“Ejderlerimizi beğendin mi Kumandan?” diye seslendi önderleri –Talmanes– Uno’ya. Kumandan. Uno kahrolası terfi etmişti. Şimdi yeni askere alınmış Kule kargılılarından ve hafif süvarilerden oluşan bir gücü yönetiyordu.
Onun hiçbir lanet şeyin kumandanı olmaması lazımdı; sıradan bir asker olarak mutluydu. Ama hem eğitimliydi hem de savaş deneyimi vardı; bugünlerde çok talep gören şeyler, ya da Kraliçe Elayne öyle demişti. Bu yüzden şimdi kahrolası bir subay olmuştu. Hem de süvarileri ve piyadeleri yönetiyordu! Eh, kullanması gerekirse kargının ucunu dibinden ayırabiliyordu, ama genellikle at sırtından savaşmayı tercih ediyordu.
Düşman yamaca kadar gelirse, adamları Yayla’nın kenarını savunmaya hazırdı. Şimdiye dek ejdercilerin önüne konuşlanmış okçular bunu önlemişti, ama yakında okçuların geri çekilmesi gerekecekti ve o zaman kahrolası savaşı lanet piyadeler vermek zorunda kalacaktı. Aşağıda, Sharalılar kenara çekildi ve ana Trolloc güçlerinin yamaç yukarı atılmasına izin verdi.
Kargılı askerler ilerleyecek, Trolloc saldırısına direnecekti ve Trolloclar yokuş yukarı saldırdığı için, burada kargılılar işe yarayacaktı. Kanatlara lanet süvarileri de ekle, kahrolası okçular da havada açtıkları şu kapıyollardan ok fırlatırsa, muhtemelen burayı günlerce tutabilirlerdi. Belki haftalarca. Düşman daha kalabalık bir güçle saldırırsa, her karışa tutunurlar, santim santim çekilirlerdi.
Uno bu kahrolası savaştan canlı çıkacağını sanmıyordu. Bu kadar dayandığına hayret ediyordu. Sahiden de, kahrolası Masema kellesini almış olmalıydı, ya da Falme’de Seanchanlar, ya da orada burada Trolloclar. Onu şu lanet kazanlardan birine attıklarında tadı berbat olsun diye kilo almamaya çalışmıştı.
Ejderler yine patladı ve yaklaşan Trolloc ordusunda kocaman delikler açtı. Uno elleriyle kulaklarını kapadı. “Şunu yaptığında adamı uyarsan ya, seni keçinin şeyinden sarkan…’’
Bir sonraki atışlar sesini boğdu.
Aşağıdaki Trolloclar havaya uçtular; ejderler altlarındaki toprağı toza çevirdi. O yumurtalar o lanet silindirlerden fırlatıldıktan sonra patlıyorlardı. Tek Güç dışında ne tür bir şey metali patlatabilirdi ki? Uno bilmek istemediğinden emindi.
Talmanes, Yayla’nın kenarına yaklaştı ve hasarı inceledi. Ona bu silahları icat eden Tarabonlu kadın da katıldı. Kadın döndü ve Uno’yu gördü, sonra ona bir şey fırlattı. Küçük bir parça mum. Tarabonlu kadın kulağına dokundu, sonra ellerini oynatarak Talmanes’le konuşmaya başladı. Adam birlikleri yönetiyor olabilirdi, ama araçlardan kadın sorumluydu. Adamlara ejderleri nereye yöneltmeleri gerektiğini o söylüyordu.
Uno homurdandı, ama mumu cebine attı. Yaklaşık yüz Trolloc’tan oluşan bir yumruk yumurtaların patladığı yeri aşmıştı ve Uno’nun kulaklarıyla uğraşacak zamanı yoktu. Uno bir kargı kaptı, uzattı ve adamlarına da aynısını yapmalarını işaret etti. Hepsi Kule beyazlarına bürünmüşlerdi. Uno da beyaz bir önlük giymişti.
Emirler bağırarak yamacın tepesinde yan döndü ve dipçiğini kaldırarak kargıyı hazır etti. Hamlesine yol göstersin ve güç versin diye bir eliyle sapın önünü tutuyordu. Avuç içi aşağı bakacak şekilde, dipçikten bir kol boyu uzakta bir yeri kavrayan diğer el, Trolloclar menzile girdiğinde hamleyi yapacaktı. Uno’nun arkasındaki kargılı asker sıraları, ilk çarpışmadan sonra ilerlemek üzere hazır bekliyorlardı.
“Kargıları sağlam tutun sizi kahrolası koyun çobanları!” diye bağırdı Uno. “Hazır!”
Trolloclar yamaç yukarı koşarak kargı sırasına çarptılar. Öndeki yaratıklar silahlarını savurarak kargıları yana süpürmeye çalıştılar, ama Uno’nun adamları öne çıkarak Trollocları, bazen ikişer ikişer kargıya geçirdiler. Uno homurdanarak kargısını çekti ve bir Trolloc’un boğazına sapladı.
“İlk sıra geriye!” diye bağırdı, kargısını çekip öldürdüğü Trolloctan kurtararak. Askerleri de aynı şeyi yaptı; silahlarını çekip kurtardılar ve leşleri yamaçtan aşağı yuvarlanmaya bıraktılar.
Öndeki kargılı askerler geri çekilirken, ikinci sıradakiler aralarından geçip öne çıktılar ve kargılarını hırlayan Trolloclara sapladılar. Saflar nöbetleşe savaştılar ve sonunda, birkaç dakika sonra, tüm Trolloclar ölmüştü. “İyi iş çıkardınız,” dedi Uno, kargısını kaldırarak. İğrenç Trolloc kanı kargının ucundan sapına kaydı. “İyi iş.”
Silindirleri yeni yumurtalarla dolduran ejdercilere baktı. Hemen cebindeki mumu çıkardı. Evet, bu kahrolası pozisyonu koruyabilirlerdi. İyi korurlardı. Tek gereken…
Yukarıdan gelen bir feryat üzerine mumla uğraşmayı bıraktı. Yanında, yere bir şey çarptı. Gökyüzünden yere, flamaları olan kurşun bir küre düşmüştü. “Kahrolası Seanchan keçisi!” diye bağırdı Uno, yumruğunu gökyüzüne sallayarak. “Neredeyse tepeme inecekti seni çürük solucan sevici!”
Raken uçarak uzaklaştı. Muhtemelen binicisi Uno’nun tek kelimesini bile duymamıştı. Lanet Seanchanlar. Uno eğildi ve kürenin içindeki mektubu çıkardı.
Yayla’nın güneybatı yamacından geri çekil.
“Kahrolası tekmeliyorsun beni,” diye mırıldandı Uno. “Ben uyurken kafamı tekmeliyorsun. Allin, seni kahrolası aptal, bunu okuyabiliyor musun?”
Siyah saçlı bir Andorlu olan Allin, yanları tıraşlanmış yarım bir sakal uzatmıştı. Uno öteden beri sakalı gülünç bulurdu.
“Geri çekilmek mi?” dedi Allin. “Şimdi mi?”
“Lanet olası akıllarını oynatmışlar,” dedi Uno.
Yakında, Talmanes ve Tarabonlu kadına da bir haberci gelmişti – ve kadının nasıl kaş çattığına bakılırsa haber aynıydı. Geri çekilme.
“Cauthon ne yaptığını biliyor olsa iyi olacak,” dedi Uno, başını iki yana sallayarak. Neden Cauthon’u her şeyin başına geçirmişlerdi, hâlâ anlamıyordu. O oğlanı hatırlıyordu. Gözleri kafatasının içine kaçmış, önüne geleni tersliyordu. Yarı ölü, yarı şımarık. Uno başını iki yana salladı.
Ama söyleneni yapacaktı. Kahrolası Beyaz Kule’ye yemin etmişti. Bu yüzden yapacaktı. “Haberi iletin,” dedi Allin’e, kulaklarını mumla tıkayarak. Aludra, ejderlerin yanında, gitmeden önce son bir yaylım hazırlıyordu. “Kahrolası Yayla’dan çekiliyoruz ve…”
Bir gümbürtü Uno’ya fiziksel olarak çarptı, içinde titreşti ve neredeyse kalbini durdurdu. Uno düştüğünü fark etmeden kafası yere çarptı.
Toz dolan gözlerini kırpıştırarak inledi ve yuvarlandı. Tam o anda bir başka çakma, sonra bir başkası Yayla’da, ejderlerin olduğu yere düştü. Yıldırımlar! Askerleri dizlerinin üzerine çökmüş, gözlerini yummuş, elleriyle kulaklarını kapatmıştı. Ama Talmanes çoktan kalkmış, Uno’nun zar zor duyabildiği emirler bağırıyor, el işaretleriyle adamlarına geri çekilmelerini söylüyordu.
Trollocların arkasındaki Shara ordusundan on iki devasa ateş topu inanılmaz bir hızla yükseldi. Uno bir küfür savurdu ve kendini bir çukura attı. O çukura saklandıktan birkaç saniye sonra tüm tepe depreme tutulmuş gibi sarsıldı. Üzerine yağan toprak kesekleri onu neredeyse gömecekti.
Her şey üstlerine üstlerine geliyordu. Her şey. Ordudaki her bir kahrolası Shara yönlendiricisi aynı anda Yaylaya odaklanmış gibiydi. Uno’nun tarafında, ejderleri korumak için konuşlanmış Aes Sedailer vardı, ama görünüşe bakılırsa bu saldırıya karşı koymakta güçlük çekeceklerdi.
Saldırı bitmek tükenmek bilmedi. Sonunda dindiğinde, Uno emekleyerek çukurdan çıktı. Lanet ejderlerin bazıları paramparça olmuştu ve Aludra onları kurtarmak ve kalanları korumak için ejdercilerle birlikte çalışıyordu. Kanlı eliyle başını tutmakta olan Talmanes bağırıyordu. Uno bir kulağındaki mumu çıkardı –muhtemelen o mumlar kulaklarını kurtarmıştı– ve Talmanes’e doğru koştu.