Lan Trolloclara yaklaştığında, yaratıklar onu durdurmak için bir mızrak duvarı oluşturdular. O duvarı aşmaya çalışan bir at şişlenirdi. Lan, boşluğun içinde sakin, ilk mızrağın başını biçip hattı yarmayı planlayarak derin bir nefes aldı.
İmkansız bir hamleydi bu. Trollocların yapması gereken tek şey omuz omuza verip onu yavaşlatmaktı. Ardından Mandarb’ı ele geçirip Lan’i eyerden çekebilirlerdi.
Ama birinin Demandred’i yok etmesi gerekiyordu. Lan, madalyon boynunda, kılıcını kaldırdı.
Yanan bir ok gökyüzünde akarak geldi ve tam önündek Trollocun boğazına saplandı. Lan hiç duraksamadan, düşen Trollocu mızrak hattındaki boşluk olarak kullandı. Onu ezerek, Gölgedöllerini itip geçti. Şimdi yapması gereken…
Bir ok daha geldi ve bir Trollocu düşürdü. Sonra peş peşe bir tane daha, bir tane daha. Mandarb şaşkına dönmüş, yanan, ölen Trollocların arasından geçerken koca bir yanan ok yağmuru önüne düştü.
“Malkier!” diye bağırdı Lan, Mandarb’ı mahmuzlayıp leşleri ezerek, ama yol açıldıkça hızını koruyarak. Önüne bir ışık yağmuru yağıyordu, her ok hedefi tam on ikiden vuruyor, önüne çıkmaya çalışan bir Trollocu öldürüyordu.
Gürleyen nal sesleri eşliğinde, ölen Trollocları iterek geçerken, yanan oklar karanlıkta ona yol gösteriyordu. İki yanında yoğun bir Trolloc kalabalığı vardı, ama önündekiler düşüyor ve düşüyordu, öyle ki sonunda hiç kalmadı.
Teşekkür ederim Tam.
Lan atını yavaşlatarak, Yayla’nın doğu yamacı boyunca eşkin sürdü. Askerleri ve Gölgedöllerini geride bırakmıştı ve artık yalnızdı. Saçlarının arasında esen rüzgarla birdi, altında onu taşıyan kaslı hayvanla birdi, hedefi ve kaderi olan avıyla birdi.
Demandred nal seslerini duyunca ayağa kalktı. Sharalı eşlikçileri önünde doğruldular.
Lan kükreyerek Mandarb’ı mahmuzladı ve yoluna çıkan Sharalıların üzerine sürdü. Aygır sıçradı, ön ayakları önündeki korumaları yere indirdi. Mandarb döndü ve sağrısıyla daha fazla Sharalı devirirken ön ayakları başkalarını ezdi.
Lan kendini eyerden yere attı – Mandarb’ın yönlendirmeye karşı koruması yoktu ve bu yüzden at sırtından savaşmak, Demandred’i atını öldürmeye davet etmek olurdu. Yere koşarak, kılıcı elinde indi.
“Bir tane daha mı?” diye kükredi Demandred. “Lews Therin, beni…”
Lan yanına yaklaşıp, Diken Çiçeği Borada Süzülüyor duruşunu, fırtına gibi bir saldırı duruşunu takınınca sustu. Demandred kılıcını kaldırdı ve darbeyi karşıladı, ama hamlenin gücüyle bir adım geriye kaydı. Şimşek kadar hızlı üç darbe değiş tokuşu yaptılar. Lan hareketlerine hiç ara vermeden, son hamlesiyle Demandred’i yanağından yakaladı. Lan hafif bir çekiştirme hissetti ve havaya kan fışkırdı.
Demandred yanağındaki yarayı yokladı ve gözleri irileşti. “Sen kimsin?” diye sordu.
“Seni öldürecek olan adam.”
Min koşarak kapıyoldan geçen ve Merrilor’daki savaş meydanına yönelen torm’un sırtından baktı. Oraya vardıklarında, yaratığın savaşın çılgınlığına dayanabileceğini umuyordu. Uzakta ateşler ve meşaleler, bir yiğitlik ve kararlılık sahnesini aydınlatan ateşböcekleri gibi parlıyordu. Işıkların titreşmesini, yakında sönecek bir ateşin son közlerini izledi.
Rand, uzakta, kuzeyde titriyordu.
Desen Rand’ın çevresinde dönerek onu izlemeye zorladı. Rand, sel gibi akan gözyaşlarıyla izledi. İnsanların mücadelesini gördü. Düşüşlerini izledi. Elayne’in yapayalnız, tutsak olmasını, bir Dehşetlordunun çocuklarını onun rahminden koparıp almaya hazırlanmasını izledi. Zihni ele geçirilmiş, Terkedilmişlerden birinin piyonu olmuş Rhuarc’ı izledi.
Mat’in, çaresizlik içinde, korkunç bir savaşla yüzleşmesini izledi.
Lan’in ölümüne gitmesini izledi.
Demandred’in sözleri içini yiyordu. Karanlık Varlık’ın baskısı onu pençelemeye devam ediyordu.
Rand başarısız olmuştu.
Ama zihninin bir köşesinde bir ses vardı. Kırılgan, neredeyse unutulmuş bir ses.
Bırak.
Lan kendini tutmadı.
Rand’a öğrettiği gibi savaşmıyordu. Dikkatli sınamalar, araziyi tartmalar, dikkatli değerlendirmeler yoktu. Demandred yönlendirebiliyordu ve madalyona rağmen, Lan düşmanına düşünecek zaman, ona kayalar fırlatacak ya da altındaki yeri yaracak zaman veremezdi.
Lan boşluğun daha da derinlerine daldı ve ona içgüdülerinin rehberlik etmesine izin verdi. Duygu eksikliğinin ötesine gitti, her şeyi yaktı. Araziyi tartmasına gerek yoktu, çünkü arazinin bir parçası olduğunu hissediyordu. Demandred’in gücünü sınamasına gerek yoktu. Onyıllarca deneyimi olan bir Terkedilmiş, Lan’in karşısına çıkan en yetenekli kılıç ustalarından biri olmalıydı.
Lan savaşan iki düşmanın çevresine yayılarak geniş bir halka olan Sharalıların belli belirsiz farkındaydı. Görünüşe göre Demandred yeteneklerine, başkalarının işine karışmasına izin vermeyecek kadar güveniyordu.
Lan bir dizi hamleyle döndü. Su Yamaç Aşağı Akıyor, Dağdaki Fırtına oldu, ardından Şahin Çalılara Dalıyor’a geçti. Duruşları, birbirine karışarak gittikçe büyüyen bir nehirdi. Demandred, Lan’in korktuğu kadar iyi dövüşüyordu. Adamın duruşları Lan’in bildiğinden biraz farklı olsa da, seneler kılıç dövüşünün doğasını değiştirmemişti.
“Sen… iyisin…” dedi Demandred homurdanarak. Rüzgar ve Yağmur’un önünde gerilerken, çenesinden kan damlıyordu. Lan’in kılıcı havada çaktı ve yakındaki ateşin kırmızı ışığını yansıttı.
Demandred Kıvılcım Çakmak ile karşılık verdi, ama Lan bunu bekliyordu, karşılamayı başardı. Böğrü çizildi, ama bunu görmezden geldi. Çarpışırken bir adım geriledi ve Demandred’e Tek Güç’le bir taşı alıp ona fırlatma fırsatı verdi.
Boşluğun içinde, taşın geldiğini hissetti. Dövüşe dair bir kavrayıştı bu – içinde, derinliklerde, ruhunun özüne işleyen bir kavrayış. Demandred’in adım atma tarzı, gözlerinin kaydığı yön, Lan’e tam olarak neyin geldiğini anlatıyordu.
Bir sonraki kılıç duruşuna akarken, Lan silahını göğsüne çaprazladı ve bir adım geriledi. İnsan başı büyüklüğünde bir taş tam önünden geçti. Lan öne aktı, kolu bir sonraki duruşu alırken kolunun altından bir başka taş uçtu ve onun rüzgarını hissetti. Lan kılıcını kaldırdı ve üçüncü taşın yolundan çekildi. Taş onu bir parmakla ıskaladı, ama giysilerini savurdu.
Demandred, Lan’in hamlesini bloke etti, ama boğuk bir sesle nefes verdi. “Sen kimsin?” diye fısıldadı yine. “Bu Çag’da hiç kimse bu kadar yetenekli değil. Asmodean? Hayır, olamaz. O böyle dövüşemez. Lews Therin? O yüzün ardındaki sensin, değil mi?”
“Ben sıradan bir adamım,” diye fısıldadı Lan. “Hep öyle oldum.”
Demandred hırladı, ama saldırıya geçti. Lan Dağdan Düşen Taşlarla karşılık verdi, ama Demandred’in gazabı karşısında birkaç adım geriledi.
Lan’in ilk saldırına rağmen Demandred kılıçta daha ustaydı. Lan bunu, ona ne zaman saldıracağını, ne zaman savuşturacağını, ne zaman adım atıp ne zaman geri çekileceğini söyleyen aynı sezgi sayesinde biliyordu. Belki denk güçlerle gelseler farklı olurdu. Ama gelmemişlerdi. Lan bütün gün savaşmışa ve en kötü yaralarına Şifa verilmiş olsa da, küçük yaralar hâlâ acıyordu. Bunun ötesinde, Şifa da güç tüketen bir şeydi.
Demandred ise dinlenmişti. Terkedilmiş konuşmayı bıraktı ve kendini düelloya verdi. Tek Güç kullanmayı da bıraktı ve kılıç oyununa odaklandı. Avantajlı duruma geçtiğinde sırıtmıyordu. Çok sırıtan bir adama benzemiyordu.