Böcekler dışarı aktı ve balta sapından geçerek Jori’yi kapladı. Jori çığlık atarak böcekleri kovalamaya çalıştı, ama böcekler açık ağzından içeri girdi. Rand böyle bir şey duymuştu: bir ölümsürüsü, Afet’in tehlikelerinden biri, Elini Jori’ye doğru uzattı, ama adam yana devrildi ve bir nefeslik süre geçmeden öldü.
Tam dehşetle bağırdı ve dönüp kaçmaya başladı. Rand döndüğünde, babası ölümsürüsünden kaçma gayretiyle yakındaki çalıya daldı. Bir daldan kırbaç kadar hızla bir şey fırladı ve Tam’in boynuna sarılarak onu çekip durdurdu.
“Hayır!” dedi Rand. Bu gerçek değildi. Yine de babasının ölümüne tanık olamazdı. Kaynak’a uzandı ve lekenin hastalıklı karanlığını yumruklayarak delmeye çalıştı. Leke onu boğacak gibi oldu ve Rand Saidini bulabilmek için acı verici ölçüde uzun bir süre çabaladı. Sonunda kavramayı başardığında, yalnızca ince bir sızıntı geldi.
Yine de kükreyerek ördü ve babasını yakalayan sarmaşığı öldürmek için bir alev kurdelesi yolladı. Sarmaşık kuruyarak ölürken, Tam yere yığıldı.
Tam kıpırdamadı. Ölü gözleri gökyüzüne dikildi.
“Hayır!” Rand ölümsürüsüne döndü. Onu da bir Ateş örgüsüyle yok etti. Yalnızca birkaç saniye geçmişti, ama Jori’den geriye kemiklerden başka bir şey kalmamıştı.
Böcekler yandıklarında patladılar.
“Bir yönlendirici,” diye nefes verdi Dannil. Yakında büzülmüştü ve iri iri açılmış gözlerle Rand’a bakıyordu. Diğer oduncular kırlara kaçmıştı. Rand pek çok çığlık duydu.
Rand elinde olmadan öğürdü. Leke… o kadar korkunç, o kadar kokuşmuştu ki. Artık Kaynak’ı tutamıyordu.
“Gel,” dedi Dannil ve Rand’ın kolunu yakaladı. “Gel, sana ihtiyacım var!”
“Dannil,” diye gakladı Rand, ayağa kalkarak. “Beni tanımadın mı?”
“Gel,” diye tekrarladı Dannil, Rand’ı kaleye doğru çekerek.
“Ben Rand’ım. Rand, Dannil. Yenidendoğan Ejder.”
Dannil’in gözlerinde kavrayış yoktu.
“O sana ne yaptı?” diye fısıldadı Rand.
SENİ TANIMIYORLAR DÜŞMAN. ONLARI YENİDEN YAPTIM. HER ŞEY BENİM. NE KAYBETTİKLERİNİ BİLMEYECEKLER. BENDEN BAŞKA HİÇBİR ŞEY BİLMEYECEKLER.
“Seni inkar ediyorum,” diye fısıldadı Rand. “Seni inkar ediyorum.”
GÜNEŞİ İNKAR ETMEK ONUN BATMASINI SAĞLAMAZ, BENİ İNKAR ETMEN ZAFERİMİ ENGELLEMEYECEK.
“Gel,” dedi Dannil, Rand’ı çekerek. “Lütfen. Beni kurtarmalısın!”
“Buna son ver,” dedi Rand.
SON VERMEK Mİ? SON YOK DÜŞMAN. SON BU. ONU BEN YARATTIM.
“Bunu hayalinde yarattın.”
“Lütfen,” dedi Dannil.
Rand, Dannil’in onu karanlık kaleye doğru sürüklemesine izin verdi. “Orada ne yapıyordunuz Dannil?” diye sordu Rand. “Neden Afet’te odun topluyorsunuz? Güvenli değil.”
“Bu bizim cezamız,” diye fısıldadı Dannil. “Efendimizi hayal kırıklığına uğratanlar dışarı gönderiliyor ve kendi elleriyle kestikleri bir ağacı getirmeleri söyleniyor. Ölümsürüleri ve dallar seni yakalamasa da, odun kesilirken çıkan ses başka şeyleri çekiyor…”
Rand kaşlarını çattı. Kasabaya ve karanlık kalesine giden yola çıktılar. Evet, bu mekân gerçekten tanıdıktı. Taşocağı Yolu, diye düşündü Rand hayretle. Ama ilerideki… Kale, eskiden Emond Meydanının ortasındaki Çayır olan yere inşa edilmişti.
Afet, İki Nehir’i yutmuştu.
Tepedeki bulutlar Rand’ın üzerine üzerine geliyordu sanki. Kafasının içinde Jori’nin çığlıklarını duyuyordu. Bir kez daha, sarmaşık tarafından boğulurken çırpınan Tam’i gördü.
Bu gerçek değil.
Rand başarısız olursa bu olacaktı. Onca insanın kaderi ona bağlıydı… onca insanın. Bazılarını çoktan hayal kırıklığına uğratmıştı. Ona hizmet ederken ölenlerin isimlerini saymamak için kendini tutmak zorunda kaldı. Diğerlerini kurtarmayı başarsa bile, bunları korumayı başaramamıştı.
Bu saldırı, özünü yok etmeye çalışan saldırıdan daha farklı türdeydi. Rand hissediyordu, Karanlık Varlık dokunaçlarını Rand’ın içine sokmaya çalışıyor, zihnini endişe, kuşku ve korkuyla zehirliyordu.
Dannil onu köyün duvarlarına götürdü. Orada, hiç kıpırdamayan pelerinler içinde iki Myrddraal kapıları koruyordu. Kapılar yana kaydı. “Odun toplamaya yollanmıştınız,” diye fısıldadı biri, aşırı beyaz dudaklarla.
“Ben… ben bunu getirdim!” dedi Dannil, Rand’dan uzaklaşarak. “Efendimiz için bir armağan! Yönlendirebiliyor. Sizin için buldum onu!”
Rand hırladı, sonra yine Tek Güç’e uzandı ve pislik içinde yüzdü. Saidin sızıntısını buldu ve yakaladı.
Tek Güç bir anda elinden alındı. Onunla Kaynak arasına bir kalkan kaydı.
“Bu gerçek değil,” diye fısıldadı Rand, kimin yönlendirdiğini görmek için dönerken.
Nynaeve siyah bir elbise içinde şehir kapısına doğru yürüyordu. “Bir yabani mi?” diye sordu. “Keşfedilmemiş? Bu kadar zaman nasıl hayatta kalmış? İyi iş başardın Dannil. Canını bağışlıyorum. Bir daha başarısız olma.”
Dannil sevinçten ağlamaya başladı, sonra Nynaeve’in yanından geçerek şehre yöneldi.
“Bu gerçek değil,” dedi Rand, Nynaeve onu Hava örgüleriyle bağlar, sonra Emond Meydanı’nın Karanlık Varlık versiyonuna doğru sürüklerken. İki Myrddraal önünden koştu. Burası büyük bir şehir olmuştu. Evler, bir kedinin önünde birbirine sokulmuş farelere benziyordu. Her biri aynı tekdüze donukluğa sahipti. İnsanlar başlarını kaldırmadan dar sokaklarda koşuşuyordu.
İnsanlar Nynaeve’e ‘hanımefendi’ diyerek önünden kaçışıyordu. Diğerleri ona Seçilmiş diyordu. İki Myrddraal şehirde gölgeler gibi, hızla ilerliyordu. Rand ve Nynaeve kaleye ulaştığında, avluda küçük bir grup toplanmıştı. On iki kişi – Rand gruptaki dört adamın saidin tuttuğunu hissedebiliyordu, ama aralarında yalnızca Damer Flinn’i tanıyordu. Gruptaki iki kadın, İki Nehir’den tanıdığı kızlardı.
On üç kişi. Ve o bulutlu gökyüzünün altında toplanan on üç Myrddraal. İmge başladığından beri, Rand ilk defa korktuğunu hissetti. Bu olmaz. Ne olursa olsun, ama bu olmasın.
Ya onu Döndürürlerse? Bu gerçek değildi, ama gerçekliğin bir versiyonuydu. Karanlık Varlık’ın yarattığı bir ayna dünya. Onu burada Döndürürlerse Rand’a ne olurdu? Bu kadar kolay mı tuzağa düşmüştü?
Rand paniğe kapılarak Hava bağları içinde çırpınmaya başladı. Nafileydi elbette.
“İlginç birisin,” dedi Nynaeve, ona dönerek. Rand’ın onu mağarada bıraktığı yaşta görünüyordu, ama başka değişiklikler vardı. Saçlarını yine örmüştü, ama yüzü daha zayıf, daha… sertti. Ve o gözler…
Gözler tamamen yanlıştı.
“Orada nasıl hayatta kaldın?” diye sordu Nynaeve ona “Bunca zaman nasıl keşfedilmedin?”
“Karanlık Varlık’ın hüküm sürmediği bir yerden geliyorum.”
Nynaeve kahkaha attı. “Saçma. Çocuk masalı. Yüce Efendi ezelden beri hüküm sürüyor.”
Rand görebiliyordu. Desen’le bağlantısını, yan gerçeklerin ve gölgeli yolların ışıltısını. Bu olasılık… gerçekleşebilirdi. Dünyanın dönebileceği yollardan biriydi. Burada Karanlık Varlık, Son Savaş’ı kazanmıştı ve Zaman Çarkı’nı kırmıştı.
Bu, onu yeniden yaratmasını, deseni yeni bir şekilde dokumasını mümkün kılmıştı. Yaşayan herkes geçmişi unutmuştu ve artık yalnızca Karanlık Varlık zihinlerine ne sokmuşsa onu biliyorlardı. Rand Desen’in daha önce dokunduğu ipliklerinde gerçeği, bu mekânın tarihini okuyabiliyordu.
Nynaeve, Egwene, Logain ve Cadsuane istekleri hilafına Gölge’ye Döndürülmüşlerdi ve artık Terkedilmişlere dahildiler. Fazla zayıf olduğu için Moiraine idam edilmişti.