Выбрать главу

Perrin, Katil’le savaşında kendini tutmuyordu.

Kurtla adamı ayırmaya çalışmıyordu. Sonunda her şeyi salıvermişti, Katil’e duyduğu öfkenin her zerresini, ailesinin ölümü karşısında duyduğu acının tamamını – aylardır fark edilmeden içinde büyüyen tüm baskıları.

Salıverdi. Işık, bırakıverdi. Beyazcüppeleri öldürdüğü o korkunç gece yaptığı gibi. O zamandan bu yana, kendisini ve duygularını sıkı kontrol altına almıştı. Tıpkı Luhhan Usta’nın dediği gibi.

Şimdi, bu donmuş anda, görebiliyordu. Hep birilerini incitmekten korkan nazik Perrin. Kendini kontrol etmeyi öğrenmiş bir demirci. Asla tüm gücüyle vuracak kadar serbest bırakmamıştı kendini.

Bugün kurdun tasmasını çıkarmıştı. Zaten o tasma oraya ait değildi.

Fırtına öfkesine uyum sağladı. Perrin onu tutmaya çalışmadı. Neden tutacaktı ki? Duygularına tamamen uyuyordu. Çekicinin vuruşu gök gürültüsü gibiydi, çakmak çakmak gözleri şimşekler gibiydi. Kurtlar rüzgarla birlikte uluyorlardı.

Katil mücadele etmeye çalıştı. Atladı, sekti, bıçağını savurdu. Her seferinde Perrin oradaydı. Kurt gibi atılıyor, insan gibi silah sallıyor, Katil’i bora gibi hırpalıyordu. Katil’in gözlerinde yabani bir ifade vardı. Kalkan yapıp Perrin’le arasına oturtmaya çalıştı.

Perrin saldırdı. Artık düşünmeden, sırf içgüdüyle hareket ediyordu. Perrin kükreyerek çekicini kalkana tekrar tekrar indirdi. Katil’i önüne katıp sürükledi. İnatçı bir demir parçası gibi kalkanı dövdü. Öfkeyle, gazapla vurdu, vurdu.

Son darbesi Katil’i geri fırlattı ve adamın ellerindeki kalkanın otuz metre havaya uçup gitmesine sebep oldu. Katil vadi zeminine düştü ve nefes nefese yuvarlandı. Savaş meydanının ortasında durdu. Çevresinde gölgeli şekiller yükseliyor, gerçek dünyada savaşırken ölüyordu. Katil panik içinde Perrin’e baktı ve sonra gözden kayboldu.

Perrin onun peşinden uyanık dünyaya geçti. Savaşın ortasında belirdi. Aieller vahşi bir savaşta, Trolloclarla savaşıyordu. Rüzgarlar bu tarafta şaşırtıcı ölçüde güçlüydü ve çarpık bir parmak gibi gökyüzüne yükselen Shayol Ghul’ün üzerinde kara bulutlar dönüyordu.

Yakında, Aieller onu fark etmedi bile. Savaş meydanının her yerine insan ve Trolloc cesetleri yığılmıştı ve mekân ölüm kokuyordu. Eskiden burada yer tozluydu, ama şimdi ölenlerin kanıyla çamura dönmüştü.

Katil hırlayarak, uzun bıçağını savurarak yakındaki Aiel grubunu itip geçiyordu. Arkasına dönüp bakmadı – Perrin’in peşinden uyanık dünyaya geldiğinin farkında değil gibiydi.

Yamaçtaki gümüşsü sisin içinden yeni bir Gölgedölü dalgası çıktı. Derileri delik deşik ve tuhaf görünüyordu. Gözleri süt beyazıydı. Perrin onları görmezden geldi ve Katil’in peşinden koştu.

Genç Boğa! Kurtlar. Gölgekardeşler burada! Savaşıyoruz!

Karanlıktazılar. Kurtlar tüm Gölgedöllerinden nefret ederdi; bir Myrddraali indirirken koca bir sürü ölebilirdi. Ama Karanlıktazılardan korkuyorlardı.

Perrin yaratıkları görmek için çevresine bakındı. Sıradan insanlar, salyaları ölüm saçan Karanlıktazılarla savaşamazdı. Yakında, at büyüklüğünde siyah kurtların önünde insan güçleri bozguna uğradı. Vahşi Av.

Işık! O Karanlıktazılar devasaydı. Düzinelerce siyah, yozlaşmış kurt savunma hatlarını aştı, Tear ve Doman askerlerini bez bebek gibi iki yana fırlattı. Kurtlar Karanlıktazılara saldırdı, ama boşuna. Kurtlar haykırarak, uluyarak öldüler.

Perrin onların ölüm feryatlarıyla birlikte sesini yükseltti, perişan bir öfke narası attı. O anda elinden bir şey gelmiyordu. İçgüdüleri ve tutkuları onu güdüyordu. Katil’i yenmek zorundaydı. Perrin Katil’i durduramazsa, adam Düş Dünyası’na geçer, Rand’ı öldürürdü.

Perrin döndü ve savaşan orduların arasından koşarak uzaktaki şekli kovaladı. Perrin’in dikkati dağıldığında Katil arayı açmıştı, ama biraz yavaşlamıştı da. Perrin’in Düşler Dünyası’ndan çıktığının farkında değildi henüz.

İleride, Katil durdu ve savaş meydanına göz gezdirdi. Arkasına baktı ve Perrin’i gördü – sonra gözleri irileşti. Perrin şamatanın üzerinden sözlerini duyamıyordu, ama Katil’in dudaklarını okuyabiliyordu: “Hayır. Hayır, olamaz.”

Evet, diye düşündü Perrin. Nereye kaçarsan kaç seni takip edebiliyorum artık. Bu bir av. Sonunda, av sensin.

Katil kayboldu ve Perrin onun peşinden kurt düşüne sekti. Çevresinde savaşan insanlar tozda desenlere dönüştüler; patlıyor, yeniden oluşuyorlardı. Katil onu görünce korkuyla bağırdı ve sonra yine uyanık dünyaya geçti.

Perrin de aynısını yaptı. Katil’in izinin kokusunu alabiliyordu. Yerle kayganlaşmış, panik dolu bir koku. Düşe, sonra yine uyanık dünyaya. Düşte, Perrin dört ayak üzerinde, Genç Boğa olarak koşuyordu. Uyanık dünyada, çekicini kaldırarak koşan Perrin’di.

Göz kırpar kadar hızlı, iki dünya arasında gidip gelerek Katil i kovaladı. Savaşanlara denk geldiğinde kurt düşüne sıçrıyor, kum ve tozdan oluşan şekilleri yarıp geçiyor, sonra yine iz peşinde, uyanık dünyaya geçiyordu. Sekmeler o kadar sıklaşmıştı ki, her yürek atımında iki dünya geçiyordu.

Güm. Perrin çekicini kaldırdı ve ileride koşan şeklin peşinden, küçük bir sırtı aştı.

Güm. Genç Boğa uluyarak sürüyü çağırdı.

Güm. Perrin çok yakındaydı. Yalnızca birkaç adım geride. Katil’in kokusu ekşiydi.

Güm. Genç Boğa’nın çevresinde kurtların ruhları belirdi ve avın susuzluğuyla uludular. Hiçbir av bunu Katil kadar hak etmemişti. Hiçbir av sürülere bu kadar zarar vermemişti. Hiçbir insandan bu kadar korkulmamıştı.

Güm. Katil sendeledi. Dönerek düştü ve içgüdüyle, kendini kurt düşüne yolladı.

Güm. Perrin, üzerine sıçrayan kurt deseni damgalanmış Mah’alleinir’i savurdu. Yükselen’i.

Güm. Genç Boğa kardeşlerinin katilinin gırtlağına atladı. Katil kaçtı.

Çekiç hedefini buldu.

Bu mekânda, bu anda bir şey, Perrin’le Katil’i iki dünya arasında kesintisiz bir gidiş geliş döngüsüne soktu. İleri geri, ileri geri, an ve düşünce çakmaları. İleri geri. İleri geri.

Çevrelerinde insanlar ölüyordu. Bazıları tozdan, bazıları etten kemikten. Dünyaları ve başka dünyaların gölgeleri. Tuhaf giysiler ve zırhlar içinde, her boy ve şekilden yaratıkla savaşan insanlar. Aieller Seanchan oluyor, sonra ikisi arasında, mızraklı ve açık renk gözlü, ama canavarsı böceklere benzeyen miğferler takmış bir şeye dönüşüyordu.

Bütün bu anlarda, bütün bu mekânlarda, Perrin’in çekici iniyor, Genç Boğa’nın dişleri Katil’in boğazını kavrıyordu. Ağzında Katil’in kanının tuzlu sıcaklığını hissetti. Çekicin çarpıp titreşmesini hissetti, kemiklerin kırıldığını duydu. Dünyalar şimşek gibi çakıp çakıp geçiyordu.

Her şey çatırdadı, sarsıldı, sonra dağıldı.

Perrin, Thakan’dar vadisinin kayalıklarının üzerinde duruyordu ve Katil’in kafası kırılmış cesedi önünde yatıyordu. Perrin, avın heyecanıyla nefes nefeşeydi. Her şey bitmişti.

Döndü ve Aiellerce kuşatılmış olduğunu görünce şaşırdı. Kaşlarını çattı. “Siz ne yapıyorsunuz?”

Kızlardan biri güldü. “Büyük bir dansa koşuyormuş gibi görünüyordun Perrin Aybara. İnsan savaş meydanında senin gibi savaşçıları tanıyıp takip etmeyi öğreniyor. Genellikle en çok onlar eğleniyor.”

Perrin haşin bir gülümsemeyle savaş meydanını inceledi. Onun tarafı için iyi gitmiyordu. Karanlıktazılar amansız bir çılgınlıkla savunucuları paralıyordu. Rand’a giden yol tamamen korunaksızdı.