Çatışmaya bir başka yönlendirici katıldı ve çılgın gibi örgü fırlatmaya başladı. Amys gelmişti. Neyse ki, Graendal yerini belli etmiş olan Aviendha yerine ona odaklandı.
Bu iyiydi, çünkü Aviendha biraz önce öldürdüğü adama bakıyordu; Graendal’ın İçtepi kullanarak kendine köle ettiği bir adama. Aviendha’ya tanıdık gelen bir adama.
Dehşet içinde, titreyerek eğildi ve peçeyi sıyırdı.
Rhuarc’tı.
“Ben gidiyorum,” dedi Mishraile, saldıran Shara süvarilerinin sırtlarına kaş çatarak. Yayla’nın batı tarafında, Shara ordusunun sol kanadını uzağın– daydılar. “Lanet Boru kahramanlarıyla savaşacağımızı söylemedi kimse.”
“Bu Son Savaş evlat,” dedi Alviarin alayla. Son zamanlarda hepsine ‘evlat’ demeye başlamıştı. Mishraile kadını boğabilirdi. M’Hael onun Nensen’le bağ kurmasına neden izin vermişti? Neden başlarına bir kadın atamıştı?
Küçük bir grup halinde duruyorlardı: Alviarin, Mishraile, Nensen, Kaslı, Rianna, Donalo ve onunla aynı zamanda Döndürülmüş olan Ayako. Mishraile fiziksel çatışmalar hakkında çok şey bilmiyordu. O insan öldürürken, tüm gözlerden uzakta, karanlık bir yere sapmalarını beklerdi. Bu açık hava savaşı, bunca kargaşa, sırtına bıçak dayanmış gibi hissetmesine sebep oluyordu.
“İşte,” dedi Alviarin Nensen’e, bir ışık çakmasını göstererek. Savaş meydanındaki kapıyollarda ejder patlamaları duyulmuştu yine. “Sanırım platonun ortasından geliyor. Kapıyol açın ve oraya gidin.”
“Biz asla…” diye başladı Mishraile.
“Gidin!” dedi Alviarin, yüzü öfkeden kızararak.
Nensen kadının dediğini yapmak üzere yerinden fırladı. Emirlere itaat etmekten, kontrolün birinde olduğunu hissetmekten hoşlanırdı.
O kadını öldürmem gerek, diye düşündü Mishraile. Nensen’i de. Çok fazla savaş deneyimi olmamasına rağmen, Mishraile bu savaşın kolay geçmeyeceğini görebiliyordu. Seanchanların dönüşü, Demandred’in ölümü, Trollocların amaçsızca sağa sola saldırmaları… Evet, Gölge hâlâ sayıca üstündü, ama savaşta onun arzuladığı kadar baskın değildi. Hayatta öğrendiği ilk kural, kaybetme şansının eşit olduğu bir adamla kavgaya girmemekti.
Altısı kapıyoldan geçti ve platonun ortasına geldi. Ejderler yeri kavurmuştu. Yönlendiriciler, yükselen tuhaf sise karışması için duman üretiyorlardı. Burada neler olup bittiğini anlamak zordu. Yerde, ejderlerin açtığı delikler vardı. Çevreye cesetler… eh, ceset parçaları saçılmıştı. Havada tuhaf bir koku vardı. Gün doğmuştu, ama bulutlardan pek az ışık sızıyordu.
Yukarıdan, Seanchanların getirdiği tuhaf uçan yaratıkların feryatları geliyordu. Mishraile ürperdi Işık. Düşmanlarının tepene okçular yerleştirdiğini bilerek, çatısız bir evde dikilmek gibiydi. Bir Ateş örgüsüyle yaratıklardan birini vurdu. Hayvanın kanatlarını kısıp döne döne düşmesini zevkle izledi.
Ama bu şekilde saldırarak yerini belli etmişti. Gerçekten de diğer Dehşetlordlarını öldürüp kaçması gerekiyordu. Onun kazanan tarafta olması gerekiyordu!
“İş başına,” dedi Alviarin. “Dediğimi yapın. Ejderlerin ateş etmesi için kapıyolu açan adamlar var, bu yüzden kapıyollarının nerede olduğunu belirleyeceğiz ve Donalo kalıntıları okuyacak.”
Adamları çevreye yayılarak yeri incelediler ve kapıyol açılmış bir yer bulmaya çalıştılar. Huzursuz edecek kadar yakında savaşan insanlar vardı – Sharalılar ve kurt bayraklı adamlar. Eğer bu tarafa gelirlerse…
Donalo, Mishraile’nin peşine takılarak aramaya başladı. Güç tutmuşlardı ve hızlı hareket ediyorlardı. Donalo, kır sakalları sivri bitecek şekilde biçimlendirilmiş, kare yüzlü bir Tearlıydı.
“Demandred öldüğünde,” diye fısıldadı Donalo, “bütün bunların en baştan beri bir tuzak olduğunu düşündüm. Bizi tuzağa düşürdüler.”
Mishraile başını salladı. Belki Donalo’yla ittifak kurabilirdi. Birlikte kaçarlardı. Sonra Donalo’yu da öldürmesi gerekirdi elbette. Mishraile, yaptıklarını Yüce Efendi’ye raporlayacak tanık bırakmak istemiyordu.
Donalo’ya güvenemezdi zaten. Adam sırf Myrddraallerin zorlamasıyla katılmıştı aralarına. Bir insan bu kadar çabuk taraf değiştiriyorsa, bir daha değiştirmemesi için sebep yoktu. Dahası, Mishraile Donalı ve Döndürülmüş diğerlerine bakarken bir tuhaf hissediyordu. O adamların içlerinde, derinliklerde, doğal olmayan bir şey vardı sanki, dünyayı izleyerek av arayan bir şey.
“Buradan gitmemiz lazım,” diye fısıldadı Mishraile. “Şu anda burada savaşmak tam bir budala…” Dumanların içinde birine rastlayınca sustu.
Kızıl-altın saçları olan, uzun boylu bir adam. Kesiklerle kaplı, giysileri yanıp kararmış, tanıdık bir adam. Mishraile’nin ağzı açık kaldı. Donalo bir küfür savurdu. Yenidendoğan Ejder onları gördü, irkildi ve sonra platoda geri kaçtı. Mishraile saldırmayı akıl ettiğinde, al’Thor kendine bir kapıyol açmış ve kaçmıştı bile.
Yer şiddetle sarsıldı ve toprak yer yer yarıldı. Doğu yamacının bir kısmı, aşağıdaki Trollocların üzerine yıkıldı. Bu mekân gittikçe daha dengesiz oluyordu. Gitmek için bir sebep daha.
“O adam kahrolası Yenidendoğan Ejder’di!” dedi Donalo. “Alviarin! Lanet Yenidendoğan Ejder savaş meydanında! ”
“Ne saçmalıyor bu?” diye sordu Alviarin, diğerlerine yaklaşarak.
“Rand al’Thor buradaydı,” dedi Mishraile, sersemliğini üzerinden atamayarak. “Kan ve lanet küller Donalo. Haklıydın! Demandred ancak bu yüzden ölmüş olabilir.”
“Ejder’in bu savaş meydanında bir yerde olduğunu söyleyip duruyordu zaten,” dedi Kaslı.
Donalo, havadaki bir şeyi incelermiş gibi, başını yana eğerek öne çıktı. “Kaçmak için tam olarak nereye kapıyol açtığını gördüm. Tam buradaydı. Burada… Evet! Yankıyı hissedebiliyorum. Nereye gittiğini biliyorum.”
“O Demandred’i yendi,” dedi Alviarin, kuşkuyla kollarını kavuşturarak. “Onunla savaşabilir miyiz?”
“Bitkin görünüyordu,” dedi Mishraile. “Bitkinden de öte. Bizi gördüğünde paniğe kapıldı. Demandred’le savaşmışsa, bu onu tüketmiş olmalı.”
Alviarin, al’Thor’un yok olduğu yerde, havayı inceledi. Mishraile kadının düşüncelerini görebiliyordu neredeyse. Yenidendoğan Ejder’i öldürürlerse, Seçilmiş olarak terfi ettirilen tek Dehşetlordu M’Hael olmayabilirdi. Yüce Efendi, al’Thor’u öldüren kişiye minnettar olurdu. Hem de çok minnettar.
“Buldum!” diye bağırdı Donalo, kapıyol açarak.
“Onunla savaşmak için bir halkaya ihtiyacım olacak,” dedi Alviarin. Sonra duraksadı. “Ama yalnızca Rianna ile Nensen’i kullanacağım. Hepimiz aynı halkaya katılırsak, yeterince esnek olamayız korkarım.”
Mishraile hıhlayarak gücünü topladı ve açıklıktan öteye atladı. Alviarin, halkaya erkeklerden birinin önderlik etmesini ve Ejder’i öldürme şerefini ondan çalmasını istemediğini ima etmişti. Eh, Mishraile görecekti bakalım.
Savaş meydanından, tanımadığı bir açıklığa adım attı. Buradaki ağaçlar Yüce Efendi’nin dokunuşundan, diğer yerdekiler kadar çok etkilenmemiş görünüyordu. Nedendi o? Eh, yukarıda aynı karanlık gökyüzü gürlüyordu ve bölge o kadar karanlıktı ki, görmek için bir ışık küresi örmesi gerekti.
Al’Thor yakındaki bir ağaç kütüğünde dinleniyordu. Başını kaldırdı, Mishraile’yi gördü ve bağırarak kaçtı. Mishraile peşinden bir ateş topu fırlattı ve al’Thor’un arkasından koştu, ama al’Thor ateş topunu bir örgüyle kesmeyi başardı.