Выбрать главу

Hiçbir şey bulamadı. Boşlukta saidin yoktu, hiçbir şey yoktu. Rand duraksadı, sonra gülümsedi ve muazzam bir rahatlama hissetti. Yönlendiremiyordu. Emin olmak için, çekinerek Gerçek Kaynak’a uzandı. Orada da hiçbir şey yoktu.

Thakan’dar’ın yan tarafında, şimdi bitkilerle kaplı hafif bir yokuşa tırmanırken piposuna baktı. Karanlıkta onu bir anlığına inceledi, sonra piponun yanık olduğunu düşündü. Ve pipo yanıktı.

Rand gülümsedi ve güneye döndü. Omzunun üzerinden arkaya baktı. Cenaze ateşinin yanındaki üç kadın da ona dönmüş, doğrudan ona bakıyordu. Yanan cesedin ışığında, başka bir şey seçemese de onları seçebiliyordu.

Acaba hangisi peşimden gelecek, diye düşündü ve sonra daha da geniş gülümsedi. Rand al’Thor, kafan iyice şişti, değil mi? Bir ya da daha fazlasının peşinden geleceğini varsayıyorsun.

Belki hiçbiri gelmezdi. Belki, zamanı geldiğinde, hepsi gelirdi. Rand güldü.

Hangisini seçerdi? Min… ama hayır, Aviendha’yı bırakacak mıydı? Elayne. Hayır. Kahkaha attı. Seçemiyordu. Ona âşık üç kadın vardı ve hangisinin onu takip etmesini istediğini bilemiyordu. Herhangi biri olurdu. Hepsi de olurdu. Işık, adam. Umutsuz vakasın. Üç kadına ümitsizce âşıksın ve bundan kurtuluşun yok.

Atı topuklayarak eşkin kaldırdı ve güneye sürdü. Para dolu bir kesesi, iyi bir atı ve güçlü bir kılıcı vardı. Laman’ın kılıcı, isteyeceğinden de iyi bir kılıç. Kılıç dikkat çekebilirdi. İyi bir çeliği olan, gerçek bir balıkçıl damgalı kılıçtı.

Alivia ona ne kadar para verdiğinin farkında mıydı? Para hakkında çok şey bilmiyordu. Muhtemelen büyük kısmını çalmıştı, bu yüzden Rand yalnızca at hırsızı değildi. Eh, ona para bulmasını söylemişti ve o da bulmuştu. Rand taşıdığı parayla İki Nehir’de koca bir çiftlik satın alabilirdi.

Güneye. Doğu ya da batı da olurdu, ama her şeyden uzakta bir yere gitmek istediğine karar vermişti. İlk önce güneye, sonra belki kıyı boyunca batıya giderdi. Belki bir gemi bulurdu. Dünyada görmediği o kadar çok yer vardı ki. Birkaç savaş yaşamıştı, dev bir Evler Oyunu’na kapılmıştı. Hiç bulaşmak istemediği pek çok şey yaşamıştı. Babasının çiftliğini görmüştü. Ve saraylar. Pek çok saray görmüştü.

Ama dünyanın büyük kısmına rahat rahat bakamamıştı. İşte bu yeni olacak, diye düşündü. Kovalanmadan ya da oraya buraya hükmetmek zorunda kalmadan yolculuk etmek. Birinin odunlarını kesmek karşılığında ahırında uyuyabileceği türden bir yolculuk. Bunu düşündü ve kendini kahkahalar atarken buldu. İmkansız piposunu içerek güneye at sürdü. Ve o bunu yaparken, bir zamanlar lord, Yenidendoğan Ejder, kral, katil, âşık ve dost denmiş adamın çevresinde bir rüzgar doğdu.

Rüzgar serbestçe yükseldi, bulutsuz, açık bir gökyüzünde esti. Henüz gömülmemiş cesetlerin saçıldığı kırık bir arazinin üzerinden geçti. Arazi aynı zamanda kutlamalarla kaplıydı. Rüzgar, sonunda tomurcuklanmaya başlamış ağaçların dallarını gıdıkladı.

Rüzgar kocamış ormanların arasından, ışıl ışıl ovaların üzerinden güneye, keşfedilmemiş topraklara doğru esti. Bu rüzgar son değildi. Zaman Çarkı dönerken sonlar yoktur ve asla olmayacaktır.

Ama bir sondu.

Ve gün geldi, eskiden olduğu gibi ve yine olacağı gibi dünyanın üzerine ağır bir Karanlık çöktü ve o Karanlık insanların yüreklerine bastı, yeşillikler soldu, umut öldü. Ve insanlar Yaratıcı’ya feryat ettiler ve dediler ki, Ey Semavi Işık, Dünyanın Işığı, geçmiş çağlarda olduğu gibi, gelecek çağlarda olacağı gibi, kehanetlerde Vaat Edilmiş olan dağdan doğsun. Sabahın Prensi toprağa şarkı söylesin ki, yeşillikler yeniden büyüsün, vadiler kuzular doğursun. Şafağın Efendisi’nin kolu bizi Karanlık’tan korusun ve adaletin yüce kılıcı bizi savunsun. Ejder atını yine zamanın rüzgarlarında sürsün.

(Charal Drianaan te Calamon Ejder Döngüsü’nden.
Yazarı bilinmiyor, Dördüncü Çağ)

Rüzgar gibi geldi, rüzgar gibi her şeye dokundu ve rüzgar gibi geçti.

(Yenidendoğan Ejder’den
Halan oğlu Arent oğlu Loial
Dördüncü Çağ)
Zaman Çarkı’nın
Son Kitabının Sonu