Lucy Eyelesbarrow Miss Marple’ın mektubunu tekrar tekrar okudu. Miss Marple ile iki yıl kadar önce tanışmıştı; o sıralar roman yazan Raymond West’in zatürre olan yaşlı teyzesine bakmak için anlaşmıştı. Lucy bu görevi kabul ederek St. Mary Mead’a gitmişti. Miss Marple’ı çok sevmişti. Miss Marple de aynı şekilde onu; yatak odasının penceresinden dışarı göz atıp, Lucy Eyelesbarrow’un bahçedeki bitkileri özenle temizlemesini görünce huzur içinde başını yeniden yastığına yaslıyor, Lucy’nin pişirip getirdiği lezzetli yemekleri yiyor, kıdemli, ihtiyar, müşkülpesent hizmetçisinin onunla ilgili yorumlarını şaşkınlık ve mutlulukla dinliyordu. “Miss Eyelesbarrow’a daha önce hiç görmediği bir örgü deseni öğrettim. Hemen başardı, inanılmaz bir kişi!” O arada Miss Marple’ın hızla iyileşmesi doktoru bile şaşırtmıştı.
Miss Marple mektubunda ona çok özel, alışılmadık, oldukça tuhaf bir görev yükleyip yüklenemeyeceğini soruyor ve bu nedenle Miss Eyelesbarrow’dan konuyu görüşebilecekleri bir randevu ayarlamasını rica ediyordu.
Lucy Eyelesbarrow bir ya da iki dakika süreyle alnını kırıştırıp düşündü. Aslında o sıralar çok doluydu. Ancak alışılmadık, tuhaf, sözcükleri çok ilgisini çekmişti. Ayrıca Miss Marple’ın kişiliğiyle ilgili anıları ağır bastığı için telefona gidip yaşlı kadını arayarak, işleri nedeniyle St. Mary Mead’a gitmesinin olanaksız olduğunu, ancak ertesi gün öğleden sonra saat ikiyle dört arasında boş olduğunu ve onunla Londra’da buluşabileceğini bildirdi. Ve ona üyesi olduğu kulüpte buluşmalarını önerdi; burası pek dikkat çekmeyen bir lokaldi, az kullanılan küçük, loş çalışma odalarının olması da büyük bir avantajdı.
Miss Marple da bu öneriyi benimseyince ertesi gün öğleden sonra bu buluşma gerçekleşti.
El sıkışmalarının ardından Lucy Eyelesbarrow Miss Marple’ı çalışma odalarının en loş olanına götürdü ve “Korkarım şu aralar gerçekten çok doluyum, ama yine de sizin için ne yapabileceğimi anlatırsanız severek yardımcı olmaya çalışırım” diye açıkladı.
“Aslında bu çok basit” diye Miss Marple mırıldandı. “Tuhaf, ama basit. Sizden bir ceset bulmanızı istiyorum.”
Lucy bir an için Miss Marple’ın aklını kaçırmış olabileceğini düşündüyse de hemen bu görüşünden vazgeçti. Miss Marple tam anlamıyla aklı başında bir insandı. Ne söylediğinin bilincinde olduğu kesindi.
Lucy Eyelesbarrow istifini bozmadan sordu. “Nasıl bir ceset?”
“Bir kadın cesedi” dedi Miss Marple. “Trende öldürülen bir kadının cesedini bulmanızı istiyorum. Daha açık söylemem gerekirse, trende boğulan…”
Lucy kaşlarını kaldırdı.
“İşte bu gerçekten çok tuhaf. Lütfen daha ayrıntılı anlatır mısınız?”
Miss Marple bildiklerini anlattı. Lucy Eyelesbarrow yaşlı kadını sözünü kesmeden dikkatle dinledi. Sonra sordu:
“Bütün bunlar arkadaşınızın görgü tanığı olduğu ya da tanık olduğunu sandığı gerçeğine mi…”
Ancak cümlesini tamamlamadan sustu. “Elspeth McGillicuddy hayal görmez, hiçbir şeyi abartmaz” dedi Miss Marple. “Bundan dolayı da söylediklerine kesinlikle inanıyorum. Eğer bunları Dorothy Cartwright anlatsaydı, inanın farklı yaklaşırdım. Dorothy’nin her zaman anlatacak bir öyküsü vardır, çoğu zaman anlattıklarına kendisi de inanır. Gerçi her anlatılan hikâyenin gerçek olan bir tarafı vardır ama hepsi o kadar işte. Elspeth ise olağandışı bir olaya ya da olması zor görünen bir şeye inanmakta bile güçlük çeken kadınlardandır. Onu etkilemek, değiştirmek çok zordur, bir granit kadar katı ve sağlamdır.”
“Anlıyorum” diye onayladı Lucy düşünceli bir tavırla. “Öyleyse bunu olduğu gibi kabullenmemiz gerekiyor. Peki benim bu olaydaki rolüm ne?”
“Siz beni çok etkilediniz” dedi Miss Marple gülümseyerek. “Gördüğünüz gibi şu sıralar konuları izleyip bir şeyler yapabilecek fiziksel güce sahip değilim.”
“Konuyu araştırmamı mı istiyorsunuz? Ya da öyle bir şey? Bunları yapmak polisin görevi değil mi? Ağırdan aldıklarını mı düşünüyorsunuz?”
“Oh hayır” dedi Miss Marple. “Polisin bu konuda gevşek davrandığını söyleyemem. Ancak kadının cesediyle ilgili benim farklı bir görüşüm var. Cesedin bir yerlerde bulunması gerekir. Trende bulunamadığına göre, trenden itilmiş ya da atılmış olmalı. Demiryolu boyunca bulunamadı. Bu amaçla aynı trene binip demiryolu boyunca cesedin atılmasına rağmen bulunmasının mümkün olamayacağı yerleri saptamaya çalıştım. Gerçekten de böyle bir yer var.
Tam Brackhampton’dan önce tren yüksek bir demiryolu viyadükünün üzerinde geniş bir virajı geçiyor. Ceset tam orada, tren virajı dönerken atıldıysa, sanırım doğruca setin dibine yuvarlanmıştır.”
“Ama orada da bulunmuş olması gerekmez miydi?”
“Hiç kuşkusuz. Oradan başka bir yere götürülmüş olmalı… Neyse bu konuya daha sonra geleceğiz. Haritaya bakar mısın… Dediğim yer tam burası.”
Lucy eğildi ve Miss Marple’ın parmağıyla işaret ettiği yeri inceledi.
“Tam Brackhampton’un girişindeki banliyölerin orası” diye açıkladı Miss Marple. “Burada geniş bahçeleri ve arazileri olan büyük bir malikâne var. Küçük banliyö evlerinin ortasında kalan bu malikâne ilk inşa edildiği gün, hiçbir değişikliğe uğramamış şekilde duruyor. Burası Rutherford Hall Malikânesi. 1884’de Crackenthorpe adında biri tarafından yaptırılmış, adam çok zengin bir fabrikatörmüş. Duyduğuma göre şimdilerde Crackenthorpe’un oğlu, kızıyla birlikte halen orada yaşıyor. Malikânenin arazisi demiryolunun neredeyse yarısı boyunca ilerliyor.”
“Peki… Benden ne yapmamı istiyorsunuz?”
Miss Marple tereddüt etmeden yanıtladı.
“Orada işe girmenizi istiyorum. Günümüzde becerikli bir yardımcı aramayan yok… Bu nedenle işe girmenizin zor olmayacağını sanıyorum.”
“Bence de pek zor olmayacaktır.”
“Çevrede Bay Crackenthorpe’un iflah olmaz bir cimri olduğu söylentileri dolaşıyor. Eğer verilecek ücret yetersiz olursa, normal ücretinizden daha fazla bir kazanç sağlamanız için farkı ben üstleneceğim.”
“İşin zorluğu nedeniyle mi?”
“Zorluktan çok tehlikesi nedeniyle. Bu tehlikeli bir görev olabilir. Daha önce sizi uyarmamış olmak istemem.”
Lucy düşünceli bir tavırla ekledi. “Olası tehlikelerin beni yıldıracağını sanmıyorum.”
“Ben de öyle düşünüyorum” dedi Miss Marple. “Siz öyle bir insan değilsiniz.”
“Hatta korkarım tehlikenin benim için çekici olacağını bile düşündünüz, değil mi! Yaşamım boyunca çok ender tehlikeyle karşılaştım. Ciddi olarak bu görevin tehlikeli olabileceğini düşünüyor musunuz?”
“Birisi” diye söze girdi Miss Marple. “Başarılı bir cinayet işlediğini düşünüyor. Kimse konuyla ilgili yaygara kopamadığı gibi gerçek bir soruşturma da yapılmadı. Yalnızca iki yaşlı kadının anlattığı inanılması güç bir öykü, polis konuyu araştırdı ama herhangi bir kanıta ulaşamadı. Dolayısıyla katil için her şey yolunda, konu unutulmuş durumda! Ve bu katil her kimse, bu işe burnunuzu sokmanızdan hoşlanmayacaktır… Özellikle de bir başarı elde edebilirseniz!”