Выбрать главу

“O çocuğu boğacağım,” dedi, yüzünü silerek. “Hadi artık, gidelim.”

“En son biz gidebiliriz,” dedi Gawyn, ayağa kalkarak. “Bize emirler yağdıramayacağını gösteririz.”

“Ve ben orada olup söylediklerine karşı çıkmadan başka herkesle görüşmesi olanağını veririz, öyle mi? Bundan hoşlanmıyorum, ama şu anda dizginler Rand’ın elinde. Herkes onun ne yapacağını çok merak ediyor.”

Çadırına, Yolculuk için ayırdığı köşeye açılan bir kapıyol yarattı. Birlikte kapıyoldan geçtiler ve çadırdan çıkıp Merrilor Meydanı’nın şamatasına girdiler. Dışarıda insanlar bağırıyordu; birlikler uzak nal gümbürtüleri eşliğinde at koşturarak toplantı için pozisyon alıyorlardı. Rand burada ne yaptığının farkında mıydı? Askerleri bu şekilde bir araya getirmek ve onları kararsız ve sinirli bir halde bırakmak? Yahni tenceresine bir demet havaifişek atmak ve sonra onu sobanın üzerine yerleştirmekten farksızdı. Eninde sonunda bir şeyler patlamaya başlardı.

Egwene’in bu kargaşayı idare etmesi gerekiyordu. Uzun adımlarla çadırından çıktı ve yüzündeki ifadeyi yok etti. Gawyn de solunda, bir adım peşinden yürüyordu. Dünyanın bir Amyrlin’e ihtiyacı vardı.

Silviana, Kule Salonu toplantısına gidiyormuş gibi etol ve asasıyla resmi bir biçimde giyinmiş, dışarıda bekliyordu.

“Toplantı başladığında bununla ilgilen,” dedi Egwene, notu ona uzatarak.

“Peki Anne,” dedi kadın, sonra Egwene’in sağına geçerek peşine takıldı. Silviana ile Gawyn’in birbirlerini görmezden geldiğini bilmek için Egwene’in arkasına bakması gerekmiyordu.

Kampın batısında, Egwene birbiriyle tartışan bir grup Aes Sedai buldu. Aralarından geçti ve kadınlar sustular. Bir seyis ona atı, aksi bir iğdiş at olan Elek’i getirdi ve Egwene atına binerken Aes Sedailere baktı. “Yalnızca Temsilciler.”

Bu kadınlara bir sakinlik ve Aes Sedai buyurganlığıyla yapılmış terbiyeli şikayetler gelirdi. Her biri toplantıda bulunmaya hakkı olduğunu düşünüyordu. Egwene onlara dik dik baktı ve kadınlar yavaş yavaş hizaya girdi. Onlar Aes Sedaiydi; didişmenin onlara yakışmadığını biliyorlardı.

Temsilciler toplandı ve Egwene beklerken Merrilor Meydanı’na baktı. Shienar çayırlarında, üçgen şeklinde geniş bir alandı ve iki yanında, bir araya gelen iki ırmakla –Mora ve Erinin– üçüncü yanda ise ormanla sınırlanmıştı. Otuz metre yüksekliğinde sarp bir kayalık olan Dashar Tepesi çayırı bölüyordu. Mora’nın Arafel tarafında Polov Tepesi vardı, on iki metre kadar yüksekliği olan, üç yanı hafif eğimli, ırmağa bakan yeri uçurum, üzeri yassı bir tepe. Polov Tepesi’nin güneybatısında bataklık uzanıyordu ve yakında, Mora Nehri’nin Hawal Geçidi olarak bilinen sığlıkları vardı. Bu sığlıklar, Arafel ile Shienar arasında rahat bir geçiş sağlıyordu.

Yakında, kuzeydeki eski taş yıkıntıların karısında bir Ogier yurdu bulunuyordu. Egwene buraya geldikten kısa süre sonra Ogierleri ziyaret etmişti, ama Rand Ogierleri toplantıya davet etmemişti.

Ordular toplanıyordu. Batıdan, Rand’ın kamp kurduğu taraftan Sınırboylu bayrakları yaklaşıyordu. Aralarında Perrin’in kendi bayrağı da vardı. Perrin’in bir bayrağı olması tuhaftı.

Güneyden, Elayne’in alayı dolana dolana toplantı yerine, Meydan’ın tam ortasına yaklaşıyordu. Kraliçe en önde at sürüyordu. Sarayı yanmıştı, ama o önüne bakıyordu. Perrin ve Elayne, Tearlılar ve Illianlılar –Işık, bu orduların birbirine bu kadar yakın kamp kurmasına kim izin vermişti?– ayrı alaylar halinde yürüyordu ve her biri neredeyse ordusunun tamamını getirmişti.

Hızlı davranmak en iyisiydi. Egwene’in varlığı hükümdarları sakinleştirecek, belki sorunları önleyecekti. Bu kadar çok Aielin yakınında olmaktan hoşlanmayacaklardı. Shaidolar dışında tüm klanlar buradaydı. Egwene onların Rand’ı mı, yoksa kendisini mi destekleyeceklerini hâlâ bilmiyordu. Bilgelerin bazıları Egwene’in savlarını dinlemiş gibiydi, ama herhangi bir yorum yapmamışlardı.

“Şuraya bak,” dedi Saerin, atını Egwene’inkine yaklaştırarak. “Deniz Halkı’nı sen mi davet ettin?”

Egwene başını iki yana salladı. “Hayır. Rand’a karşı durma ihtimalleri olmadığını düşündüm.” Aslında, Tel’aran’rhiod’da Rüzgarbulanlarla görüştükten sonra, onlarla bir daha pazarlığa dalmak istememişti. Uyandığında yalnızca bebeğini değil, Beyaz Kule’yi de onlara vermeyi kabul ettiğini öğrenmekten korkuyordu.

Deniz Halkı oldukça gösterişli bir giriş yapıyordu; rengarenk giysiler içinde, Rand’ın kampının yanındaki kapıyollardan geliyorlardı. Dalgahanımları ve Kılıçustaları, krallar kadar azametliydi.

Işık, diye düşündü Egwene. Acaba en son ne zaman bu ölçekte bir toplantı yapıldı? Hemen hemen her ulusun temsilcisi vardı. Deniz Halkı ve Aieller sayılırsa daha da fazla. Yalnızca Murandy, Arad Doman ve Seanchan elindeki uluslar eksikti.

Son Temsilci de sonunda atma bindi ve yanma geldi. Harekete geçmeye hevesliydiler, ama bunu göstermeye cesaret edemiyorlardı. Egwene atını yavaş yavaş toplantı yerine doğru sürmeye başladı. Bryne’ın askerleri de çevrelerini aldı ve yere vuran botlarıyla, dimdik tuttukları kargılarıyla, bir eşlikçi alayı oluşturdular. Beyaz önlüklerine Tar Valon Alevi işlenmişti, ama Aes Sedailerden daha gösterişli görünmüyorlardı. Yürüyüşleri, ortalarındaki kadınları vurguluyordu. Diğer ordular silahlarının gücüne güvenirdi. Beyaz Kule’de daha iyisi vardı.

Bütün ordular meydanın ortasındaki toplanma yerine yöneldiler. Rand oraya çadırlar kurulmasını emretmişti. Saldırı düzenlemek için kusursuz bir alanda, bunca ordu bir arada. Bu iş yolunda gitse iyi olacaktı.

Elayne güçlerinin büyük çoğunluğunu yarıyolda bırakıp, yaklaşık yüz adamdan oluşan daha küçük bir koruma grubuyla devam ederek örnek teşkil etti. Egwene de aynısını yaptı. Diğer önderler de ilerlediler ve maiyetleri merkezdeki alanın çevresinde geniş bir halka oluşturarak durdular.

Merkeze yaklaşırken Egwene’in üzerine güneş ışığı düşüyordu. Egwene alanın üzerinde bulutların geniş, kusursuz bir halka oluşturacak şekilde dağıldığını fark etmeden geçemedi. Rand gerçekten de dünyayı tuhaf şekillerde etkiliyordu. Orada olduğunu ilan eden bir duyuruda bulunması, sancak dalgalandırması gerekmiyordu. Onun olduğu yerde bulutlar çekiliyor, güneş ışığı üzerine düşüyordu.

Ama henüz merkeze gelmemiş gibiydi. Egwene, Elayne’in yanına gitti. “Elayne, çok üzgünüm,” dedi bir kez daha.

Altın saçlı kadın önüne bakmaya devam etti. “Şehri kaybettik, ama şehir ulusun kendisi değildir. Bu toplantıyı yapmamız lazım, ama çabuk olmalıyız ki Andor’a dönebilelim. Rand nerede?”

“Oyalanıyor,” dedi Egwene. “Her zaman böyleydi.”

“Aviendha’yla konuştum,” dedi Elayne. Doru atı kıpırdandı ve hıhladı. “Dün geceyi onunla geçirdi, ama Rand ona bugün ne yapmayı planladığını söylememiş.”

“Taleplerden bahsetmişti,” dedi Egwene, hükümdarların maiyetleriyle birlikte toplanmasını izleyerek. İlk gelen, Tear Kralı Darlin Sisnera’ydı. Tacını Rand’a borçlu olmasına rağmen Egwene’i destekleyecekti. Seanchan tehdidi onu hâlâ çok rahatsız ediyordu. Siyah, sivri sakallı orta yaşlı adam pek yakışıklı değildi, ama kendine hakim ve özgüvenliydi. Atının sırtında Egwene’e dönerek eğildi ve Egwene yüzüğünü uzattı.

Darlin duraksadı, sonra atından indi, yaklaştı ve başını eğerek yüzüğü öptü. “Işık sizi aydınlatsın Anne.”

“Seni burada gördüğüme memnun oldum Darlin.”

“Sözünüz geçerli olduğu sürece. İstediğim anda, ülkeme kapıyol.”