Выбрать главу

Rand neden bu tür kusurları olan bir silaha ihtiyaç duysundu? Kehanetler neden ondan bahsetsindi? Gerçek Güç için bir sa’angreal. Neden bu tür bir şeye ihtiyaç duyacaktı?

Yanıt basitti.

“Şimdi!” diye bağırdı Rand.

Moridin silahı Rand’a karşı kullanmaya çalışırken, Nynaeve ve Moiraine aynı anda yönlendirerek, Callandor’daki kusuru kullandılar. Tünelde rüzgar savruldu. Yer sarsıldı ve gözleri faltaşı gibi açılan Moridin haykırdı.

Onu kontrol altına aldılar. Callandor kusurluydu. Onu kullanan her adamın kadınlarla bağ kurması, onların kontrolü altına girmesi gerekiyordu. Bir tuzak… Rand bu tuzağı Moridin’e kurmuştu.

“Bağ kurun!” diye emretti Rand.

Ona akıttılar. Gücü.

Kadınların saidarını.

Moridin’in Gerçek Güç’ünü.

Rand’ın saidinini.

Moridin’in burada Gerçek Güç yönlendirmesi hepsini yok edebilirdi, ama onu saidin ve saidarla sınırladılar ve sonra üçünü birden Karanlık Varlık’a yönelttiler.

Rand orada karanlığı deldi. Hem ışık hem de karanlık için bir kanal oluşturdu ve Karanlık Varlık’ın özünü kendi üzerine akıttı.

Rand ötedeki Karanlık Varlık’ı, onun muazzamlığını hissetti. Uzam, kütle, zaman… Rand şu anda bunların neden anlamsız olduğunu kavradı.

Yenidendoğan Ejder –üç Güç içinden akarken, kanı böğründen sızarken– bağırdı ve güçten oluşan elini uzatıp, ırmağın dibindeki ganimete uzanan bir adam gibi, Çukur’un içindeki Karanlık Varlık’ı kavradı.

Karanlık Varlık gerilemeye çalıştı, ama Rand’ın pençesi Gerçek Güç’le kaplanmıştı. Düşman Saidini bir daha lekeleyemeyecekti. Karanlık Varlık, Gerçek Güç’ü Moridin’den geri almaya çalıştı, ama kanal kesilemeyecek kadar özgürce ve kuvvetle akıyordu. Shai’tan’ın bile kesemeyeceği kadar güçlü.

Böylece Rand, Karanlık Varlık’ın kendi özünü, tüm gücüyle kullandı. Karanlık Varlık’ı, bir şahinin pençesindeki güvercin gibi sıkıca kavradı.

Ve bir ışık patlaması içinde kayboldu.

48

PARLAK BİR MIZRAK

Elayne atını ölü Trolloc yığınlarının arasından geçiriyordu. Günü kazanmışlardı. Ayakta durabilen herkesi, ölüler arasında canlı aramaya yollamıştı.

Ne kadar çok ölü vardı. Yüz binlerce insan ve Trolloc, Merrilor’un her yanında, yığınlar halinde yatıyordu. Irmak kıyıları mezbahaya, bataklıklar toplu mezarlara dönmüş, yüzeyinde cesetler yüzüyordu. İleride, ırmağın karşı kıyısında, Yaylalar homurdanıp gürlüyordu. Elayne insanları oradan uzaklaştırmıştı. Atının sırtında oturmakta güçlük çekiyordu.

Tüm plato kendi içine çökerek ölüleri gömdü. Elayne uyuşuk bir hisle, yerin sarsıntısını hissederek izledi. O…

Işık.

Rand’ın içindeki güç kabarmasını hissederek doğrulup oturdu. Dikkati Yayla’dan ona döndü. Yüce bir güç hissi; kontrol ve hakimiyet hissinin güzelliği. Kuzeyde, uzakta, o kadar parlak bir ışık fışkırdı ki, Elayne’in nefesi kesildi.

Son gelmişti.

Kıyamet Çukuru’ndan güneş kadar parlak bir ışık fışkırırken, Thom koluyla gözlerini perdeleyerek geri geri sendeledi. Moiraine!

“Işık,” diye fısıldadı Thom.

Işıktı gerçekten, Shayol Ghul dağının zirvesinden fışkırmıştı. Parlak ışık dağın tepesini eritip doğrudan gökyüzüne fırlamıştı.

Min, elini göğsüne götürerek, örtülerini değiştirdiği yaralı sıralarından uzaklaştı.

Rand, diye düşündü, onun acı dolu kararlılığını hissederek. Kuzeyde, uzakta, havaya bir ışık yükseldi. O kadar parlaktı ki, onca mesafeden Merrilor Meydanı’nı aydınlatıyordu. Yardımcılar ve yaralılar gözlerini kırpıştırarak ayağa kalktılar ve yüzlerini gölgelediler.

O ışık, semaya yükselen o parlak mızrak, bulutları kavurdu ve gökyüzünü açtı.

Aviendha ışığa karşı gözlerini kırpıştırdı ve Rand’dan kaynaklandığını anladı.

Işık onu karanlığın eşiğinden geri çekti, içini sıcaklıkla doldurdu. Rand kazanıyordu. Rand kazanıyordu. Öylesine güçlüydü ki. Aviendha ondaki gerçek savaşçıyı şimdi görebiliyordu.

Yakında, Graendal donuk bakışlarla dizleri üzerinde doğruldu. Dağılan kapıyol patladı, ama son seferdeki kadar güçlü bir patlama değildi. Graendal tam İçtepi örmeye çalışırken, örgüler ve Tek Güç etrafa saçıldı.

Terkedilmiş, Aviendha’ya döndü ve yüzüne hayranlık dolu bir ifade oturdu. Aviendha’ya tapınırmış gibi eğildi.

Patlamadan kaynaklandığını fark etti Aviendha, uyuşmuş bir halde. İçtepi örgüsüne bir şey yapmıştı. Aviendha o patlamanın onu öldürmesini beklemişti. Ama başka bir şey olmuştu.

“Lütfen, ey ihtişamlı varlık,” dedi Graendal. “Ne dilersen dile benden. Sana hizmet etmeme izin ver!”

Aviendha, Rand’ın olduğu yerdeki ışığa baktı ve nefesini tuttu.

Logain kollarında belki iki yaşlarında bir çocukla harabelerden çıktı. Çocuğun gözyaşları içindeki annesi onu Logain’in ellerinden aldı. “Teşekkür ederim. Işık seni kutsasın Asha’man. Işık seni kutsasın.

Logain insanların arasında sallanarak durdu. Hava yanık et ve ölü Trolloc kokuyordu. “Yayla gitti mi?”

“Gitti,” dedi Androl gönülsüzce, yanından. “Depremler yıktı onu.”

Logain içini çekti. Ganimet… kaybolmuştu o zaman? Onu kazıp çıkarabilir miydi acaba?

Ben aptalın tekiyim, diye düşündü. Onca kudreti ne için bırakmıştı? Bu mültecileri kurtarmak için mi? Onu, kimliği yüzünden küçümseyecek, ondan nefret edecek insanlar için mi? O insanlar…

… o insanlar şimdi ona hayranlıkla bakıyordu.

Logain kaşlarını çattı. Bunlar sıradan insanlardı, yönlendirebilen erkeklere alışık Kara Kuleliler gibi değillerdi. O anda, aralarındaki farkı anlayamazdı.

İnsanlar, kurtuldukları için ağlayarak Asha’manların çevresine toplanırken Logain hayretler içinde izledi. Yaşlı adamlar Asha’manların ellerini iki ellerine almış, duygu dolu seslerle onlara övgüler yağdırıyorlardı.

Yakında, genç biri Logain’e hayranlıkla bakıyordu. Bir düzine genç. Işık, yüz genç. Gözlerinde korku yoktu.

“Teşekkür ederim,” dedi genç anne yine. “Teşekkür ederim.”

“Kara Kule korur,” dedi Logain kendi sesini. “Daima.”

“Yaşı geldiğinde sınanması için onu size yollayacağım,” diye söz verdi kadın, oğluna sarılarak. “Yetisi varsa size katılmasını isterim.”

Yeti. Lanet değil. Yeti.

Işık onları sarmalamıştı.

Logain durdu. Kuzeydeki o ışık. .. arındırma sırasında hissettiğinden de kuvvetli bir yönlendirmeydi. Öylesine kudretli.

“Oluyor,” dedi Gabrelle, ona yaklaşarak.

Logain kemerine uzandı ve kesesinden üç nesne çıkardı. Yansı siyah, yansı beyaz diskler. Yakında, insanlara Şifa ve teselli vermekte olan Asha’manlar duraksadılar.

“Yap şunu,” dedi Gabrelle. “Yap Mühürkıran.”

Logain, eskiden kırılması imkansız olan mühürleri teker teker kırdı ve parçaları yere bıraktı.

49

IŞIK VE GÖLGE

Her şey ölmüştü. Kurt düşünde, Perrin bitkisi ya da toprağı olmayan kayalık bir kıraçta sendeleyerek yürüyordu. Gökyüzü kararmıştı, kara bulutlar bile o hiçlikte yok oluyorlardı. Bir sırtın tepesine tırmandığında, arkasında yerin büyük bir kısmı ufalanıp havaya emildi, bastığı kaya şiddetle sarsıldı.