Выбрать главу

Her durumda, Aviendha saldırılar arasındaki bu nadir dinlenme ve göreceli huzur anına minnettardı. Dağdaki, Rand’ın savaştığı o çukura baktı. İçeriden büyük bir zonklama geldi. Güçlü yönlendirme dalgaları. Dışarıda günler geçmişti, ama içeride ne kadar olmuştu? Bir gün? Saatler? Dakikalar? Girişe giden patikayı koruyan Kızlar dört saat nöbet tuttuktan sonra geri döndüklerinde, aşağıda sekiz saat geçmiş olduğunu gördüklerini iddia ediyorlardı.

Dayanmak zorundayız, diye düşündü Aviendha. Savaşmak zorundayız. Ona mümkün olduğunca çok zaman vermek için.

En azından hâlâ hayatta olduğunu biliyordu. Bunu hissedebiliyordu. Acısını da.

Bakışlarını kaçırdı.

Bunu yaparken bir şey fark etti. Kampta bir kadın yönlendiriyordu. Belli belirsizdi, ama Aviendha kaşlarını çattı. Bu saatte, savaş yokken, yalnızca Yolculuk alanında yönlendiriliyor olmalıydı ve bu farklı yönden geliyordu.

Kendi kendine mırıldanarak kamptan geçti. Muhtemelen nöbeti olmayan Rüzgarbulanlardan biriydi yine. Fırtınayı daima uzakta tutmak için Rüzgarlar Çanağı’nı nöbetleşe kullanıyorlardı. Bu işi vadinin kuzey duvarının tepesinde yapıyorlardı ve büyük bir Deniz Halkı gücü tarafından korunuyorlardı. Nöbet değişimi için oraya kapıyollarla gidiyorlardı.

Rüzgarbulanlar Çanak’ın başında görev yapmazken, ordunun geri kalanıyla birlikte, kampta kalıyorlardı. Aviendha onlara tekrar tekrar, vadideyken önemsiz sebeplerle yönlendirmelerine izin olmadığını söylemişti. Güçlerini Aes Sedailere belli etmeden yaşadıkları onca seneden sonra, kendilerini kontrol etmeyi daha iyi başaracaklarını sanırdınız! Birini daha çayını Tek Güç’le ısıtırken yakalarsa, ders alması için Sorilea’ya gönderecekti. Buranın güvenli bir kamp olması gerekiyordu.

Aviendha yerinde donakaldı. O yönlendirme, Rüzgarbulanların kamp kurduğu küçük çadır halkasından gelmiyordu.

Bir istilayı mı sezmişti? Muhtemelen bir Dehşetlordu ya da Terkedilmiş, Aes Sedailer, Rüzgarbulanlar ve Bilgelerle dolu, bu kadar büyük bir kampta, küçük bir parça yönlendirmeyi kimsenin fark etmeyeceğini düşünmüştü. Aviendha sırıktaki fenerin ışığından kaçınarak, hemen yakındaki çadırın arkasına çömeldi. Yönlendirme yine geldi. Çok soluktu. Yavaşça ilerledi.

Eğer banyo suyu ısıtan biri çıkarsa…

Sert toprak üzerinde, çadırların arasından geçti. Yaklaştığında çizmelerini çıkardı ve geride bıraktı. Sonra hançerini kınından çekti. Kendini avına belli etmek istemediğinden, Kaynak’a kucak açma riskine giremezdi.

Kamp aslında tamamen uyumamıştı. Görev başında olmayan savaşçılar burada uyumakta güçlük çekiyordu. Kızlar dahil, tüm mızraklar arasında yorgunluk ciddi bir sorun olmaya başlamıştı. Korkunç rüyalar gördüklerinden yakınıyorlardı.

Aviendha sessizce ilerlemeye devam ederek çadırların arasından geçti ve içinde ışık olanlardan kaçındı. Bu mekân herkesi huzursuz ediyordu, bu yüzden kötü rüyaları duyduğu zaman şaşırmamıştı. Karanlık Varlık’ın zindanının bu kadar yakınında nasıl huzur içinde uyuyabilirlerdi ki?

Mantıksal olarak, Karanlık Varlık’ın aslında yakında olmadığını biliyordu. Delik’in görevi bu değildi. O bu mekânda yaşamıyordu. O Desen’in dışında, zindanındaydı. Yine de, burada uyumak, yatağınızın yanında bir katil durmuş, elinde bıçakla saçlarınızın rengini incelerken uyumak gibiydi.

Burada, diye düşündü yavaşlayarak. Yönlendirme durdu, ama Aviendha yaklaşmıştı. Draghkar saldırıları ve Myrddraallerin geceleyin kampa girmesi riski yüzünden, kampın yöneticileri subayları kampın her yerine dağıtmışlardı ve kaldıkları çadırlarda, içeridekinin subay mı yoksa sıradan bir asker mi olduğunu belirten hiçbir işaret yoktu. Ama Aviendha bu çadırın Darlin Sisnera’ya ait olduğunu biliyordu.

Ituralde düştükten sonra bu cephenin yönetimi resmi olarak Darlin’e geçmişti. Adam general değildi, ama savunmanın büyük çoğunluğunu Tear ordusu oluşturuyordu ve en seçkin birlikleri Taşın Savunucuları idi. Kumandanları Tihera taktik konusunda iyiydi ve Darlin adamın önerilerini dinliyordu. Tihera büyük bir kumandan değildi, ama çok akıllıydı. Ituralde’nin düşüşünden sonra savaş planlarını o, Darlin ve Rhuarc yapıyorlardı.

Aviendha karanlıkta, neredeyse ileride, Darlin’in çadırının dışında çömelmiş olan üç şekli gözden kaçıracaktı. Sessizce birbirlerine jestler yapıyorlardı ve Aviendha şekilleri doğru düzgün seçemiyordu – giysilerini bile. Bıçağını kaldırdı ve sonra gökyüzü bir şimşekle aydınlanarak, Aviendha’nın bir tanesini iyice görmesini sağladı. Adamın peçesi vardı. Aiel.

İşgalciyi onlar da fark etmiş, diye düşündü Aviendha. Üç kişinin yanına yürüdü ve saldırmasınlar diye elini kaldırdı. “Yakında yönlendirme sezdim ve bizden biri olduğunu sanmıyorum. Siz ne gördünüz?” diye fısıldadı.

Aviendha yüzlerini seçemese de, üç adam sersemlemiş gibi bakakaldılar.

Sonra ona saldırdılar.

Aviendha küfrederek adamların mızraklarından kaçındı ve biri ona doğru bıçak attı. Aiel Karanlıkdostları? Aptal gibi hissetti. Daha ihtiyatlı olmalıydı.

Kaynak’a kucak açmak için uzandı. Yakında kadın bir Dehşetlordu varsa, Aviendha’nın ne yaptığını hissederdi, ama elinden bir şey gelmezdi. Bu üç adamdan canlı kurtulması gerekiyordu.

Ama Aviendha Tek Güç’e uzandığında, onunla Kaynak arasına bir şey yerleşti. Göremediği örgülerden oluşmuş bir kalkan.

Bu adamlardan biri yönlendirebiliyordu. Aviendha’nın tepkisi içgüdüseldi. Paniğini bastırdı, Kaynak’a uzanmaya çalışmayı bıraktı ve en yakındaki adamın üzerine atıldı. Adamın mızrağını elinin tersiyle savuşturdu –kaburgalarını kesen mızrak başının acısını görmezden geldi– ve adamı öne çekip bıçağını boynuna sapladı.

Diğer adamdan biri küfretti ve Aviendha aniden kendini Hava örgüleriyle bağlanmış, kıpırdayamaz ve konuşamaz halde buldu. Kan bluzuna yayılıyor, yaralı tarafında birikiyordu. Vurduğu adam yerde kesik kesik nefes alarak, çırpınarak ölüyordu. Diğer ikisi ona yardım etmeye kalkışmadı.

Karanlıkdostlarından biri çevik hareketlerle öne çıktı. Karanlıkta hemen hemen görünmezdi. Yüzünü Aviendha’nınkine yaklaştırarak onu inceledi, sonra elini diğerine salladı. Yanlarında çok yumuşak bir ışık belirdi ve Aviendha’yı daha iyi görmelerini sağladı – Aviendha’nın da onları. Kızıl peçeler takmışlardı ve bu adam savaşırken kendisininkini indirmişti. Neden? Bu da neydi? Tanıdığı hiçbir Aiel bunu yapmazdı. Bunlar Shaido muydu? Gölge’ye mi katılmışlardı?

Adamlardan biri diğerine birkaç jest yaptı. El konuşması. Kız el konuşması değil, ama benzer bir şey. Diğer adam başını salladı.

Aviendha görünmez bağlarının içinde kıvrandı. Kalkana iradesiyle saldırdı ve Hava tıkacını ısırdı. Sağındaki Aiel –muhtemelen kalkanı tutan, uzun boylu adam– homurdandı. Aviendha parmakları aralık bir kapının kenarını tırmalıyormuş ve kapının arkasında ışık, sıcaklık ve güç varmış gibi hissediyordu. Kapı yerinden kıpırdamadı.

Uzun boylu Aiel gözlerini kısarak ona baktı. Çağırdığı ışığı yok etti ve karanlığa boğuldular. Aviendha onun bir mızrak çektiğini duydu.

Yakında bir ayak sesi duyuldu. Kızıl peçeler de duydular ve hızla döndüler. Aviendha görmeye çalıştı, ama yeni geleni seçemedi.

Adamlar hiç kıpırdamadan durdular.

“Bu da nedir?” diye sordu bir kadın sesi. Cadsuane. Elinde bir fenerle yaklaştı. Örgüleri tutan adam, Aviendha’yı sertçe gölgelere çekti. Cadsuane onu görmemiş gibiydi. Patikanın yakınında duran diğer adamı görmüştü sadece.