Выбрать главу

Zaman Çarkı 14. Cilt

Işığın Anısı

Robert Jordan & Brandon Sanderson

Bay Jordan’ın hayatının ışığı Harriet

ve benim hayatımın ışığı Emily için…

Ve Diyar’ın üzerine bir Gölge düştü ve taş taş üzerinde kalmadı. Okyanuslar çekildi, dağlar yerle bir oldu ve uluslar Dünya’nın dört bir köşesine dağıldı. Ay kana büründü, güneş küle döndü. Denizler kaynadı ve yaşayanlar ölülere imrendi. Her şey dağıldı ve anılar hariç her şey kayboldu, ama öne çıkan bir anı vardı: Gölge’yi getirenin, Dünya’yı Kıran’ın anısı. Ona Ejder dediler.

(Aleth nin Taerin alta Camora,
Dünyanın Kırılışı’ndan.
Anonim, Dördüncü Çağ.)

ÖNSÖZ

İNAYET VE DÜŞMÜŞ BAYRAKLAR ADINA

Bayrd madeni parayı başparmağıyla işaret parmağı arasında sıktı. Metalin ıslak bir ses çıkararak ezildiğini hissetmek sinir bozucuydu.

Başparmağını çekti. Sert bakırın üzerinde başparmağının izi çıkmıştı ve titrek meşale ışığını yansıtıyordu. Bütün geceyi mahzende geçirmiş gibi, içi ürperdi.

Midesi guruldadı. Yine.

Kuzey rüzgarı hızlanarak meşalelerin kesik kesik dans etmesine sebep oldu. Bayrd sırtını savaş kampının merkezindeki iri bir kayaya vermiş, oturuyordu. Aç adamlar ateşlerin çevresinde mırıldanarak ellerini ısıtıyorlardı; erzakları uzun zaman önce bozulmuştu. Yakındaki diğer adamlar, kuruması için çamaşır serer gibi, tüm metal eşyalarını –kılıçlar, zırh tokaları, zincir zırhlar– yere dizmeye başlamışlardı. Belki de güneş doğduğunda metalin normal haline döneceğini umuyorlardı.

Bayrd, biraz önce madeni para olan şeyi parmaklan arasında yuvarlayarak miskete çevirdi. Işık bizi korusun, diye düşündü. Işık… Misketi çimenlerin arasında bıraktı, sonra uzandı ve alet olarak kullandığı taşlan eline aldı.

“Burada ne olduğunu bilmek istiyorum Karam,” diye terslendi Lord Jarid. Jarid ve danışmanları yakında, haritalarla kaplı bir masanın önünde dikiliyorlardı. “Nasıl bu kadar yaklaşabildiklerini bilmek istiyorum. O kahrolası Karanlıkdostu Aes Sedai’nin kellesini istiyorum!” Jarid yumruğunu masaya indirdi. Eskiden gözlerinde böyle çılgın bir hararet yoktu. Yaşadığı bunca baskı –bozulan erzak, gece ortaya çıkan tuhaf şeyler– onu değiştiriyordu.

Jarid’in arkasında, kumanda çadırı bir yığın halinde yatıyordu. Jarid’in sürgün sırasında uzayan saçları serbestçe uçuşuyor, titrek meşale ışıklan yüzüne yansıyordu. Emekleyerek çadırdan çıkarken ceketine kuru otlar yapışmıştı.

Şaşkın hizmetkarlar, kamptaki tüm metaller gibi yumuşamış olan deli mirden çadır kazıklarını dürtüklüyordu. Çadırı tutturmakta kullandıkları halkalar uzamış, ılık mum gibi kopmuştu.

Gecenin kokusu da yanlıştı. Senelerce girilmemiş odalar gibi bayat kokuyordu. Ormanda bir açıklık, çok eski toz gibi kokmamalıydı. Bayrd’ın midesi yine guruldadı. Işık, yiyecek bir şey bulmayı ne kadar isterdi. Dikkatini işine verdi ve taşlardan biriyle diğerini dövmeye devam etti.

Lord Jarid kaşlarını çatarak ona baktı. Bayrd, dün gece Jarid’in onu korumasında ısrar ettiği on adamdan biriydi. “Elayne’in kellesini alacağım Karam,” dedi Jarid, subaylarına dönerek. “Bu garip gece onun cadılarının işi.”

“Kellesini mi?” diye yükseldi Eri’nin kuşkulu sesi içeriden. “Peki biri onun kellesini tam olarak nasıl getirecek?”

Lord Jarid ve meşale ışığıyla aydınlanan masanın çevresindeki diğerleri döndüler. Eri gökyüzüne baktı; omzunda, kırmızı bir mızrağın önünde saldıran altın ayı simgesi vardı. Bu, Lord Jarid’in kişisel korumalarının simgesiydi, ama Eri’nin sesinde saygı tınısı pek yoktu. “Kadının kafasını kesmek için ne kullanacak Jarid? Dişlerini mi?”

Bu korkunç derecede saygısız cümle karşısında kamp suskunlaştı. Bayrd duraksayarak taş dövmeyi bıraktı. Evet, Lord Jarid’in ne kadar dengesiz olduğu hakkında söylentiler vardı. Ama bu?

Jarid öfkeden kıpkırmızı kesilerek kekeledi. “Benim karşımda bu ses tonuyla konuşmaya cüret mi ediyorsun? Hem de kendi korumalarımdan biri?”

Eri bulutlarla kaplı gökyüzünü incelemeye devam etti.

“İki aylık maaşını kesiyorum,” diye terslendi Jarid, ama sesi titriyordu. “Rütbeni alıyorum ve ben aksine karar verene kadar seni tuvalet temizleme görevine atıyorum. Bir daha bana karşılık verirsen dilini keserim.”

Bayrd soğuk rüzgarda ürperdi. Eri, asi orduda kalan askerlerin en iyisiydi. Diğer korumalar bakışlarını indirerek kıpırdandılar.

Eri lorda döndü ve gülümsedi. Tek kelime etmedi, ama bir şekilde, etmesi de gerekmiyordu. Dilini kesmek? Kamptaki bütün metal parçalar donyağı kadar yumuşamıştı. Jarid’in kendi çarpılmış, bükülmüş hançeri masanın üzerindeydi – kınından çekilirken uzayıp incelmişti. Jarid’in ceketinin önü açıktı ve rüzgarla savruluyordu; düğmeleri gümüştendi.

“Jarid…” dedi Karam. Sarand’a bağlı düşük bir evin genç lorduydu. İnce bir yüzü, geniş dudakları vardı. “Sen gerçekten de… bu iş gerçekten Aes Sedailerin işi mi? Kamptaki bunca metal?”

“Elbette,” diye bağırdı Jarid. “Başka ne olabilir ki? Kamp ateşinin etrafında anlatılan masallara inandığını söyleme bana. Son Savaş? Hah!” Masaya döndü. Masada, köşeleri taşlarla tutturulmuş bir Andor haritası vardı.

Bayrd taşlarına geri döndü. Pat, pat, pat. Arduvaz ve granit. Her ikisinden de uygun parçalar bulmak için çok aramak gerekmişti, ama Pappil Bayrd’a her tür taşı tanımayı öğretmişti. Bayrd’ın kendi babası, aile mesleğini sürdürmek yerine gidip şehirde kasap olduğunda yaşlı adam ihanete uğradığını hissetmişti.

Yumuşak, pürüzsüz arduvaz. Kaba, çıkıntılı granit. Evet, dünyada katı olan bazı şeyler vardı hâlâ. Birkaç şey. Bugünlerde güvenebileceğiniz çok şey bulamıyordunuz. Eskinin sarsılmaz lordları şimdi… eh, metal kadar yumuşak olmuştu. Gökyüzünde karanlık çalkalanıyordu ve yiğit adamlar –Bayrd’ın eskiden beri saygıyla baktığı adamlar– geceleri titriyor, inliyordu.

“Endişeliyim Jarid,” dedi Davies. Jarid’in bir sırdaş kadar güvendiği tek kişi olsaydı, o da yaşça kendinden büyük olan Lord Davies olurdu. “Günlerdir kimseyi görmedik. Ne çiftçi, ne kraliçenin askeri. Bir şeyler oluyor. Yanlış bir şeyler.”

“Kadın insanları temizledi,” diye hırladı Jarid. “Saldırmaya hazırlanıyor.”

“Bence o bizi görmezden geliyor Jarid,” dedi Karam, gökyüzüne bakarak. Orada hâlâ bulutlar çalkalanıyordu. Bayrd açık gökyüzü görmeyeli aylar olmuştu sanki. “Neden görmeye zahmet etsin ki? Adamlarımız açlıktan kırılıyor. Yiyeceklerimiz bozulmaya devam ediyor. İşaretler…”

“Bizi sıkıştırmaya çalışıyor,” dedi Jarid, gözleri çakmak çakmak. “Bu Aes Sedailerin işi.”

Kampa aniden bir durgunluk çöktü. Bayrd’ın taşlan dışında, sessizlik. Kasaplık yapmaktan hiçbir zaman memnun olmamıştı, ama lordun korumaları arasında kendine bir yuva bulmuştu. İnek kesmek ya da adam kesmek, birbirine çarpıcı şekilde benziyordu. Birinden diğerine bu kadar rahat geçebilmiş olması onu rahatsız ediyordu.

Pat, pat, pat.

Eri döndü. Jarid, bağıra çağıra daha da sert bir ceza vermeye hazırlanıyormuş gibi, korumayı süzdü.

Eskiden bu kadar kötü değildi, değil mi? diye düşündü Bayrd. Tahta kendi karısının oturmasını istiyordu, ama hangi lord istemez ki bunu? İsmi göz ardı etmek zordu. Bayrd’ın ailesi nesillerdir saygıyla Sarand ailesini takip ediyordu.