“Giysileri ıslak değil,” diye fısıldadı Androl.
Pevara, içi ürpererek onun haklı olduğunu fark etti. Öndeki adam, başında geniş siperlikli, sarkık bir şapkayla yürüyordu, ama şapka yağmuru kesmiyor ya da su akıtmıyordu. Adamın eski moda giysilerine hiç yağmur dokunmuyordu. Ve yanındaki kadının elbisesi rüzgarda savrulmuyordu. Pevara şimdi genç adamlardan birinin, bir yük hayvanı çekiyormuş gibi elini arkada tuttuğunu görebiliyordu – ama orada hayvan yoktu.
Pevara ve Androl sessizlik içinde şekillerin geçip gitmesini ve gecenin içinde gözden kaybolmasını izledi. Ölü görüntüleri gittikçe olağanlaşıyordu.
“Bir önerin olduğunu mu söylemiştin?” Androl’ün sesi titriyordu.
“Ben… Evet.” Pevara bakışlarını pencereden zorla kopardı. “Şimdiye dek Taim, Aes Sedailere odaklandı. Kız kardeşlerimin hepsi yakalandı. Ben sonuncuyum.”
“Yem olarak kendini öneriyorsun.”
“Beni yakalamaya geleceklerdir,” dedi Pevara. “Yalnızca zaman meselesi.”
Androl deri kayışı elledi ve ondan memnun olmuş göründü. “Seni gizlice buradan kaçırmalıyız.”
“Öyle mi?” dedi Pevara, kaşlarını kaldırarak. “Kurtarılmaya ihtiyaç duyan genç kız payesine kavuştum, öyle mi? Ne kadar da yiğitsin.”
Androl kızardı. “İstihza? Bir Aes Sedai’den? Bunu duyacağım hiç aklıma gelmezdi.”
Pevara kahkaha attı. “Ah, Işık, Androl. Hakkımızda gerçekten de hiçbir şey bilmiyorsun, değil mi?”
“Doğrusunu söylemek gerekirse hayır. Hayatımın çoğunda türünüzden kaçındım.”
“Eh, doğuştan gelen eğilimlerin düşünülürse, bu belki de akıllıcaydı.”
“Önceden yönlendiremiyordum.”
“Ama şüpheleniyordun. Buraya öğrenmek için geldin.”
“Merak etmiştim,” dedi Androl. “Daha önce denemediğim bir şeydi.” İlginç, diye düşündü Pevara. O zaman seni güden bu mu deri işçisi? Seni rüzgara kapılıp diyar diyar gezmeye sevkeden ne?
“Herhalde,” dedi, “daha önce bir uçurumdan aşağı atlamayı hiç denememişsindir. Daha önce bir şeyi yapmamış olman, onu denemen için her zaman bir sebep olmamalı.”
“Aslında bir uçurumdan aşağı atladım. Pek çok uçurumdan.”
Pevara tek kaşını kaldırarak ona baktı.
“Deniz Halkı yapıyor,” diye açıkladı Androl. “Okyanusa atlıyorlar. Ne kadar cesursan, o kadar yüksek bir uçurum seçiyorsun. Ve yine konuşmanın konusunu değiştirdin Pevara Sedai. Bu konuda epey yeteneklisin.” “Teşekkür ederim.”
“Seni gizlice buradan kaçırmayı önermemin sebebi,” dedi Androl, bir parmağını kaldırarak, “bunun senin savaşın olmaması. Burada ölmemelisin.”
“İşinize karışmasın diye bir Aes Sedai’yi kışkışlamak değil yani?” “Buraya senden yardım istemek için geldim,” dedi Androl. “Senden kurtulmak istemiyorum; seni seve seve kullanırım. Ama burada ölürsen, sana ait olmayan bir savaşta ölmüş olursun. Bu adil değil.”
“Sana bir şeyi açıklayayım Asha’man,” dedi Pevara, ona doğru eğilerek. “Bu benim savaşım. Gölge bu kuleyi ele geçirirse, bunun Son Savaş için anlamı korkunç olur. Senin ve arkadaşlarının sorumluluğunu kabul ettim; o sorumluluktan kolay kolay vazgeçmem.”
“Bizim ‘sorumluluğumuzu’ mu kabul ettin? Bunun anlamı nedir?”
Ah, belki de bunu paylaşmamalıydım. Yine de, müttefik olacaklarsa, belki de bilmesi gerekiyordu.
“Kara Kule’nin rehberliğe ihtiyacı var,” diye açıkladı.
“ Demek bizimle bağ kurmak istemenizin sebebi bu, öyle mi?” diye sordu Androl. “Uslanması gereken asi aygırlarmışız gibi, bizi çitler arasına kapatmak için?”
“Aptal olma. Beyaz Kule’nin deneyiminin değerini kabul ediyorsundur kuşkusuz.”
“Öyle diyeceğimden emin değilim,” dedi Androl. “Deneyimle birlikte, âdetlerini değiştirmeme ve yeni deneyimlerden kaçınma kararlılığı geliyor. Siz Aes Sedailer, hepiniz işlerin öteden beri yapılageldigi gibi yapılmaya devam etmesi gerektiğini varsayıyorsunuz. Eh, Kara Kule size tabi olmayacak. Biz kendi başımızın çaresine bakabiliriz.”
“Şimdiye kadar harika iş çıkardınız, değil mi?”
“Bu haksızlık,” dedi Androl usulca.
“Belki öyle,” diye itiraf etti Pevara. “Özür dilerim.”
“Amaçların beni şaşırtmıyor,” dedi Androl. “Burada yaptığın işi en zayıf asker bile anlamıştı. Kafamdaki soru şuydu: onca kadın varken, Beyaz Kule bizimle bağ kurmak için neden Kızıl Aes Sedaileri yolladı?”
“Bu işe daha uygun kim olabilir? Tüm hayatımızı yönlendirebilen erkeklerle başa çıkmaya adıyoruz.”
“Ajahınızın sonu geldi.”
“Öyle mi?”
“Yönlendirebilen adamları avlamak için varsınız,” dedi Androl. “Onları ehlileştirmek için. Onlardan… kurtulmak için. Eh, Kaynak temizlendi…”
“Hepiniz öyle diyorsunuz.”
“ Gerçekten temizlendi Pevara. Her şey gelir geçer ve Çark döner. Eskiden temizdi, bu yüzden bir gün yine temiz olmak zorundaydı. Ve oldu.”
Ya gölgelere bakış şeklin Androl? Bu temizlik işareti mi? Nalaam’ın bilinmeyen bir dilde mırıldanması? Bu tür şeyleri fark etmediğimizi mi sanıyorsun?
“Bir Ajah olarak iki seçeneğiniz var,” diye devam etti Androl. “Ya bizi avlamaya devam edersiniz –Kaynak’ın temiz olduğuna dair bizim sunduğumuz kanıtı görmezden gelirsiniz– ya da Kızıl Ajah olmaktan vazgeçersiniz.”
“Saçmalık. Tüm Ajahlar içinde, en büyük müttefikiniz Kızıllar olmalı.”
“Bizi yok etmek için varsınız! ”
“Yönlendirebilen erkeklerin kazayla kendilerine ya da çevrelerine zarar vermeyeceğinden emin olmak için varız. Kara Kule’nin de amacının bu olduğunda hemfikir değil misin?”
“Kısmen öyle olabilir. Bana söylenen tek amaç, Yenidendoğan Ejder’in silahları olacağımız, ama iyi adamların doğru düzgün eğitim olmadan kendilerine zarar vermelerini engellemek de önemli.”
“O zaman bu fikir çevresinde birleşebiliriz, değil mi?”
“Buna inanmayı isterim Pevara, ama sen ve senin gibilerin bize nasıl baktığını gördüm. Bizi… temizlenmesi gereken bir leke ya da şişelenmesi gereken zehir olarak görüyorsunuz.”
Pevara başını iki yana salladı. “Eğer söylediğim doğruysa ve Kaynak temizlendiyse, bazı değişiklikler gelecektir Androl. Kızıl Ajah ve Asha’manlar zaman içinde ortak bir amaç çevresinde birlikte büyüyecektir. Ben burada, şu anda seninle çalışmaya gönüllüyüm.”
“Bizi kontrol altına almak için.”
“Size rehberlik etmek için. Lütfen. Güven bana.”
Androl odadaki lambaların ışığı altında Pevara’yı inceledi. Adamın sahiden de samimi bir yüzü vardı. Pevara, aralarında en zayıf kişi olmasına rağmen diğerlerinin neden onu önder kabul ettiğini görebiliyordu. Tuhaf bir tutku ve tevazu karışımına sahipti. Keşke… eh… eh her ne ise, o olmasaydı.
“Keşke sana inanabilseydim,” dedi Androl, bakışlarını kaçırarak. “İtiraf etmek zorundayım, sen diğerlerinden farklısın. Bir Kızıl’a hiç benzemiyorsun.”
“Sandığının aksine, aramızda çok farklı kadınlar olduğunu göreceksin bence,” dedi Pevara. “Bir kadının Kızılları seçmesinin ardında tek bir amaç bulunmaz.”
“Erkeklere yönelik nefret dışında.”
“Sizden nefret etseydik, sizinle bağ kurmak için buralara kadar gelir miydik?” Aslında doğrudan yanıt vermekten kaçınıyordu. Pevara’nın kendisi erkeklerden nefret etmese de, pek çok Kızıl ediyordu – en azından, erkeklere kuşkuyla bakıyorlardı. Pevara bunu değiştirmeyi umuyordu.