Выбрать главу

“Savaşı yok ettiğinizi yalnızca varsaymıştınız,” dedi Aviendha burnunu çekerek. “Ama yanıldınız. Cehaletiniz yüzünden zayıf düştünüz.”

“Öyle. Ama bunu değiştirir miydim, bilemiyorum. Pek çok güzel sene vardı. Güzel onyıllar, güzel yüzyıllar. Cennette yaşadığımıza inanıyorduk. Belki de bu düşüşümüz oldu. Hayatlarımızın kusursuz olmasını istedik, bu yüzden kusurları görmezden geldik. İlgi göstermediğimiz sorunlar büyüdü. Delik’i yaratmasaydık savaş kaçınılmaz olabilirdi.” Havluyla kurulandı.

“Rand,” dedi Aviendha, ona yaklaşarak. “Bugün senden bir iyilik isteyeceğim.” Elini onun koluna koydu. Elinin derisi, Mızrağın Kızı olarak geçirdiği günler yüzünden kaba ve nasırlıydı. Aviendha asla Cairhien ve Tear saraylarındaki süt kadar yumuşak hanımefendiler gibi olmayacaktı. Rand onu böyle seviyordu. Elleri, iş bilen birinin elleriydi.

“Nasıl bir iyilik?” diye sordu. “Bugün istediğin hiçbir şeyi reddedebileceğimi sanmıyorum Aviendha.”

“İyiliğin ne olacağından henüz emin değilim.”

“Anlamadım.”

“Anlaman gerekmiyor,” dedi Aviendha. “Kabul edeceğine dair söz vermen de gerekmiyor. İnsan sevgilisine pusu kurmaz, bu yüzden seni önceden uyarmam gerektiğini düşündüm. İsteyeceğim iyilik, planlarını belki büyük ölçüde değiştirmeni gerektirecek, ve bu önemli olacak.”

“Tamam…”

Aviendha, her zamanki kadar gizemli, başını salladı ve giyinmek üzere giysilerini toparlamaya başladı.

Egwene düşünde donmuş bir su sütununun çevresinde yürüyordu. Buz, adeta bir ışık sütunu gibi görünüyordu. Bunun anlamı neydi? Yorumlayamıyordu.

Görüntü değişti ve bir küre buldu. Bir şekilde, onun dünya olduğunu biliyordu. Dünya çatlıyordu. Egwene çılgın gibi onu iple bağladı, bir arada tutmaya çalıştı. Kırılmasını engelleyecekti, ama çok çaba gerektiriyordu…

Düş soldu ve uyanmaya başladı. Hemen Kaynak’a kucak açtı ve ışık ördü. Neredeydi?

Üzerinde geceliği vardı ve Beyaz Kule’deki yatağında yatıyordu. Kendi odasında değil. Suikastçının saldırısından sonra henüz onarılmamıştı orası. Çalışma odasında küçük bir yatak odası vardı ve orada yatmıştı.

Başı zonkluyordu. Bir önceki gece, gözlerinden yorgunluk akarak Merrilor Meydanı’ndaki çadırında, Caemlyn’in düşüşü hakkındaki raporları dinlediğini hatırlayabiliyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde, Gawyn bir noktada onun yerde bir şiltede değil bir yatakta uyuyabilmesi için Nynaeve’e bir kapıyol açtırmıştı.

Egwene kendi kendine homurdanarak kalktı. Muhtemelen Gawyn haklıydı, ama ses tonuna sinir olduğunu açık seçik hatırlayabiliyordu. Kimse kullandığı ses tonu için Gawyn’i paylamamıştı, Nynaeve bile. Egwene şakaklarını ovaladı. Bağ ağrısı, Halima ona bakarken’ gelen baş ağrıları kadar kötü değildi, ama yine de epey canını yakıyordu. Kuşkusuz bedeni son haftalarda çok az uyumasına itiraz ediyordu.

Kısa süre sonra –giyinmiş, yıkanmış ve birazcık daha iyi hisseder halde– odadan çıktı ve Gawyn’i Silviana’nın masasına oturmuş kapının yanında duran çömezi görmezden gelerek bir raporu okurken buldu.

“Bunu yaptığını görse Silviana seni ayak parmaklarından pencerenin dışına asar,” dedi Egwene kuru kuru.

Gawyn ayağa fırladı. “Onun raporlarından biri değil,” diye itiraz etti. “Yalnızca kız kardeşim Caemlyn’den son haberleri yolladı. Daha birkaç dakika önce, kapıyolla geldi.”

“Ve sen de okuyorsun, öyle mi?”

Gawyn kızardı. “Yak beni Egwene. Orası benim evim. Mühürlü değildi. Düşündüm ki…”

“Sorun değil Gawyn,” dedi Egwene içini çekerek. “Bakalım ne diyor.”

“Çok haber yok,” dedi Gawyn yüzünü buruşturarak. Mektubu ona uzattı. Çömeze bakarak başını sallayınca çömez koşturarak çıktı. Kısa süre sonra kız buruşmaya başlamış çanmeyve, ekmek ve bir sürahi sütü koyduğu tepsiyle geri döndü.

Egwene kahvaltısını etmek üzere çalışma odasındaki masaya oturdu. Çömez çıkarken vicdan azabı duydu. Kendisi rahat bir yatakta uyurken ve ne kadar eski olursa olsun meyveyle kahvaltı ederken, Kule’nin Aes Sedailerinin ve askerlerinin büyük kısmı Merrilor Meydanı’nda kampta kalıyordu.

Yine de Gawyn’in savları mantıklı gelmişti. Herkes onun Merrilor’daki çadırda olduğunu düşünürse, suikastçılar oraya saldırırdı. Seanchan suikastçıların teşebbüsünün başarılı olmasına ramak kalmışken birkaç ek önlem daha almaya razıydı. Özellikle de güzel bir uyku çekmesine yardım ediyorsa.

“O Seanchan kadın,” dedi Egwene, fincanının içine bakarak. “Illianlı’yla gelen. Onunla konuştun mu?”

Gawyn başını salladı. “Başlarına birkaç Kule Muhafızı diktim. Bir açıdan Nynaeve de onlara kefil oldu zaten.”

“Bir açıdan mı?”

“Kadına pek çok farklı şekilde yün kafalı dedi, ama muhtemelen sana bilerek zarar vermeyeceğini belirtti.”

“Harika.” Eh, konuşmaya gönüllü bir Seanchan Egwene’in işine yarayabilirdi. Işık. Ya aynı anda hem onlarla hem Trolloclarla savaşması gerekirse?

“Kendi tavsiyene kendin uymamışsın,” dedi Egwene, masanın önündeki sandalyeye oturan Gawyn’in gözlerini fark ederek.

“Birinin kapıyı gözetlemesi gerekiyordu,” dedi Gawyn. “Nöbetçi çağıracak olsam senin Merrilor’da olmadığını herkes öğrenirdi.”

Egwene ekmekten bir lokma aldı -neyden yapılmıştı bu ekmek?– ve rapora göz gezdirdi. Gawyn haklıydı, ama onun böyle bir günde uykusuz kalması fikri hoşuna gitmiyordu. Muhafız bağı ancak bir yere kadar işe yarardı.

“Demek şehri gerçekten kaybettik,” dedi. “Duvarlar aşılmış, saray ele geçirilmiş. Trollocların şehrin tamamını yakmadığını anlıyorum. Çoğunu yakmışlar, ama tamamını değil.”

“Evet,” dedi Gawyn. “Ama Caemlyn’i kaybettiğimiz açık.” Egwene bağda onun gerginliğini hissetti.

“Üzgünüm.”

“Pek çok kişi kaçmış, ama bunca mülteci varken saldırıdan önce şehrin nüfusunun ne olduğunu bilmek zor. Muhtemelen yüz binlerce insan öldü.”

Egwene nefes verdi. Bir gecede bir ordu insan yok olmuştu. Muhtemelen bu, yaklaşan zulmün yalnızca başlangıcıydı. Şimdiye kadar Kandor’da kaç kişi ölmüştü? Ancak tahmin yürütebilirlerdi.

Andor ordusunun erzakının büyük kısmı Caemlyn’deydi. Onca insanın –yüz binlerce– yanan bir şehirden kaçarak yollara düşmesini hayal etmek Egwene’i hasta ediyordu. Ama bu düşünce Elayne’in ordusunun açlıktan kırılmasını hayal etmek kadar korkunç değildi.

Silviana için bir not yazdı ve Şifa verebilecek gücü olan tüm Aes Sedaileri mültecilere yardım etmeye yollamasını ve bunun için Beyazköprü’de kapıyollar açtırmasını istedi. Beyaz Kule’nin erzak stokları da azalmıştı, ama yine de belki oraya bir miktar erzak yollayabilirdi.

“En dipteki notu gördün mü?” diye sordu Gawyn.

Egwene görmemişti. Kaşlarını çattı, sonra Silviana’nın el yazısıyla en dibe eklenmiş cümleyi okudu. Rand al’Thor herkesin toplanmasını istemişti. Saat…

Egwene odanın eski ahşap ayaklı saatine baktı. Toplantı yarım saat sonraydı. İnledi, sonra kahvaltısının kalanını ağzına tıkıştırmaya başladı. Zarif bir yöntem değildi, ama Rand’ın karşısına boş mideyle çıkacaksa Işık kavursundu onu.