“Egwene,” dedi Gawyn usulca, atını onunkinin yanında koşturarak, “gerçekten yaptın mı bunu?”
“Rahatsız olmuş mu görünüyor?”
Gawyn omzunun üzerinden arkaya baktı. “Çok.”
“Harika.”
Gawyn bir an sonra geniş geniş sırıttı. “Bu gerçekten fesattı.”
“Adam raporların anlattığı kadar kaba ve hödük,” dedi Egwene. “Birkaç gecesini Beyaz Kule’nin nasıl olup da onun bölgesinde kukla oynattığını merak ederek geçirse de olur. Gerçekten intikam almak istersem, açığa çıkarabileceği birkaç güzel sır da ayarlayabilirim. Nerede bu çoban? Nasıl bir cürettir ki… ”
Rand’ın geldiğini görünce sustu. Rand kırmızı-altın bir kıyafet içinde, kahverengileşmiş çayırda yürüyerek yaklaşıyordu. Yanında, havada, Egwene’in görmediği örgülerin tuttuğu çok büyük bir bohça asılıydı.
Ayak bastığı yerde çimenler yeşeriyordu.
Büyük bir değişim değildi. Geçtiği yerde çimenler canlanıyor ve aralık kepenkten gelen yumuşak bir ışık dalgası gibi yayılıyordu. Adamlar geriledi; atlar toynaklarıyla yeri dövdü. Birkaç dakika sonra halka olmuş bekleyen tüm birlikler yeşil çimenlerin üzerinde duruyordu.
Egwene basit, yeşil bir çimenlik görmeyeli ne kadar olmuştu? Egwene nefes verdi. Günün kasveti biraz hafiflemişti. “Bunu nasıl yaptığını bilmek için neler vermezdim,” diye mırıldandı kendi kendine.
“Bir örgü mü?” diye sordu Gawyn. “Aes Sedailerin kışın çiçek açtırdığını görmüştüm.”
“Bu kadar geniş bir alanı etkileyebilecek örgü bilmiyorum,” dedi Egwene. “Çok doğal geliyor. Git bak bakalım, bunu nasıl yaptığını öğrenebilecek misin. Belki Asha’man Muhafızları olan Aes Sedailerden biri gerçeği söyler.”
Gawyn başını salladı ve yanından ayrıldı.
Rand, peşinde havada süzülen büyük bohçayla yürümeye devam etti. Arkasında siyahlı Asha’manlar ve Aiellerden oluşan bir şeref muhafızı grubu vardı. Aieller düzenli sıralar halinde yürüme fikrine burun kıvırdığından araziye yayılmış, karınca sürüsü gibi geliyorlardı. Rand’ı takip eden askerler bile Aiellerden uzak duruyordu. Pek çok eski askere göre böyle bir kahverengi-sarı dalga, ölüm demekti.
Rand sakin sakin, amaçlı bir tavırla yürüyordu. Hava akışlarıyla taşıdığı kumaş bohça önünde çözülmeye başladı. Rand’ın önünde çadır bezinden geniş parçalar açıldı, kuyrukları rüzgarda dalgalanarak iç içe geçti. İçlerinden tahta direkler ve metal kazıklar düştü ve Rand onları da görünmez Hava iplikleriyle yakalayarak çevirdi.
Adımlarını hiç yavaşlatmadı. Bezler önünde derinliklerden çıkan balıklar gibi savrulurken, kumaş, tahta ve demir kargaşasına bakmadı bile. Yerden küçük toprak kesekleri fışkırdı. Bazı askerler ürkerek yerlerinden sıçradı.
Tam bir gösteri adamı oldu, diye düşündü Egwene direkler döner, açılan deliklere girerken. Çadır bezleri direklere dolandı ve bağlandı. Birkaç saniye içinde dev bir kameriye kurulmuştu. Bir ucunda Ejder bayrağı, diğerinde kadim Aes Sedai bayrağı dalgalanıyordu.
Rand kameriyeye geldiğinde de duraksamadı. Kumaşlar onun için aralandı. “Her biriniz beşer kişi getirebilirsiniz,” diye bildirdi içeri girerken.
“Silviana,” dedi Egwene, “Saerin, Romanda, Lelaine. Gawyn döndüğü zaman beşinci olacak.”
Arkadaki Temsilciler kararına sessizlik içinde razı oldular. Güvenlik için Muhafızını, destek için Vakanüvis’ini almasına itiraz edemezlerdi. Seçtiği diğer üç kişi de Kule’den en etkili kadınlar olarak görülüyorlardı. Dört Aes Sedai’nin içinde Salidar’dan iki, Beyaz Kule’ye sadık kalan gruptan iki kişi vardı.
Diğer hükümdarlar Egwene’in önden girmesini beklediler. Bu yüzleşmenin, özünde, Rand ile Egwene arasında olduğunu biliyorlardı. Daha doğrusu, Ejder’le Amyrlin Makamı arasında.
Kameriyede sandalye yoktu, ama Rand köşelere saidinden ışık küreleri asmıştı. Asha’manlardan biri ortaya küçük bir masa bıraktı. Egwene çabucak saydı. On üç ışık küresi.
Rand, kolları arkasında, âdet edindiği üzere bir eliyle diğer önkolunu tutarak karşısında duruyordu. Min yanındaydı ve elini onun koluna koymuştu.
“Anne,” dedi Rand, başını sallayarak.
Demek saygı gösterisinde bulunacaktı, öyle mi? Egwene de başını sallayarak karşılık verdi. “Lord Ejder.”
Diğer hükümdarlar ve eşlikçileri kameriyeye doluştu. Çoğu çekinerek hareket ediyordu. Ama Elayne azametle girdi ve Rand ona sıcak bir gülümseme bahşedince yüzündeki hüzün yok oldu. Yün kafalı kadın hâlâ Rand’dan etkileniyordu ve herkesi zorbalıkla buraya getirme tarzından pek memnun olmuş görünüyordu. Elayne, Rand’ın başarısıyla gurur duyuyordu.
Sen de bir parça gurur duymuyor musun peki? diye sordu Egwene kendi kendine. Eskiden basit bir köylü olan, evlenmene ramak kalan Rand al’Thor, şimdi dünyanın en güçlü adamı. Yaptığı işlerle gurur duymuyor musun?
Belki birazcık.
Sınırboylular, Shienar Kralı Easar’ın önderliğinde girdiler ve hiç de çekingen bir halleri yoktu. Domanlıların başında, Egwene’in tanımadığı yaşlı bir adam vardı.
“Alsalam,” diye fısıldadı Silviana şaşkın bir sesle. “Geri dönmüş.”
Egwene kaşlarını çattı. Neden haber kaynakları ona Alsalam’ın geldiğini bildirmemişti? Işık. Rand, Beyaz Kule’nin onu gözaltına almaya çalıştığını biliyor muydu? Egwene bu gerçeği daha birkaç gün önce, Elaida’nın kâğıtlarını karıştırırken öğrenmişti.
Cadsuane de girdi ve Rand izin verircesine, ona bakarak başını salladı. Cadsuane yanında beş kişi getirmemişti, ama Rand onu Egwene’in beş kişilik grubuna saymayı da gerekli görmedi. Bu Egwene’e can sıkıcı bir yenilik gibi geldi. Perrin karısıyla geldi ve kenarda durdular. Perrin kütüğe benzeyen kollarını kavuşturdu. Yeni çekici, kemerinden sarkıyordu. Perrin’i okumak Rand’ı okumaktan çok daha kolaydı. Perrin endişeliydi, ama Rand’a güveniyordu. Nynaeve de öyle, kavrulası. O da Perrin ve Faile’in yanında yerini aldı.
Aiel klan şefleri ve Bilgeler büyük bir kalabalık halinde geldiler – Rand’ın beş kişi getirme kuralı muhtemelen her klan şefinin beşer kişi getirmesi anlamına geliyordu. Sorilea ve Amys dahil, bazı Bilgeler Egwene’in tarafına geçtiler.
Işık onları kutsasın, diye düşündü Egwene, nefesini tutarak. Rand kadınlara göz attı ve Egwene onun dudaklarının gerildiğini gördü. Son adamına ve kadınına kadar tüm Aiellerin onu desteklememesine şaşırmıştı.
Kameriyeye en son giren, Murandy Kralı Roedran oldu ve o sırada Egwene ilginç bir şey fark etti Rand’ın pek çok Asha’manı –Narishma, Flinn, Naeff– Roedran’ın arkasına geçmişti. Rand’ın yanında kalan diğerleri, yakınından kurt geçen kediler kadar tetikte görünüyordu.
Rand kısa boylu, şişman adama yaklaştı ve gözlerinin içine baktı. Roedran bir an kekeledi, sonra mendille alnını sildi. Rand bakmaya devam etti.
“Nedir bu?” diye sordu Roedran. “Sen Yenidendoğan Ejder’mişsin, öyle diyorlar. Ben olsam sana izin vermez…”
“Dur,” dedi Rand, bir parmağını kaldırarak.
Roedran hemen sustu.
“Işık beni yaksın,” dedi Rand. “Sen osun, değil mi?”
“Kim?” diye sordu Roedran.
Rand sırtını döndü ve Narishma ve diğerlerine yerlerinde kalmalarını işaret etti. Gönülsüzce denileni yaptılar. “Bir anlığına düşündüm ki…” dedi Rand, başını iki yana sallayarak. “Neredesin?”
“Kim?” diye sordu Roedran yüksek sesle, ciyaklarcasına.
Rand onu duymazdan geldi. Herkes içeri girdikten sonra, kameriyenin örtüleri sonunda durdu. “Evet,” dedi Rand. “Hepimiz buradayız. Geldiğiniz için teşekkür ederim.”