“Gerçekten öyle,” dedi Talmanes. Sonra sesini yükseltti. “Burası çok sessiz! Biraz şarkı duyalım beyler.”
Adamların bazıları durdu. Aludra doğruldu, ellerini beline dayadı ve ona hoşnutsuz bir bakış fırlattı.
Bu yüzden şarkıya Talmanes girdi.
Sessizlik.
Sonra adamlar başladılar:
Çalışır, oynayacakları role hızla hazırlanırlarken, sesleri kayaları dövüyordu.
Ve o rolü oynayacaklardı da. Talmanes oynayacaklarından emin olacaktı. Bu mezardan bir ejder ateşi patlamasıyla çıkmaları gerekse bile.
Olver beyazlı kadını bıçaklarken, Faile bağlarının yok olduğunu hissetti. Yere düştü, sendeledi, ama ayakta kalmayı başardı. Mandevwin da bir küfür savurarak yanına düştü.
Aravine. Işık, Aravine. Uysal, dikkatli ve becerikli. Aravine bir Karanlıkdostuydu.
Boru’yu almıştı.
Aravine, Olver’in saldırısında düşen Aes Sedai’ye baktı, sonra paniğe kapıldı, bir hizmetkarın getirdiği atı kaptı ve eyerine atladı.
Faile ona doğru atılırken tutsaklar kükreyerek yakındaki ağıldan fırladılar, kendilerini Trollocların üzerine fırlattılar ve silahlarını almaya çalıştılar. Faile tam Aravine’in yanına gelmişti ki, kadın Boru’yu da alarak dörtnala uzaklaştı. Yayla’nın tepesine çıkmasına izin verecek, hafif eğimli yamaçlara yöneldi.
“Hayır!” diye haykırdı Faile. “Aravine! Yapma bunu!” Faile kadının peşinden koşmaya başladı, ama sonra bunun faydasız olduğunu gördü.
At. Bir ata ihtiyacı vardı. Faile çılgın gibi çevresine bakındı ve kapıyoldan getirdikleri birkaç yük hayvanını gördü. Faile Bela’ya koştu, bıçağının birkaç hamlesiyle eyeri kesip bütün yüküyle birlikte attı. Kısrağın sırtına sıçradı, dizginleri aldı ve atı topuklayarak harekete geçirdi.
Uzun tüylü kısrak dörtnala Aravine’in peşinden koşmaya başladı ve Faile atın sırtında öne eğildi. “Koş Bela,” dedi Faile. “Biraz gücün kaldıysa, onu kullanmanın tam zamanı. Lütfen. Koş kızım. Koş.”
Bela ezilmiş zeminde koşarken, nal seslerine yukarıdan gelen gümbürtüler eşlik ediyordu. Trolloc kampı karanlıktı, yalnızca yemek ateşleriyle ve tek tük meşalelerle aydınlanmıştı. Faile bir kâbusun içinde at sürüyormuş gibi hissediyordu.
İleride, birkaç Trolloc yolunu kesmek için önüne çıktı. Faile, saldırdıkları zaman ıskalamaları için dua ederek daha da eğildi. Bela yavaşladı ve iki atlı, mızraklar taşıyarak, Faile’in yanından geçerek saldırdılar. Biri bir Trollocun boynunu deldi. Diğeri hedefini ıskalasa da, atı diğer Trollocu omuzlayarak yolu açtı. Bela şaşalamış Trollocların arasından dörtnala geçti ve önlerine geçmiş iki adama yetişti. Adamların biri göbekli, diğeri zayıftı. Haman ve Vanin.
“Siz ikiniz!” diye bağırdı Faile.
“Ho Leydim!” dedi Haman, kahkaha atarak.
“Nasıl?” diye bağırdı Faile onlara, nal seslerinin üzerinden.
“Bir kervanın bizi bulmasına izin verdik,” diye bağırarak karşılık verdi Haman. “Bizi tutsak aldılar. Birkaç saat önce kapıyol aracılığıyla buraya getirdiler. Tutsakları salıvermek için hazırlanıyorduk. Sizin gelişiniz, ihtiyacımız olan fırsatı tanıdı bize! ”
“Boru! Boru’yu çalmaya çalıştınız!”
“Hayır,” diye bağırdı Haman, “Mat’in tütününden bir parça çalmaya çalıştık biz!”
“Onu geride bırakmak için gömdüğünüzü sandık!” diye bağırdı Vanin diğer yandan. “Mat aldırmaz diye düşündüm. Zaten bana birkaç marka borcu var! O çuvalı açıp lanet Valere Borusu’nu bulunca… kanlı küller! Eminim bağırışım ta Tar Valon’dan duyulmuştur!”
Faile sahneyi hayal ederek inledi. Faile’in duyduğu, bir şaşkınlık feryadıydı ve ayımsı yaratığın saldırıya geçmesine sebep olan da oydu.
Eh, o âna dönmenin bir faydası yoktu. Dizleriyle Bela’ya tutundu ve atı hızlanmaya zorladı. İleride, Aravine Trollocların arasında, dik yamaçların eğiminin yumuşadığı yere doğru dörtnala gidiyordu. Aravine, Trolloclara bağırarak çılgınca yardım istedi. Ama dörtnala koşan atlar Trolloclardan daha hızlıydı.
Demandred. Aravine Boru’yu Terkedilmişlerden birine götüreceğini söylemişti. Faile usulca homurdanarak daha da eğildi ve Bela şaşırtıcı şekilde Vanin ile Harnan’ın önüne geçti. Faile onlara atları nereden bulduklarını sormadı. Aravine’e dikkat kesildi.
Kamptan bir bağırış geldi. Vanin’le Harnan ayrılarak, Faile’e doğru gelen atlıların önüne çıktılar. Faile yana döndü, Bela’yı bir malzeme yığınının üzerinden atlattı ve küçük bir kamp ateşinin çevresinde yemek yiyen, tuhaf giysiler içindeki bir grup insanın ortasından geçti. Koyu aksanlarla Faile’in arkasından bağırdılar.
Faile, Aravine’e santim santim yaklaşıyordu. Bela hıhlayıp pofluyordu. Derisi terden kararmıştı. Saldaea süvarileri diyarın en iyi süvarilerindendi ve Faile de atlardan anlardı. Her ırka binmişti. Savaş meydanındaki o anlarda, Bela’yı Tear’ın en iyi atlarının karşısına çıkarabilirdi. Belli bir türü olmayan tüylü kısrak, şampiyon gibi koşuyordu.
Faile nalların ritmini hissederek kol yeninden bir bıçak çıkardı. Bela’yı yerdeki bir çukurun özerinden atlattı ve bir an havada asılı kaldılar. Faile rüzgarı, düşüşü ve anı hesapladı. Kolunu arkaya attı ve tam Bela’nın nalları yere dokunmadan önce bıçağı fırlattı.
Bıçak dümdüz uçtu ve Aravine’in sırtına saplandı. Kadın eyerden kayarak yere yığıldı. Çuval elinden düştü.
Faile, Bela’nın sırtından atladı, hareket halinde yere indi ve çuvalın yanında kayarak durdu. Çuvalın ağzındaki ipleri çözdü ve içindeki parlak Boru’yu gördü.
“Özür… dilerim…” diye fısıldadı Aravine, dönerek. Bacakları oynamıyordu. “Yaptığımdan Aldin’e bahsetme. Kadın seçmekten… hiç… anlamıyor…”
Faile ayağa kalktı, sonra Aravine’e acıyarak baktı. “Yaratıcı ruhuna kucak açsın diye dua et Aravine,” dedi ve Bela’nın sırtına tırmandı. “Çünkü o kucak açmazsa, Karanlık Varlık el koyacak ona. Seni ona bırakıyorum.” Bela’yı dürtükleyerek harekete geçirdi.
İleride daha fazla Trolloc vardı ve dikkatleri Faile’deydi. Bağırdılar ve pek çok Myrddraal, Faile’i göstererek öne doğru süzüldü. Çevresini alarak yolunu kestiler.
Faile dişlerini sıktı ve Bela’yı geldiği yöne çevirdi. Haman, Vanin ya da ona yardım edebilecek herhangi biriyle buluşabilmeyi umuyordu.
Kamp hareketliydi ve Faile, “Valere Borusu onda!” diye bağırarak peşine düşen biniciler gördü.
Tepenin üzerinde bir yerde, Mat’in güçleri Gölge’yle savaşıyordu. Çok yaklaşmıştı!
Bir ok yanında yere saplandı. Onu diğerleri izledi. Faile tutsak ağıllarına ulaştı. Çitler paramparça yatıyordu ve her yere cesetler saçılmıştı. Bela oflayıp pofluyordu. Belki de gücü tükenmek üzereydi. Faile yakında bir başka at gördü. Eyerlenmiş, demir kırı iğdiş at, ayaklarının dibindeki asker cesedini dürtüklüyordu.
Faile yavaşladı. Ne yapmalıydı? At değiştirebilirdi, ama sonra ne yapacaktı? Omzunun üzerinden arkaya baktı ve sonra bir başka ok başının üzerinden geçerken eğildi. Bir düzine kadar atlı Shara askeri gördü. Hepsi küçük diskler dikilmiş zırhlar içinde onu kovalıyordu. Onların arkasından da yüzlerce Trolloc geliyordu.