Выбрать главу

Yüksek Kumandan Chubain diğer yanda onu bekliyordu. Siyah saçlı adam Egwene’e her zaman pozisyonuna göre fazla genç gelmişti, ama her kumandan Bryne gibi kır saçlı olamazdı herhalde. Ne de olsa bu savaşı Egwene’den biraz daha büyük birine emanet etmişlerdi ve Egwene de şimdiye kadar görülmüş en genç Amyrlin’di.

Egwene, Yayla’ya döndü ve yamaçta ve bataklıkların doğu kıyısında çıkan yangınlar yüzünden onu zar zor görebildiğini fark etti.

“Ne oldu?” diye sordu.

“Yanan oklar,” dedi Chubain, “ırmaktaki güçlerimiz tarafından fırlatıldı. Başta Cauthon’un delirdiğini düşündüm, ama şimdi mantığını görebiliyorum. Trolloclara ateşli oklar fırlatarak Yayla’daki ve dibindeki çayırları tutuşturdu. Bu bizim güçlerimizi sakladı. Oradaki çalılar kuru ve çıra kadar kırılgan. Ateşler Trollocları ve Sharalı süvarileri şimdilik yamaç yukarı gönderdi. Sanırım Cauthon dumanın bataklıkların çevresindeki hareketlerimizi maskeleyeceğine güveniyor.”

Gölge orada birilerinin hareket ettiğini bilecekti, ama kaç birlik, ne düzende, bunları bilmek için Yayla’daki yüksek konumlarına değil izcilerine güvenmek zorunda kalacaktı.

“Bizim emirlerimiz ne?” dedi Chubain.

“Size söylemedi mi?” diye sordu Egwene.

Chubain başını iki yana salladı. “Bizi buraya konuşlandırdı, o kadar.”

“Bataklığın batı tarafında ilerlemeye devam edeceğiz ve Sharalılara arkadan yaklaşacağız,” dedi Egwene.

Chubain homurdandı. “Güçlerimiz çok dağılmış olacak. Yayla’yı onlara bıraktıktan sonra, şimdi de onlara Yayla’da mı saldırıyor?”

Egwene’in buna verecek yanıtı yoktu. Eh, Mat’i başa getiren –özünde– kendisiydi. Yine bataklıklara, Gawyn’i hissettiği yöne baktı. Şimdi savaştığı yer…

Egwene duraksadı. Önceki yerinde, Gawyn’i ırmak yönünde hissetmişti, ama kapıyoldan geçtikten sonra yerini daha iyi sezebiliyordu. Gawyn ırmak kıyısında, Elayne’in ordularının yanında değildi.

Gawyn, Yayla’daydı. Gölge’nin en güçlü olduğu yerde.

Ah, Işık! diye düşündü. Gawyn… Ne yapıyorsun?

Gawyn dumanların içinde yürüyordu. Siyah duman iplikleri çevresinde kıvrılıyordu ve yanık otların sıcağı botlarını ısıtıyordu, ama burada, Yayla’nın tepesinde yangınlar hemen hemen sönmüş, geriye külle kararmış bir zemin bırakmıştı.

Cesetler ve kırık ejderler, cüruf ya da kömür yığınları gibi, kararmış yatıyordu. Gawyn bazen bir tarlayı yenilemek için çiftçilerin geçen senenin yabanotlarını yaktıklarını biliyordu. Şimdi dünyanın kendisi yanıyordu. Kıvrıla kıvrıla yükselen siyah dumanların arasında süzülürken –mendilini ıslatıp yüzüne bağlamıştı– bir yenilenme için dua ediyordu.

Yer örümcek ağına benzeyen çatlaklarla kaplıydı. Gölge bu diyarı yok ediyordu.

Trollocların çoğu Hawal Geçidi’ne bakan kısımda toplanıyordu, ama bir kısmı yamaçtaki cesetleri dürtüklemekle meşguldü. Belki de yanık et kokusu çekmişti onları. Dumanların içinden bir Myrddraal çıktı ve Gawyn’in anlamadığı bir dilde onları paylamaya başladı. Myrddraal kırbacını Trollocların sırtında şaklattı.

Gawyn yerinde dondu, ama Yarı-insan onu fark etmedi. Trollocları diğerlerinin toplandığı yere sürdü. Gawyn mendilinin içinden hafif hafif nefes alarak, Kanhançerlerinin gölgelerinin onu sarmasını hissederek bekledi. Üç yüzük kullanmak onu etkilemişti. Hafif hissediyordu ve adım attığında bacakları çok çabuk hareket ediyordu. Değişimlere alışmak ve her hareket ettiğinde dengesini korumayı öğrenmek zaman almıştı.

Yakındaki moloz yığının arkasından kurt yüzlü bir Trolloc doğruldu ve Soluk’un peşinden bakarak havayı kokladı. Trolloc saklandığı yerden çıktı. Omzuna bir ceset atmıştı. Gawyn’in iki buçuk metre ötesinden geçerken durdu ve yine havayı kokladı. Sonra kamburunu çıkararak yürümeye devam etti. Taşıdığı cesetten bir Muhafız pelerini sarkıyordu. Zavallı Symon. Bir daha iskambil oynayamayacaktı. Gawyn usulca hırladı ve kendini engelleyemeden öne atıldı. Engereği Öpmek duruşuyla dönerek Trolloc’un başını omuzlarından ayırdı.

Leş yere yıkıldı. Gawyn, kılıcı elinde, durdu ve sonra kendi kendine küfredip eğilerek dumanların içine çekildi. Duman kokusunu maskeler, dönerek yükselen siyahlık bedenini bulanıklaştırırdı. Tek bir Trolloc öldürmek için kendini ortaya atmak aptalcaydı. Symon’un cesedi eninde sonunda bir yemek kazanında bulacaktı kendini. Gawyn tüm orduyu öldüremezdi. Buraya tek bir adam için gelmişti.

Gawyn çömeldi ve saldırısının fark edilip edilmediğini görmek için bekledi. Belki de onu görememişlerdi –yüzüklerin onu ne kadar saklayabildiğini bilmiyordu– ama izleyen biri Trolloc’un düştüğünü görürdü.

Alarm verilmedi. Gawyn kalktı ve yoluna devam etti. Ancak o zaman parmaklarının küllerin siyahlığının ardında kızarmış olduğunu fark etti. Parmaklarını yakmıştı. Acı uzaktı. Yüzükler. Doğru düzgün düşünmekte güçlük çekiyordu, ama neyse ki bu savaşma yeteneğini etkilemiyordu. Tam tersine, içgüdüleri artık daha güçlüydü.

Demandred. Demandred neredeydi? Gawyn, Yayla’nın üzerinde ileri geri koştu. Cauthon birliklerini ırmakta, geçidin yakınına konuşlandırmıştı, ama duman orada kimlerin olduğunu görmesini imkansız hale getiriyordu Diğer yanda, Sınırboylular Sharalı süvarilerle savaşıyordu. Ama burada, Yayla’nın üzerinde, Gölgedöllerine ve Sharalılara rağmen huzur hüküm sürüyordu. Gawyn ölü çalıların ve otların daha yoğun olduğu yerde kalarak Gölgedölü safları boyunca süzüldü. Kimse onu fark etmiyor gibiydi. Burada gölgeler vardı ve gölgeler koruma demekti. Aşağıda, Yayla ile bataklıklar arasındaki koridorda, yangınlar sönüyordu. Kendi kendilerine sönmeleri için fazla erkendi. Birileri yönlendiriyor muydu?

Gawyn, Demandred’in saldırılarının kaynağına giderek adamın kendisini bulmayı planlamıştı, ama eğer yangınları söndürmek için yönlendiriyorsa…

Gölge’nin ordusu saldırıya geçti ve yamaçtan aşağı, Hawal Geçidi’ne doğru aktı. Sharalılar geride kalsa da, Trolloc gücünün büyük kısmı harekete geçmişti. Kurumuş olan nehir yatağından geçip Cauthon’un ordusuna saldırmayı planladıkları açıktı.

Cauthon, Demandred’in güçlerinin tamamını Yayla’dan aşağı çekmeye niyetlendiyse eğer, başarısız olmuştu. Geride piyade ve süvari birliklerinden pek çok Sharalı kalmıştı ve Trolloclar savaşa doğru atılırken duygusuzca izliyorlardı.

Yamaçta patlamalar oldu ve Trollocları dövülen bir halıdaki tozlar gibi havaya fırlattı. Gawyn çömeldiği yerde duraksadı. Hâlâ çalışan birkaç ejder. Mat onları ırmak boyunda bir yere yerleştirmişti; duman yüzünden tam konumlarını görmek zordu. Seslerine bakılırsa yarım düzine kadardılar, ama verdikleri zarar büyüktü, özellikle de mesafe düşünülürse.

Yayla’dan, yakından, ejderleri hedef alan kırmızı bir ışık patlaması geldi. Gawyn gülümsedi. Çok teşekkür ederim. Elini kılıcına götürdü. Bu yüzüklerin ne kadar işe yaradığını görme zamanı gelmişti.

Eğilerek, saklandığı yerden süratle fırladı. Trollocların çoğu yamaçtan aşağı, kuru ırmak yatağına doğru koşuyordu. Arbaletlerden ve yaylardan ok yağmuruna tutuluyorlardı. Biraz daha farklı bir yönden yeni bir ejder ateşi saldırısı başladı. Cauthon ejderlerin yerini değiştiriyordu ve Demandred onları bulmakta güçlük çekiyordu.

Gawyn uluyan Gölgedöllerinin arasından geçti. Arkasındaki zemini vuran patlamaların etkisiyle toprak kalp gibi gümlüyordu. Duman çevresinde savruluyor, boğazını kaplıyordu. Elleri kararmıştı ve yüzünün de aynı durumda olduğunu varsayıyordu. Bunun saklanmasına yardımcı olacağını umuyordu.