Выбрать главу

Muallim Ahmet Masum, kendi gibi birkaç muallimle mahalleleri dolaşarak şehzadenin zelzele sebebile sokakta kalanlara para dağıtacağını propaganda ettiği için hemen hiç kimse bağırıp çağırmiya kalkmıyor, hattâ birçok fakir aileler Deli Kâzımın raporu olmadan kendiliklerinden sokağa taşınıyorlardı.

Bazı medreselilerin: «îki deli bir araya geldi, kasabayı yıkıyorlar» diye ötede beride söylendiklerini muallim Ahmet Masumdan öğrenen vali: «Hocalara benden selâm söyleyin, medreseye gelirsem kazma kürekle değil, iple gelirim» diye haber gönderdi. Ve bunun üzerine oradan da ses çıkmaz oldu.

* * *

O güne kadar Bey kozdan uzak yola gitmemiş ve Ortaköy ile Çengelköyden başka köy görmemiş olan şehzade Şemsettin Efendi Sarıpınarı daha uzaktan görünce karşısında oturan valiye: «Hakikaten harabe haline gelmiş biçare şehir... Vah, vah.. vah vah..» dedi. Biraz sonra heyet şerefine en yeni elbiselerini giyerek ilk sokağın iki tarafında selâm vaziyeti almış olan halkı gördüğü zaman ise: «Ne sefalet yarabbi, ne sefalet! diye içini çekti, zelzele ne kıyafete sokmuş zavallıları.»

Arabada şehzadenin karşısına oturmuş olan vali sevincini saklamıya çalışarak: «Öyledir efendimiz öyledir» diyordu.

Deli Kâzımın programı üzerine kafileyi, çalgısı A eksik bir sünnet alayı gibi, uzun uzun mahalle aralarında dolaştırdılar. Atla oradan oraya koşan jandarma kumandanı Niyazi Efendi hayvan mürebbileri gibi kamçısını şaklatarak: «Efendi hazret- vavritiMEN 119

W Jeri bir şey soracak olursa, sakin olmaya ki,, bir zevzeklik ede-JL siniz. «Allah ömürler versin» dersiniz kâfidir. «Sökerim dişleri-T nizi yoksa» diye talimat veriyordu.

!• Vali, yeni yıktırılan binaların ve etrafı mangallar, tencere¬ler, su küplerile çevrili çadırların önünde arabayı durduruyor, şehzade arabadan inerek büyük bir nezaket ve şefkatle hareket-zedelerin hatırını soruyordu.

Sıra, çay karşısındaki muhacir mahallesine gelince, hiç bir .J sahne rejisörünün ve hiçbir Deli Kâzımın tertip edemiyeceği j bu haraplık ve sefalet manzarası karşısında şehzade Şemsettin Efendinin gözlerinden yaslar akmıya başladı.

Ecnebi gazeteciler kapısı, çerçevesi» damı yıkılarak dört duvardan ibaret kalan, bazılarının hattâ bir duvarı da çökerek içi görünen evlerin, sokakta kerevetler üzerine yatırılmış yarı çıplak hastaların resimlerini alıyorlardı. Deli Kâzım bir aralık valiye yaklaşarak:

— Bu zelzele hiç olmasaydı icat etmek lâzım gelmez miydi beyefendi? dedi.

Burada bir aralık bir falso olacak gibi oldu. İşteki inceliği anlamıyah yahut da anladığı halde bu fırsatın tarihte bir daha ele geçmiyeceğini gören bazı muhacirler:

— Bakın halimize... Bizi buraya getirdiler, yer vermezler, yiyecek vermezler, para vermezler...

Diye haykınşmıya başladılar. Fakat sesler biribirine karıştığı için ne söylemek istedikleri pek anlaşılamadı.

Şehzade Şemsettin Efendi tekrar arabasına bindiği zaman:

— Zelzelenin ne korkunç bir âfet olduğunu şimdi anladım. Birkaç dakika içinde bir mamureyi ne hale getirmiş, dedi.

Civanbahta en ziyade tesir eden şeylerden biri de, hükümet konağının hali idi.

Efendi hazretleri merdivenin alt başından yukarı katın yıkık tavanına dehşetle bakarak:

— Burada mı çalışılıyor? dedi. Vali:

— Evet efendimiz, dedi ve o aralık gözüne ilişen Halil Hilmi Efendiyi parmak işaretile çağırarak takdim etti: *

— Müsaadei devletinizle kaymakamımızı takdim edeyim. Gazetelerin bir mucize eseri olarak ölümden kurtulduğunu yazdıkları kaymakam budur. Ağır yaralı olduğu, ve yerine vekil tayin edildiği halde vazifesini bırakmamış, sürüne sürüne iş görmiye devam etmiştir. Elan da yaralıdır biçare. Bakiniz, daha hâlâ doğru dürüst yürüyemiyor, bacaklarının birini sürüyor.

Şehzade:

— Çok şayanı takdir fedakârlık doğrusu... Dönüşte şevketli amcama arzederek taltifini istirham edeceğim. Demek yaralı olduğunuz halde vazife başında kaldınız kaymakam bey?

Bir anda kefeni yırttığını gören Halil Hilmi Efendi, iki büklüm vaziyette, gözlerinden yaşlar akarak:

— Halk memura vediaullahtır, dedi, ölmeyince hizmetinden ayrılmamalıdır.

Şehzade eldivenli elile Halil Hilmi Efendinin sırtını okşadı:

— Bunca asırdır Âli Osmanm yüzünü ağartan sizin gibi gayretli ve dirayetli memurlar olmuştur; var olun., dedi.

* * *

Bu ziyaret üzerine Sarıpınar zelzelesi yerli ve yabancı gazetelerin aktualite sütunlarında bir kere daha çalkalandı ve yaralarının sarılması için, eskilerine ilâve olarak, bir kere daha inanılmaz bir iane yağmuru yağdı.

Bunlarla kasabada birçok tamirler, boyalar ve yepyeni binalar yapıldıktan başka, hükümet karşısına güzel bir havuzlu park için de kâfi para artmıştı.

Topla yıkılmaz bir hale gelen Halil Hilmi Efendi, şehzadenin padişaha vereceği rapordan hiç değilse, çoluk çocuğu ile başını sokacak bir küçük ev parası umuyordu. Fakat günün birinde paradan daha kıymetli bir şey, hamiyetli göğsünü süs-liyecek bir altın Osmanî nişanı geldi.