğimi anlıyorsunuz, değil mi?”

“Evet” dedi Craddock şaşkınlık dolu bakışlarını gizlemeyerek. “Eğer cesedin Martine olduğuna inanmamış olsak, postayla gelen kartı elbette ki mercek altına alırdık.”

“Çok doğru” diye mırıldandı Miss Marple.

“Her şey uyumluydu” dedi Craddock. “Üstelik bir de Emma’nın aldığı Martine Crackenthorpe imzalı mektup var. Onu yollayan Lady Stoddart-West değil, ama biri yolladı. Birinin kendini Martine olarak tanıtmak ve büyük bir olasılıkla onun kimliğine girerek para koparmak peşine düştüğü kesin. Bunu inkâr edemeyiz.”

“Hayır. Hayır.”

“Sonra üzerinde Emma’nın el yazısı olan, Londra’daki adrese gönderilen mektubun zarfı var. Zarfın Rutherford Hall’da bulunması onun gerçekten de buraya geldiğini gösteriyor.”

“Ama öldürülen kadın oraya gelmedi.” Miss Marple fikrini açıklama gereği duydu. “Sizin kastettiğiniz anlamda orada bulunmadı. O Rutherford Hall’a öldürüldükten sonra getirildi. Trenden demiryolunun yamacına atıldı.”

“Ah, evet.”

“Zarfın asıl kanıtladığı katilin burada olduğu. Sanırım mektubu, kadının diğer evraklarıyla birlikte aldı ve yanlışlıkla zarfı düşürdü. Aslında bunun gerçekten bir yanlışlık olup olmadığını da kendi kendime sorup duruyorum. Müfettiş Bacon ve sizin adamlarınız araziyi dikkatle araştırmış olmalılar; o araştırma sırasında hiçbir şey bulunamadı. Daha sonra birden kalorifer dairesinde bu zarf ortaya çıktı.”

“Bu çok doğal” dedi Craddock. “Yaşlı bahçıvan etrafta uçuşan kâğıtları toparlayıp orada yakmak için biriktiriyor.”

“Çocukların bulabileceği şekilde mi?” diye mırıldandı Miss Marple dalgınca.

“Oraya bulunması için konduğunu mu kastediyorsunuz?”

“Evet, ben bundan kuşkulanıyorum. Göründüğü kadarıyla çocukların araştırmalarında sıranın nerede olduğunu tahmin etmek hiç de zor değildi, hatta onlar buna yönlendirilebilirlerdi bile… Evet, bundan şüpheleniyorum. Bu mektubun bulunmasıyla Anna Stravinska’yı soruşturmaktan tamamen vazgeçtiniz, değil mi?”

Craddock şaşkınlık içinde sordu. “Bütün bunların arkasında onun olabileceğini mi düşünüyorsunuz?”

“Yaptığınız araştırmalarda ulaştığınız sonuçların ve onu soruşturmanızın birini fazlasıyla huzursuz ettiğini düşünüyorum, hepsi bu… Sanırım biri bu araştırmaların yapılmasını istemiyordu.”

“Bir an için birinin kendini Martine olarak tanıtarak para sızdırmak niyetiyle bu mektubu yazdığı varsayımını doğru kabul edersek” dedi Craddock. “Sonra birden herhangi bir nedenle bundan vazgeçti… Peki ama neden?”

“Bu çok ilginç bir soru” dedi Miss Marple.

“Birisi Martine’in Fransa’ya döndüğüne ilişkin bir mektup gönderdi, sonra da onunla birlikte bir yolculuk ayarladı ve onu trende boğarak öldürdü. Bu kadarında hemfikir miyiz?”

“Tam olarak değil” dedi Miss Marple. “Sanırım olayı yeterince basite indirgemiyorsunuz.”

“Basite mi?” diye sordu Craddock. “Beni şaşırtıyorsunuz” diye yakındı.

Miss Marple endişeli bir sesle böyle bir niyetinin olmadığını belirtti.

“Haydi bana açık olarak söyleyin” dedi Craddock. “Öldürülen kadının kim olduğunu bildiğinizi düşünüyor musunuz, düşünmüyor musunuz?”

Miss Marple içini çekti. “Bunu tam olarak ifade edecek sözcükleri bulmak o kadar zor ki! Kim olduğunu bilmediğimi, ama aynı zamanda kim olması gerektiğinden emin olduğumu söylersem, ne demek istediğimi anlatmış olur muyum?”

Craddock başını olumsuzca salladı. “Ne dediğinizi anlamak mı? En ufak bir fikrim bile yok.” Pencereden dışarı baktı. “Lucy Eyelesbarrow sizi görmeye geliyor” dedi. “Neyse, artık gideyim. Bugün hiç havamda değilim, bu haldeyken başarılı, becerikli, zeki bir kadınla bir arada olmaya dayanamam.”

Bölüm 25

“Sözlükte tontine kelimesinin anlamına baktım” dedi Lucy.

Hal hatır sorma sona erince, Lucy odanın içinde amaçsızca dolaşarak, porselen bibloları okşadı, sandalye kılıflarını düzeltti ve pencerenin içindeki dikiş kutusunu karıştırdı.