Выбрать главу

“Lanet Aes Sedailerin nerede?” diye bağırdı Uno. “Bu kahrolası saldırıyı durdurmaları gerekiyordu!”

Dört düzine Aes Sedaileri vardı ve havadaki örgüleri keserek ya da savuşturarak ejderleri koruma emri almışlardı. Yaylayı, Karanlık Varlık’ın gelişi hariç her şeyden koruyabileceklerini iddia etmişlerdi. Yıldırımlar tam ortalarına düştüğü için onlar da darmadağın olmuşlardı.

Trolloclar yine tepeye doğru ilerliyorlardı. Uno, Allin’e bir kargı duvarı oluşturmasını ve yaratıkları uzak tutmasını emretti ve sonra birkaç korumayla birlikte Aes Sedailere doğru koştu. Kadınların kalkmasına yardım eden Muhafızlara katıldı ve önderlerini aradı.

“Kwamesa Sedai?” diye sordu Uno, başlarındaki Aes Sedai’yi bularak. Kadın üstünü başını silkeliyordu. İnce, esmer tenli Arafelli alçak sesle söyleniyordu.

“O da neydi?” diye sordu.

“Ah…” dedi Uno.

“Bu soruyu sana sormadım,” dedi kadın, gökyüzünü tarayarak. “Einar! Neden o örgüleri görmedin?”

Bir Asha’man koşarak geldi. “Çok hızlı belirdiler. Ben uyarı yapmaya vakit bulamadan tepemizde bittiler. Ve… Işık! Onları her kim gönderdiyse, güçlü biri. Gördüğüm herkesten güçlü, hatta…”

Arkalarında bir ışık çizgisi havayı yardı. Devasaydı ve Fal Dara kalesi kadar yüksekti. Çizgi kendi etrafında döndü ve Yayla’nın ortasında kocaman bir kapıyol açıldı. Diğer yanda gümüş madeni paralara benzeyen disklerden yapılmış parlak bir zırh kuşanmış, miğfersiz, siyah saçlı ve belirgin burunlu bir adam duruyordu. Adamın öne doğru uzattığı altın asanın topuzu, kum saatine ya da ince bir kadehe benziyordu.

Kwamesa hemen tepki vererek elini kaldırdı ve bir ateş seli salıverdi. Adam elini salladı ve ateş yön değiştirdi. Sonra kayıtsızca işaret etti ve adamla Kwamesa arasında ince, kızgın, beyaz bir çubuk belirdi. Kwamesa’nın bedeni parladı ve bir sonraki anda gitmişti. Zerreler yere doğru süzüldü.

Uno sıçrayarak uzaklaştı. Einar da ona katıldı ve kırık bir ejderin kalıntılarının arkasına yuvarlandı.

“Yenidendoğan Ejder için geldim!” diye bildirdi gümüşlü adam. “Onu çağıracaksınız. Ya da onu buraya sizin çığlıklarınız getirecek.”

Uno’dan birkaç metre ötede, ejderlerin altındaki yer kabardı ve patladı. Uno yüzünü korumak için kollarını kaldırdı ve tahta ve toprak parçaları uçuştu.

“Işık bize yardım etsin,” dedi Einar. “Onu durdurmaya çalışıyorum, ama adam bir halkaya katılmış. Tam bir halka. Yetmiş iki kişilik. Hiç bu kadar büyük bir güç görmemiştim! Ben…”

Kor beyaz bir ışık çubuğu kırık ejderi yararak geçti ve Einar’a çarparak buharlaştırdı. Adam bir anda yok oldu ve Uno küfürler savurarak geriledi. Ejderin parçaları çevresinde yere düşerken eğildi.

Uno adamlarına geri çekilmelerini bağırarak onları harekete geçirdi ve yalnızca yaralı bir adamı kolundan yakalayıp kaçmasına yardım etmek için durdu. Artık Yayla’dan çekilme emrini sorgulamıyordu. Bir adamın alabileceği en iyi kahrolası emirdi!

Logain Ablar, Tek Güç’ü salıverdi. Yayla’nın altında, Mora’nın yanında dikiliyordu ve yukarıdaki saldırıyı hissedebiliyordu.

Bugün Tek Güç’ü salıvermek, hayatı boyunca yaptığı en zor şeylerden biriydi. Kendine Ejder demekten daha zor, Kara Kule’de geçirdikleri ilk günlerde Taim’i boğmamaya çalışmaktan daha zor.

Damarları kesilmiş ve kanı yere saçılıyormuş gibi, Güç akıp gitti. Logain derin bir nefes aldı. Onca Tek Güç tutmak —halkayı oluşturan otuz dokuz kişinin gücü– sarhoş ediciydi. Salıverdiği zaman ehlileştirildiği, Güç’ün ondan çalındığı zamanı hatırladı. Her nefeste, bir bıçak bulup kendi gırtlağını kesmek istediği bir zaman.

Kendi deliliğinin de bu olduğunu tahmin ediyordu: Tek Güç’ü salıverdiği zaman onu sonsuza dek kaybedeceği korkusu.

“Logain?” diye sordu Androl.

Logain başını kısa boylu adama ve yoldaşlarına çevirdi. Sadıktılar. Neden bilmiyordu, ama sadıktılar. Her biri. Aptallar. Sadık aptallar.

“Bunu hissedebiliyor musun?” diye sordu Androl. Diğerleri –Canler, Emarin, Jonneth– Yayla’ya bakıyorlardı. Orada kullanılan Güç… hayret vericiydi.

“Demandred,” dedi Emarin. “O olmalı.”

Logain başını usulca salladı. Onca güç… Terkedilmişlerden biri bile o kadar güçlü olamazdı. Muazzam güce sahip bir sa’angreal taşıyor olmalıydı.

Öyle bir aletle, diye fısıldadı düşünceleri, hiçbir erkek ya da kadın bir daha Güç’ü senden alamaz.

Logain’i hapsettiğinde Taim yapmıştı bunu. Onu tutsak etmiş, kalkan koymuş, Tek Güç’e dokunmasını engellemişti. Onu Döndürme girişimleri acı verici ve ezici olmuştu. Ama saidin olmazsa…

Güç, diye düşündü, o kuvvetli yönlendirmeyi izleyerek. O kadar güçlü olma arzusu, Taim’e duyduğu nefreti neredeyse boğuyordu.

“Şimdilik ona bulaşmayacağız,” dedi Logain. “Önceden planladığımız ekiplere bölünün.” Her ekipte bir kadın ve beş-altı erkek olacaktı. Bir kadın ve iki erkek halka olabilirdi ve diğer ikisi destek verecekti. “Kara Kule hainlerini avlayacağız.”

Androl’ün yanında duran Pevara tek kaşını kaldırdı. “Gidip şimdiden Taim’i avlayacağımızı mı söylüyorsun? Cauthon burada insanları nakletmelerine yardım etmeni istememiş miydi?”

“Cauthon’a açıkça söyledim,” dedi Logain. “Bu savaşı meydanlar arasında asker naklederek geçirmeyeceğim. Emirlere gelince, ben bizzat Yenidendoğan Ejder’den emir aldım.”

Rand al’Thor bunların onun ‘son’ emirleri olduğunu söylemişti. Not, kılıç tutan adam biçiminde, küçük bir angrealle gelmişti. Gölge, Karanlık Varlık’ın mühürlerini çaldı. Onları bul. Elinden geliyorsa, lütfen onları bul.

Tutsaklığı sırasında, Androl Taim’in mühürler hakkında böbürlendiğini duyduğunu sanıyordu. Ellerindeki tek ipucu buydu. Logain uzakları taradı. Güçleri Yayla’dan çekiliyordu. Logain durduğu yerden ejder sıralarını göremiyordu, ama yoğun duman bulutları onların güvenliği konusunda pek umut vaat etmiyordu.

Emirleri hâlâ o veriyor, diye düşündü Logain. İtaat etmeye devam edecek miyim?

Taim’den intikam alma şansı için mi? Evet, Rand al’Thor’un emirlerine itaat edecekti. Eskiden olsa, emirlere itaat etmeyi bu kadar sorgulamazdı. Bu, tutsak alınıp işkenceden geçirilmeden önceydi.

“Gidin,” dedi Logain, Asha’manlarına. “Lord Ejder’in yazdıklarını okudunuz. Ne pahasına olursa olsun mühürleri geri almalıyız. Bu her şeyden önemli. Onların gerçekten Taim’de olduğunu umalım. Yönlendiren adamlara dair işaret izleyin, onları bulun ve öldürün.”

Yönlendiren adamların Sharalı olması önemli değildi. Asha’manlar bu savaşa, düşmanın yönlendiricilerini yok ederek yardım edecekti. Taktiği daha önce tartışmışlardı. Erkeklerin yönlendirdiğini sezdiklerinde, kapıyollarla sıçrayarak tam olarak nerede yönlendirildiğini bulacaklar, sonra onları hazırlıksız yakalayıp saldıracaklardı.

“Taim’in adamlarından birini görürseniz,” dedi Logain, “onu yakalamaya çalışın ki Taim’in üssünün yerini ağzından alabilelim.” Duraksadı. “Şansımız varsa M’Hael’in kendisi de buradadır. Mühürleri yanında taşıyor olması ihtimaline hazırlıklı olun. Saldırımızla onları da yok etme riskine girmeyelim. Onu görürseniz, geri dönün ve bana nerede olduğunu bildirin.”