Выбрать главу

Elayne gülümsedi. “Raporları kumandanlarımdan dinlerim Uno,” dedi. “Sen dinlen ve lanet bir banyo bul, seni çoban çıbanının veledi.”

Uno cümleyi duyunca ağzındaki suyu püskürttü. Elayne gülümsedi. Bu son küfrü bir önceki gün bir askerden duymuştu ve neden pis bir küfür sayıldığını hâlâ bilmiyordu. Ama istediği etkiyi yaratmıştı.

“Ben… Bana lanet banyo yok,” dedi Uno. “Şey, Majesteleri. Beş dakikalık molamı aldım. Lanet Kandor’da Trolloclar yakında saldırıya geçer ve diğerlerinin bensiz savaşmasına izin veremem.” Elini göğsüne götürerek selam verdi ve eğildi; sonra Yolculuk alanına seğirtti.

“Yazık,” dedi Birgitte, “iyi bir içki arkadaşıydı. Biraz daha kalmasını isterdim.” Elayne bağda, Uno’nun arkasını seyrederken onun daha farklı bir tepki verdiğini hissetti.

Elayne kızardı. “Şu anda buna zaman yok. O şeylerin ikisine de zaman yok.”

“Yalnızca bakıyordum,” dedi Birgitte masum masım. “Sanırım gidip diğer savaş meydanlarından gelen raporları dinlesek iyi olacak.”

“Bence de,” dedi Elayne kararlılıkla.

Birgitte sinirini dile getirmedi, ama Elayne hissedebiliyordu. Birgitte savaş planlarından nefret ediyordu; Elayne’e göre bin savaşa katılmış bir kadın, tarihin en büyük anlarının bazılarında sayısız hayat kurtarmış bir kahraman için tuhaf bir şeydi.

Kumanda çadırına geldiler. Ordunun yanında taşıdığı birkaç büyük çadırdan biriydi. İçeride, Bashere’i kumandanlarla konuşurken buldu: Abell Cauthon, Gailene ve Beyazcüppelerin kumandan yardımcısı Trom oradaydı. Perrin gibi, Galad da Caemlyn’de, taciz güçlerinin yanındaydı. Elayne, Trom’u şaşırtıcı ölçüde cana yakın bulmuştu – Galad’dan çok daha cana yakın.

“Ee?” diye sordu.

“Majesteleri,” dedi Trom, eğilerek. Elayne’in Aes Sedai olduğu gerçeğinden hoşlanmıyordu, ama bunu saklamakta başarılıydı. Odadaki diğerleri selam verdiler, ama Bashere dostça el sallamakla yetindi ve sonra savaş haritalarını gösterdi.

“Tüm cephelerden rapor geldi,” dedi. “Kandor mültecileri Amyrlin ve askerlerine doğru akın ediyor ve aralarında epey savaşçı da var. Çoğunluğu Ev askerleri ve tüccar korumaları. Lord Ituralde’nin güçleri hâlâ Shayol Ghul’e doğru yola çıkmak üzere Lord Ejder’i bekliyor.” Bashere bıyıklarını sıvazladı. “O vadiye girdikten sonra geri çekilmeleri mümkün değil.”

“Sınırboylu ordusu?” diye sordu Elayne.

“Dayanıyor,” dedi Bashere, Shienar haritasını işaret ederek Elayne aylak aylak, Uno’nun halkının geri kalanıyla birlikte Geçit’te savaşmayı dileyip dilemediğini merak etti. “Son haberci alt edilmekten korktuklarını ve kontrollü bir biçimde geri çekilmeyi düşündüklerini söyledi.”

Elayne kaşlarını çattı. “Orada işler o kadar kötü mü? Ben Andor’daki Trollocların işini bitirip onlara katılana kadar dayanmaları gerekiyordu. Plan buydu.”

“Öyleydi,” diye onayladı Bashere.

“Bana savaş zamanında bir planın ancak ilk kılıç çekilene kadar sürdüğünü söyleyeceksin,” dedi Elayne. “Ya da belki ilk ok düşene kadar?”

“İlk mızrak kalkana kadar,” dedi Bashere kısık sesle.

“Bunun farkındayım,” dedi Elayne, parmağını haritaya uzatarak. “Ama Lord Agelmar’ın bir Trolloc sürüsünü tutabilecek kadar iyi bir general olduğunu da biliyorum, özellikle de Sınırboylu ordular orada ona destek verirken.”

“Şimdilik dayanıyorlar,” dedi Bashere. “Ama yine de büyük baskı altındalar.” Elayne itiraz edecek olunca elini kaldırdı. “Geri çekilme fikrinin seni endişelendirdiğini biliyorum, ama Agelmar’ın kararına saygı duymanı öneririm. Büyük bir kumandan olarak şöhretini hak ediyor ve o orada, biz ise çok uzaktayız. O ne yapılması gerektiğini bilir.”

Elayne derin bir nefes aldı. “Evet. Haklısın. Bak bakalım, Egwene ona asker gönderebilecek durumda mı. Bu arada, buradaki savaşı bir an önce kazanmamız gerek.” Dört cephede savaşmak kaynaklarını hızla tüketecekti.

Elayne yalnızca tanıdığı bir arazide savaşma avantajına sahip olmakla kalmayıp, sayıca da üstün durumdaydı. O Andor’da Trollocları temizlerken diğer ordular yerlerinde kalabilirse, Lan ile Agelmar’a katılıp, Geçit’teki beraberliği zafere dönüştürebilirdi. Ondan sonra Egwene’e destek verir, Kandor’u ele geçirebilirdi.

Elayne’in ordusu tüm bu operasyonun anahtarıydı. Andor’da kazanmazsa, diğer ordular destek kuvvet bulamazdı. Lan ve Ituralde’nin güçleri harcanır gider, yavaş yavaş küçülerek yok olurdu. Gölge’nin onun üzerine ne gönderdiğine bağlı olarak, Egwene’in bir şansı olabilirdi. Elayne böyle bir durumun sonunda ne olacağını bilmek istemiyordu.

“Trollocların bize saldırması lazım,” dedi. “Hemen.”

Bashere başını salladı.

“Tacizleri hızlandırın,” dedi Elayne. “Ok salvoları kesintisiz olsun. Saldırmazlarsa, onları erite erite bitireceğimizi açıkça anlasınlar.”

“Ya şehrin içlerine çekilirlerse?” diye sordu Trom. “Yangınlar sönüyor.”

“O zaman, istesek de istemesek de, o ejderleri getirip Caemlyn’i dümdüz edeceğiz. Daha fazla bekleyemeyiz.”

Androl uyanık kalmaya çalıştı. Verdikleri içecek .. onu uyuşturmuştu. Bunun amacı neydi?

Yönlendirmekle ilgili bir şey, diye düşündü Androl sersem sersem. Kalkan olmamasına rağmen Tek Güç’ü kavrayamıyordu. Ne tür bir içecek yapardı bunu?

Zavallı Emarin, bağları içinde yatmış ağlıyordu. Henüz onu Döndürmeyi başaramamışlardı, ama saatler ilerledikçe, kırılmaya gittikçe daha fazla yaklaşıyordu. Androl gerindi ve başını çevirdi. Taim’in bu süreç için kullandığı on üç adamı zar zor seçebiliyordu. Loş odadaki masanın çevresinde, kamburlarını çıkararak oturmuşlardı. Bitkin görünüyorlardı.

Androl hatırladı… Taim önceki gün bağırıp çağırmıştı. İşin çok ağır ilerlediğini söyleyerek adamlara sövüp saymıştı. Döndürdükleri ilk adamlara ve kadınlara çok fazla güç harcamışlardı ve şimdi daha fazla güçlük çekiyor gibiydiler.

Pevara uyuyordu. Çay onu kendinden geçirmişti. Ondan sonra Androl’e de çay vermişlerdi, ama sonradan akıllarına gelmiş gibi. Çoğu zaman onu tamamen unutuyorlardı. Taim aslında, yardakçılarının Pevara’ya çay verdiğini öğrendiğinde kızmıştı. Sırada Pevara’yı döndürmek vardı anlaşılan ve işlem kurbanın yönlendirebilmesini gerektiriyordu.

“Beni bırakın!”

Androl yeni sese döndü. Abors ve Mishraile birini sürükleyerek kapıdan içeri girdiler. Bakır tenli, kısa boylu bir kadın. Logain’in bağ kurduğu Aes Sedailerden biri, Toveine.

Yakında, gözleri kapalı olan ve öfkeli bir güruhtan dayak yemiş gibi görünen Logain kıpırdandı.

“Ne yapıyorsunuz!” diye sordu Toveine. “Işık! Ben…” Abors ağzını tıkayınca sesi kesildi. Kalın kaşlı adam. Döndürmeler başlamadan önce, kendi isteğiyle Taim’in tarafına geçmişti.

Androl, puslu bir zihinle, ellerini iplerden kurtarmaya çalıştı. Halatlar daha sıkı bağlanmıştı. Doğru. Evin halatları fark etmiş, yeniden bağlamıştı.

O kadar çaresiz hissediyordu ki. İşe yaramaz. O duygudan nefret ediyordu. Androl’ün hayatını adadığı bir şey varsa, o da asla işe yaramaz olmamaktı. Her zaman durum hakkında bir şeyler bilmek.

“Şimdi kadını döndürün,” dedi Taim’in sesi.

Androl döndü ve başını uzattı. Taim masada oturuyordu. Döndürme işlemi sırasında orada bulunmaktan hoşlanıyordu, ama Toveine’e bakmıyordu. Ellerindeki bir şeyi okşuyordu. Bir tür disk…

Aniden ayağa kalktı ve elindeki şeyi kemerindeki keseye tıktı. “Diğerleri bu kadar çok Döndürme işlemi yaptıkları için yorulduklarından yakınıyor. Eh, bunu Döndürürlerse, kadın da onlara katılır ve gücünü onlar için kullanabilir. Mishraile, sen benimle gel. Zamanı geldi.”