Logain’in ekipleri uzaklaştı. Geriye Gabrelle, Arel Laevin ve Karlin Manfor kaldı. Taim’in ihaneti sırasında yetenekli adamlarından bazılarının Kule’de bulunmaması iyi olmuştu.
Gabrelle sakin gözlerle Logain’e baktı. “Ya Toveine?” diye sordu.
“Onu bulabilirsek öldüreceğiz.”
“Senin için bu kadar basit mi?”
“Evet.”
“O…”
“Onun yerinde olsan yaşamak ister miydin Gabrelle? Yaşamak ve ona hizmet etmek?”
Gabrelle ağzını kapattı ve dudaklarını birbirine bastırdı. Gabrelle hâlâ Logain’den korkuyordu; Logain bunu hissedebiliyordu. Güzel.
Ejder bayrağını açtığın zaman dilediğin bu muydu, diye fısıldadı zihni. İnsanlığı kurtarmayı hedeflediğin zaman? Korkulmak için mi yaptın? Nefret edilmek için mi?
Logain zihnindeki sesi duymazdan geldi. Hayatı boyunca, bir şey başardığı yegane zamanlar, insanların ondan korktuğu zamanlardı. Siuan ve Leane’e karşı sahip olduğu tek avantaj buydu. İçinde bir hayatta kalma dürtüsü taşıyan ilkel Logain, insanların ondan korkmasına ihtiyaç duyuyordu.
“Onu sezebiliyor musun?” diye sordu Gabrelle.
“Bağı kopardım.”
Gabrelle’in kıskançlığı keskin ve aniydi. Logain’i şok etti. Logain birlikte çalışmalarından zevk almaya, ya da en azından tahammül etmeye başladığını sanıyordu.
Ama bütün bunlar Gabrelle’in onu kontrol etmek için oynadığı bir oyundu elbette. Aes Sedailer böyle davranırdı. Evet, Logain daha önce ondan gelen şehvet, hatta belki sevgi duygularını hissetmişti. Ondan geldiğini zannettiği duygulara güvenebileceğinden emin değildi. Güçlü ve özgür olmak için ne kadar çabalarsa çabalasın, gençliğinden beri birileri onu kukla gibi oynatıyor gibiydi.
Demandred’in yönlendirmesi güç yayıyordu. Onca güç.
Yayla’dan yüksek bir gümleme geldi. Logain başını arkaya devirerek kahkaha attı. Bedenler Yayla’dan havaya yapraklar gibi uçuştu.
“Bana bağlanın!” diye emretti yanındakilere. “Benimle halka kurun. M’Hael’i ve adamlarını avlayalım. Işık izin verse de onu bulsam – sofram yalnızca etlerin en iyisini hak ediyor, baş erkek geyiğin kendisini!”
Ondan sonra? … Kim bilir… Logain öteden beri kendini Terkedilmişlerden birinin karşısında sınamak istemişti. Kaynak’ı yine kavradı. Kıvranan ve onu ısırmaya çalışan saidin akışlarını yakaladı. Angreali kullanarak daha fazlasını çekti. Diğerlerinin Güç’ü de ona aktı. Logain’in kahkahaları yükseldi.
Gawyn çok yorgun hissediyordu. Bu hazırlık haftasında dinlenmesi gerekirdi, ama bugün fersahlarca yol yürümüş gibi hissediyordu.
Elinden bir şey gelmezdi. Kendini, önündeki masaya açılmış, savaş meydanına bakan kapıyola odaklanmaya zorladı. “Bunu göremediklerinden emin misin?” diye sordu Yukiri’ye.
“Eminim,” diye yanıt verdi Yukiri. “Ayrıntılı bir şekilde sınandı.”
Yukiri bu gözlem kapıyolları konusunda beceri kazanıyordu. Bu kapıyolu kampa Tar Valon’dan getirilen bir masanın üzerinde açmıştı. Gawyn savaş meydanına, adeta bir haritaymış gibi bakıyordu.
“Gerçekten diğer yanı görünmez yaptıysan,” dedi Egwene düşünceli düşünceli, “çok faydalı bir araç olabilir.”
“Yakından görmek daha kolay olurdu,” diye itiraf etti Yukiri. “Bu kapıyol o kadar yüksekte ki, aşağıdaki hiç kimse seçemez.”
Gawyn, Egwene’in orada, başı ve omuzları savaş meydanına doğru uzanmış halde durmasından hoşlanmıyordu. Dilini tuttu. Kapıyol olabildiğince güvenliydi. Egwene’i her şeyden koruyamazdı.
“Işık,” dedi Bryne usulca, “bizi lokma lokma dogruyorlar.”
Gawyn ona baktı. Adam malikanesine dönme önerilerini –hatta ısrarlarını– geri çevirmişti. Hâlâ kılıç tutabildiği konusunda ısrar ediyordu; yalnızca, önderlik etmesine izin verilmeyecekti. Dahası, diyordu, aralarından herhangi biri İçtepi altında olabilirdi. Bir açıdan, onun İçtepi’nin etkisi altında olduğunu bilmek onlara avantaj veriyordu. En azından onu izleyebilirlerdi.
Ve Siuan korumak istercesine Bryne’ın kolunu tutmuş, izliyordu. Silviana ve Doesine de çadırdaydı.
Savaş iyi gitmiyordu. Cauthon, Yayla’yı kaybetmişti –ilk plan orayı mümkün olduğunca uzun süre tutmaktı– ve ejderler paramparça olmuştu. Demandred’in Tek Güç saldırısı beklediklerinden çok daha güçlüydü. Üstelik diğer büyük Trolloc ordusu kuzeydoğudan gelmiş, Cauthon’un ırmak yukarısındaki savunmalarına baskı uyguluyordu.
“Ne planlıyor?” dedi Egwene, masanın kenarını tıkırdatarak. Açıklıktan uzak bağırışlar geliyordu. “Eğer böyle devam ederse ordularımız kuşatılacak.”
“Tuzağı yemlemeye çalışıyor,” dedi Bryne.
“Ne tür bir tuzak?”
“Yalnızca tahmin yürütüyorum,” dedi Bryne, “ve Işık biliyor ya, benim değerlendirmelerime eskisi kadar güvenilemez. Cauthon her şeyi tek bir cepheye yığmayı planlıyor gibi. Gecikme yok, Trollocları yormak yok. Böyle giderse birkaç gün içinde sonuç belli olacak. Belki birkaç saat içinde.”
“Bu tam olarak Mat’in yapacağı bir şeye benziyor,” dedi Egwene, pes ederek.
“O örgülerin gücü,” dedi Lelaine, “o kudret…”
“Demandred halka kurmuş,” dedi Egwene. “Tanıklar tam halka diyor. Efsaneler Çağı’ndan beri görülmemiş bir şey. Ve bir sa’angreali var. Askerlerden bazıları bir… asa görmüş.”
Gawyn, eli kılıcında, çok aşağıdaki savaşı izliyordu. Demandred üzerlerine dalga dalga ateş yağdırırken, adamların çığlıklarını duyabiliyordu.
Aniden Terkedilmiş’in sesi gürledi ve havadaki deliğe kadar ulaştı. “Neredesin Lews Therin! Kılık değiştirmiş halde her cephede görülmüşsün. Buraya da mı geldin? Savaş benimle!”
Gawyn kılıcın kabzasını sıktı. Askerler geçidi aşmak için Yayla’nın güneybatı tarafına akıyordu. Birkaç küçük grup yamaçları tutmuştu ve oradaki ejderciler –Gawyn’e karınca gibi görünüyorlardı– kalan ejderleri çeken katırları güdüyordu.
Demandred kaçan birliklerin üzerine yıkım yağdırıyordu. Adam başlı başına bir orduydu, insanları havaya fırlatıyor, atları patlatıyor, yakıyor, yok ediyordu. Çevresinde, Trolloclar tepeyi ele geçirdi. Zalim tezahüratları kapıyoldan içeri doldu.
“Onunla başa çıkmamız gerekecek Anne,” dedi Silviana. “Yakında.”
“Bizi yakına çekmeye çalışıyor,” dedi Egwene. “Sa’angreali var. Biz de yetmiş iki kişilik bir halka kurabiliriz, ama sonra ne olacak? Tuzağına mı düşeceğiz? Bizi katletmesine izin mi vereceğiz?”
“Başka ne seçeneğimiz var Anne?” diye sordu Lelaine. “Işık. Binlerce insanı öldürüyor.”
Binlerce insanı öldürüyordu. Onlar burada dikilirken.
Gawyn geriledi.
Onun geri çekildiğini Yukiri’den başka kimse fark etmiş görünmedi. Yukiri hevesle yaklaştı ve Egwene’in yanında, Gawyn’in boşalttığı yeri doldurdu. Gawyn çadırdan çıktı ve çadır korumaları ona baktığı zaman, biraz temiz havaya ihtiyaç duyduğunu söyledi. Egwene bilse onaylardı. Son zamanlarda Gawyn’in ne kadar yorgun hissettiğini sezebiliyordu. Bundan defalarca bahsetmişti. Gawyn’in gözkapakları, demirden ağırlıklar bağlanmış da aşağıya çekiliyormuş gibi ağırdı. Kararmış gökyüzüne baktı. Uzaktan gelen gümlemeleri duyabiliyordu. İnsanlar ölürken daha ne kadar hiçbir şey yapmadan duracaktı?
Söz verdin, diye düşündü kendi kendine. Onun gölgesinde kalmaya gönüllü olduğunu söyledin.