Выбрать главу

“Yemeğe ihtiyacın var,” diye bildirdi Kathana. “Bir haftadır doğru düzgün yemek yememiş bir adama benziyorsun. Gözünü nasıl kaybettin?”

“Murandy’de bir lordun korumasıydım,” dedi Mat. “Bir pusuda kaybettim.”

“Kuyruklu yalan,” dedi Kathana, Mat’in önüne soslu domuz eti dilimleriyle dolu bir tabak bırakarak. “Ama çoğundan daha iyi. Gerçekten de iyi söyledin. Neredeyse inanacaktım. Jame, yemek istiyor musun?”

“Kapıyı korumam lazım!” diye seslendi adam.

“Işık, adam. Birinin kapıyı alıp götüreceğini mi sanıyorsun? Gel buraya.”

Jame homurdandı, ama gelip Mat’in yanında bir tabureye yerleşti. Kathana bir bira kupası bıraktı ve adam dümdüz önüne bakarak kupayı dudaklarına götürdü. “Gözüm sende,” diye mırıldandı Mat’e.

Mat bunun onun için doğru han olduğundan emin değildi, ama emredildiği gibi kadının yemeğini yemeden giderse kellesini kurtarabileceğinden de emin değildi. Yemeği tattı; epey güzeldi. Kadın uzaklaşmış, parmağını sallayarak masalardan birindeki adama haddini bildiriyordu. Yanlış yerde büyüdüğü için bir ağaca haddini bildirecek bir kadına benziyordu.

Bu kadın, diye düşündü Mat, Nynaeve’le aynı odaya girmemeli En azından ben seslerini duyabilecek kadar yakındayken değil.

Kathana telaşla geri döndü. Boynundan bir evlilik bıçağı sarkıyordu, ama evli bir adam olduğundan Mat birkaç saniyeden daha fazla bakmadı. Kadının eteği, Ebou Darlı sıradan insanların yaptığı gibi, kenardan iğnelenmişti. Kadın tezgaha dönüp Jame’in yemeğini hazırlarken, Mat adamın kadına sevgiyle baktığını fark etti ve bir tahmin yürüttü. “Siz ikiniz evleneli çok oldu mu?” diye sordu.

Jame onu süzdü. “Hayır,” dedi sonunda. “Okyanusun bu yanma geleli çok olmadı.”

“Bu mantıklı sanırım,” dedi Mat, Kathane’in önüne bıraktığı biradan bir yudum alarak. Bugünlerde her şeyin tadının ne kadar berbat olduğu hesaba katılırsa, bira fena değildi. Birazcık berbattı yalnızca.

Kathana zar atan adamların yanma gitti ve solgun göründüklerini, daha fazla yemek yemeleri gerektiğini bildirdi. Bu Jame denen adamın iki at cüssesinde olmaması şaşılacak şeydi. Ama kadın konuşkandı, bu yüzden belki ondan öğrenmek istediği şeyleri öğrenebilirdi.

“Eskiden olduğu kadar çok düello yapılmıyor gibi,” dedi Mat kadına, yanından geçerken.

“Seanchan kuralları yüzünden,” dedi Kathana. “Yeni İmparatoriçe’nin kuralları, sonsuza dek yaşasın. Düelloları tamamen yasaklamadı ve yasaklamaması da çok iyi bir şey. Ebou darlılar fethedilmek gibi önemsiz bir şey için isyan etmezler, ama düellolarımızı yasaklarsan… o zaman görürsün. Her neyse, artık bir hükümet görevlisi düellolara tanık olmak zorunda. Yüz ayrı soruyu yanıtlamadan ve ücretini ödemeden düello yapamıyorsun. Düellonun tüm eğlencesini kaçırdı.”

“Pek çok hayat kurtardı,” dedi Jame. “Eğer kararlıysalar, insanlar hâlâ birbirlerinin hançeriyle ölebiliyorlar. İlk önce biraz sakinleşmeleri ve düşünmeleri gerekiyor sadece.”

“Düellonun düşünmekle alakası yok,” dedi Kathana. “Ama senin güzel yüzünün sokakta doğranması hakkında endişelenmek zorunda kalmayacağım anlamına geliyor galiba.”

Jame hıhladı ve elini kılıcına götürdü. Mat ilk defa, kılıcın kabzasına balıkçıllar işlenmiş olduğunu fark etti – ama çeliğinde balıkçıl olup olmadığını göremiyordu. Mat başka soru soramadan Kathana uzaklaştı ve masalarına bira dökmüş birkaç adamı azarlamaya başladı. Uzun süre aynı yerde duramayan türden birine benziyordu.

“Kuzeyde hava nasıl?” diye sordu Jame, gözlerini önünden ayırmadan.

“Kasvetli,” diye yanıt verdi Mat dürüstlükle. “Her yerde olduğu gibi.”

“İnsanlar Son Savaş geldiği için diyor,” dedi Jame.

“Öyle.”

Jame homurdandı. “Eğer öyleyse, siyasete karışmak için kötü bir zaman demektir, sence de öyle değil mi?”

“Gerçekten öyle,” dedi Mat. “İnsanların oyunlar oynamayı bırakıp gökyüzüne bakması lazım.”

Jame onu süzdü. “Doğru. Kendi öğüdünü dinlemen lazım.”

Işık, diye düşündü Mat. Benim bir tür casus olduğumu düşünüyor olmalı. “Bu benim seçimim değil,” dedi Mat. “Bazen insanlar yalnızca duymak istedikleri şeyi duyarlar.” Etinden bir lokma daha aldı. Tadı beklediği kadar iyiydi. Bu günlerde yemek yemek, yalnızca çirkin kızların olduğu bir dansa gitmek gibiydi. Ama bu, son zamanlarda yeme talihsizliğine uğradığı yemekler arasında kötünün iyisiydi.

“Bilge bir adam gerçeği öğrenebilir,” dedi Jame.

“Ama ilk önce gerçeği bulman lazım,” dedi Mat. “Çoğu kişinin sandığından daha zordur.”

Arkalarından geçmekte olan Kathana hıhladı. “Gerçek dediğin, adını hatırlayamayacak kadar sarhoş adamların barlarda tartıştığı bir şeydir. Bu da gerçeğin iyi yoldaşlara sahip olmadığı anlamına geliyor. Ben olsam ona fazla güvenmezdim yolcu.”

“Adım Mandevwin,” dedi Mat.

“Eminim öyledir,” dedi Kathana. Mat’i süzdü. “Şapka takman gerektiğini söyleyen oldu mu hiç? Eksik göze çok yakışırdı.”

“Öyle mi?” dedi Mat kuru kuru. “İnsanları zorla beslemeye ek olarak moda danışmanlığı da mı yapıyorsun?”

Kadın temizlik beziyle Mat’in kafasının arkasına vurdu. “Yemeğini ye.”

“Bak dostum,” dedi Jame, Mat’e dönerek. “Ne olduğunu ve neden burada olduğunu biliyorum. Sahte göz sargın beni kandıramaz. Kol yenlerine fırlatma bıçakları tıkmışsın ve sayabildiğim kadarıyla kemerinde altı tane daha var. Düzgün atış yapabilen tek gözlü adama rastlamadım hiç. Siz yabancıların sandığı kadar kolay bir hedef değildir o. Değil kişisel korumalarını aşmak, saraya bile giremezsin. Git kendine dürüst bir iş bul, daha iyi.”

Mat ağzı bir karış açık, bakakaldı. Mat’in suikastçı olduğunu mu sanmıştı? Mat uzandı ve sargıyı çıkarıp eskiden gözünün olduğu çukuru gösterdi.

Jame göz boşluğuna bakakaldı.

“Tuon’un peşinde suikastçılar mı var?” dedi Mat sakin sakin.

“Adını öyle telaffuz etme,” dedi Kathana, temizlik bezini yine savurarak.

Mat bakmadan elini kafasının arkasına uzattı ve bezin ucunu yakaladı. Tek gözünü kırpmadan Jame’e bakmaya devam etti.

“Tuon’un peşinde suikastçılar mı var?” diye yineledi.

Jame başını salladı. “Çoğu işin doğrusunu bilmeyen yabancılar. Bu handan onun gibi çok adam geçti. Neden burada olduğunu yalnızca bir tanesi itiraf etti. Adamın kadının düello arazilerinin tozunu beslemesini sağladım.”

“O zaman seni dost sayıyorum,” dedi Mat, ayağa kalkarak. Bohçasına uzandı ve şapkasını çıkarıp başına taktı. “Arkasında kim var? Onları kim getirdi, kim Tuon’un başına ödül koydu?”

Yakında, Kathana şapkayı inceledi ve tatminle başını salladı. Sonra duraksadı ve gözlerini kısarak Mat’in yüzüne baktı.

“Bu iş sandığım gibi değil,” dedi Jame. “O adam en iyi suikastçıları tutmuyor. Adamlar yabancı, yani başarılı olmaları için tutulmuş değiller.”

“Şanslarının ne kadar olduğu umurumda bile değil,” dedi Mat. “Onları kim tutuyor?”

“Seni aşacak kadar önemli biri…”

“Kim?” dedi Mat usulca.

“General Lunal Galgan,” dedi Jame. “Seanchan ordularının başı. Seni çözemedim dostum. Suikastçı mısın, yoksa buraya suikastçı bulmak için gelmiş biri mi?”