Выбрать главу

“Rand,” dedi Perrin, “bu, bu konuda söylenmiş en mantıklı şey. Egwene’e böyle açıkladın mı?”

“O bir demirci değil dostum.” Rand gülümsedi.

“O akıllı bir kadın Rand. İkimizden de akıllı. Doğru şekilde açıklarsan anlayacaktır.”

“Göreceğiz,” dedi Rand. “Yarın.”

Perrin yürümeyi bıraktı. Rand’ın Güç’le çağırdığı kürenin parıltısı yüzünü aydınlatıyordu. Rand’ın kampının yanındaki kampı, alandaki diğer hepsi kadar büyüktü. Rand, Perrin’in bu kadar büyük bir ordu toplayabilmesine –hem de aralarında Beyazcüppeler olan bir ordu– hâlâ şaşıyordu. Rand’ın göz ve kulakları Perrin’in kampındaki herkesin ona sadık göründüğünü raporlamıştı. Yanındaki Bilgeler ve Aes Sedailer bile Perrin ne derse onu yapmaya eğilimliydi.

Rüzgar ve gökyüzü kadar kesin, Perrin bir kral olmuştu. Rand’dan farklı bir türden kral – halkının arasında yaşayan, halkının kralı. Rand aynı yolu seçemezdi. Perrin bir insan olabilirdi. Rand’ın, en azından bir süreliğine daha, daha fazlası olması gerekiyordu. Onun bir simge, herkesin güvenebileceği bir güç olması gerekiyordu.

Bu korkunç ölçüde yorucu bir şeydi. Hepsi fiziksel yorgunluk değildi, daha derin bir şeydi. İnsanların ihtiyaç duyduğu şey olmak onu tüketiyor, bir ırmağın bir dağ yamacını yontması gibi bitiriyordu. Sonunda hep ırmak kazanırdı.

“Bu konuda seni destekleyeceğim Rand,” dedi Perrin. “Ama işi kavgaya vardırmayacağına dair söz vermeni istiyorum. Elayne’le savaşmam. Aes Sedailere karşı çıkmak daha da kötü olur. Didişmeyi göze alamayız.”

“Çatışma olmayacak.”

“Söz ver bana.” Perrin’in yüzü o kadar sertleşti ki, kayaları parçalayabilirdi. “Söz ver Rand.”

“Söz veriyorum dostum. Son Savaş’a birlik halinde gireceğiz.”

“Tamam o zaman.” Perrin nöbetçilere başını sallayarak kampına yürüdü. İkisi de İki Nehirli’ydi – Reed Soalen ve Kert Wagoner. Perrin’e selam verdiler ve sonra Rand’a bakarak beceriksizce eğildiler.

Reed ve Kert. Rand ikisini de tanıyordu –Işık, çocukken ikisine de hayrandı– ama Rand tanıdığı insanların ona bir yabancıymış gibi davranmasına alışmıştı. Yenidendoğan Ejder’in abasının sırtında ağırlaştığını hissetti.

“Lord Ejder,” dedi Kert. “Biz… demek istediğim…” Yutkundu ve gökyüzüne baktı. Rand’ın varlığına rağmen bulutlar tepelerinde toplanıyor gibiydi. “İşler kötü görünüyor, değil mi?”

“Fırtınalar hep kötüdür Kert,” dedi Rand. “Ama İki Nehir onlardan sağlam çıkar. Bu sefer de sağlam çıkacak.”

“Ama…” dedi Kert yine. “Kötü görünüyor. Işık beni kavursun, kötü görünüyor.”

“Çark ne dilerse o olacak,” dedi Rand, kuzeye bakarak. “Huzur, Kert, Reed,” dedi Rand usulca. “Kehanetlerin hemen hepsi yerine geldi. Bu gün öngörülmüştü, geçeceğimiz sınavlar biliniyordu. Habersiz yürümüyoruz bu yolda.”

Onlara kazanacaklarını ya da hayatta kalacaklarını vaat etmemişti, ama her iki adam da sırtlarını dikleştirdiler ve gülümseyerek başlarını salladılar. İnsanlar bir plan olduğunu bilmekten hoşlanırdı. Birinin her şeye hakim olduğunu bilmek, Rand’ın onlara sunduğu en büyük teselli olabilirdi.

“Sorularınızla Lord Ejder’i rahatsız ettiğiniz yeter,” dedi Perrin. “Burayı iyi korumaya bakın – uyumak yok Kert, zar atmak da yok.”

Perrin ile Rand kampa girerken iki adam yine selam verdiler. Burada, Meydan’daki diğer kamplara göre daha fazla neşe vardı. Kamp ateşleri daha parlak, kahkahalar biraz daha yüksekti. Bir şekilde, İki Nehirliler memleketlerini yanlarında getirmeyi başarmış gibiydiler.

“Onlara iyi önderlik ediyorsun,” dedi Rand usulca, gecenin içindekilere başını sallayarak selam veren Perrin’e yanaşarak.

“Ne yapacaklarını söylemem için bana ihtiyaç duymamaları gerekir, işte o kadar. “Ama bir haberci koşarak kampa girince Perrin hemen kontrolü ele aldı. Sıska delikanlıya adıyla seslendi ve oğlanın kızarmış yüzünü ve titrek bacaklarını fark edince –oğlan Rand’dan korkuyordu– Perrin onu kenara çekti ve usulca ama kararlılıkla konuştu.

Perrin delikanlıyı Leydi Faile’i bulmaya yolladı, sonra Rand’a yaklaştı. “Rand’la yine konuşmam lazım.”

“Zaten Rand’la…”

“Gerçek Rand’a ihtiyacım var, Aes Sedai gibi konuşmayı öğrenmiş olan adamla değil.”

Rand içini çekti. “Bu gerçekten benim Perrin,” diye itiraz etti. “Çağlardır olmadığım kadar benim.”

“Evet, pekala, sen duygularını maskelerken seninle konuşmaktan hoşlanmıyorum.”

Bir grup İki Nehirli selam vererek geçti. Rand onları görünce ve bir daha asla onlardan biri olamayacağını fark edince içi aniden buz kesti. İki Nehirlilerin karşısında, başka herkesten daha zordu. Ama Perrin’in hatırı için biraz… gevşedi.

“Ee, ne var?” diye sordu. “Haberci ne dedi?”

“Endişelenmekte haklıymışsın,” dedi Perrin. “Rand, Caemlyn düştü. Trolloc istilasına uğradı.”

Rand yüzünün sertleştiğini hissetti.

“Şaşırmadın,” dedi Perrin. “Endişelendin, ama şaşırmadın.”

“Hayır, şaşırmadım,” diye itiraf etti Rand. “Güneye saldıracaklarını düşünmüştüm – orada Trolloc görüldüğünü duydum ve Demandred’in işi olduğundan yarı yarıya eminim. Bir ordusu olmadan asla rahat edememiştir. Ama Caemlyn… evet, akıllıca bir darbe. Dikkatimizi dağıtmaya çalışacaklarını söylemiştim sana. Eğer Andor’u koparıp alabilirlerse, ittifakım sarsılır.”

Perrin, Elayne’in Egwene’in hemen yanı başındaki kampına baktı. “Ama Elayne kaçıp gitse senin için iyi olmaz mı? Bu yüzleşmede o karşında.”

“Bu işte karşı taraf yok Perrin. Bir taraf var; yalnızca o tarafın nasıl ilerleyeceği konusunda anlaşmazlık var. Elayne burada kalıp bu toplantının bir parçası olmazsa, başarmaya çalıştığım her şeyi bozar. O muhtemelen tüm hükümdarlar arasında en güçlü olanı.”

Rand bağ aracılığıyla onu hissedebiliyordu elbette. Ondan gelen korkuyu hissedince, bu haberi aldığını anlamıştı. Yanına gitmeli miydi? Belki Min’i gönderebilirdi. Min kalkmış, onu bıraktığı çadırdan uzaklaşıyordu. Ve…

Gözlerini kırpıştırdı. Aviendha. Buradaydı, Merrilor’da. Daha birkaç dakika önce burada değildi, değil mi? Perrin ona baktı, ama Rand yüzündeki şok ifadesini silmeye zahmet etmedi.

“Elayne’in gitmesine izin veremeyiz,” dedi Rand.

“Elayne’in anayurdunu korumak için bile olsa mı?” diye sordu Perrin inanmazlıkla.

“Trolloclar Caemlyn’i çoktan ele geçirmişse, Elayne’in anlamlı bir şey yapabilmesi için çok geç. Elayne’in güçleri tahliye işlemine odaklanır. Bunun için onun orada olmasına gerek yok, ama burada olması şart. Yarın sabah.”

Onun kalmasını nasıl sağlayacaktı? Elayne ne yapacağının söylenmesinden hoşlanmazdı –hiçbir kadın hoşlanmazdı– ama eğer Rand ima ederse…

“Rand,” dedi Perrin, “Asha’manları göndersek? Hepsini birden? Caemlyn’de direnmeyi başarabiliriz.”

“Hayır,” dedi Rand, bu yanıtı vermek içini yaksa da. “Perrin, eğer şehir gerçekten istila edilmişse –emin olmak için kapıyollarla adam göndereceğim– orayı kaybettik demektir. O duvarları geri almak çok fazla çaba gerektirir, en azından şu anda. Bu koalisyonun, ben birliği sağlamadan dağılmasına izin veremeyiz. Birlik bizi koruyacak. Her birimiz kendi memleketimizdeki yangınları söndürmek için koşup gidersek, bu savaşı kaybederiz. Bu saldırının amacı da o.”

“Bu mümkün, sanırım…” dedi Perrin, çekicini elleyerek.

“Saldırı Elayne’in sinirlerini bozabilir, harekete geçmeye daha hevesli olmasına sebep olabilir,” dedi Rand, bir düzine ayrı eylem planını degerlendirerek. “Belki de bu onun daha zayıf hissetmesine ve planımı kabul etmesine yol açar. Belki de iyi bir şeydir.”