Выбрать главу

942– Allah gözlerinizi korusun.

Fakir bir Bektaşi o akşamın lokma ve demini temin için bir köşede dilenirken burunsuz bir adam yanına gelerek bir beşlik lira hayır verir. Bektaşi beşliği cebine atarken:

– Allah gözlerini muhafaza etsin! diye dua eder. Adam merakla sorar:

– Babalık, neden gözlerime dua ediyorsun? Bektaşi cevaplar:

– Çünkü burnunuz olmadığı cihetle gözlerinizde bir hastalık hasıl olsa gözlük takamaz ve adeta kör gibi olurdunuz da onun için böyle dua ettim.

943– Kuluna bir bak…

Bektaşinin biri bir köyde, bir elinde şarap diğerinde ekmek, duvarın dibine yaslanmış yiyormuş. Önünden kıratın üzerinde ipek pelerinli, deri eğerli, gümüş üzengili bir beyzade rüzgar gibi süzülerek geçmiş. Çevreden geçen birine:

– Kim ola bu? diye sormuş.

– Bilmiyor musun? Bu filanca ağanın kuludur! diye cevap almış.

Bunun üzerine, bektaşi elindeki ekmek ve şarabı yukarıya doğru kaldırıp kendisini kast ederek halinden yakınmış:

– Ey Allahım, bir kendi kuluna bak, bir de"filancanmkine…

944– Yumuşasın

Bektaşi, Ramazanda erik yiyerek gidiyormuş. Bunu gören biri çatmış:

– Yahu müslüman adam oruç yer mi? Bektaşi aldırmamış:

– Yiyen kim? Ben oruçluyum.

Şaşıran adam, avurdunun şişkinliğini işaret edip sormuş:

– Peki ağzındaki nedir? Bektaşi:

– Ağzımdaki eriktir. İftara kadar yumuşasın diye ağzımda tutuyorum.

945– Çok memnun oldu

Bektaşiye sormuşlar:

– Erenler, mübarek ramazan geldi, gidiyor. Acaba kendisini memnun edebildin mi?

Bektaşi gülmüş:

– Mübarek çok memnun oldu, gelecek yıl on gün erken gelecekmiş…

946– İnadına

Köylüler yağmur duası dahil ne yaptılarsa kuraklığa neden olan havayı değiştiremiyorlar. Bektaşi"siz bu işi bana bırakın"diyerek, köydeki son suyu da ister. Herkesin şaşkınlığı arasında sırtındaki elbisesini çıkararak yıkayıp kayanın üzerine serer. Birkaç dakika sonra sağanak boşanır. Köylüler gelip Bektaşi'nin elini öperler:

– Evliya gibi adamsın baba erenler, derler. Bektaşi gökyüzünü gösterip:

. – Bugünlerde aramız bozuk da… Yağmuru elbisem kurumasın diye yağdırdı!

947– Eşeğin kabahati

Bektaşi caminin önünden geçerken bir de bakmış millet avluda bir eşeği döverek dışarı çıkarmaya çalışıyorlarmış. Kafasını avlunun kapısından içeriye uzatarak eşeği neden dövdüklerini sormuş. İçerdekiler:

– Görmüyor musun Allanın evine girmiş, demişler. Bektaşi:

– Yahu, eşekliğinden ha, bak ben giriyor muyum? demiş.

948– Keramet derim

Kendisini akıllı zanneden biri, Bektaşi'ye gördüğü rüyayı anlatmaya başlar:

– Hasta idim, şeyhimi rüyada gördüm. Bana,"yâ ahmak!"dedi, kalktım, sağlığa kavuştum; sen bunu neye yorarsın, deyince Bektaşi şu cevabı verir:

– Ne olacak keramet derim.

949– Hak deyip dururuz

Bektaşi'nin biri Mevlevi dervişine nasıl âyin yaptıklarını sorar. Mevlevi:

– Hak deyip döneriz, der. Bektaşi güler:

– Biz bir kere Hak deyince artık dönmeyiz, dururuz, cevabını verir.

950– Hastayım

Ramazanda oruç yiyen Bektaşiyi yakalayıp yargılamak üzere Kadı'nın huzuruna çıkartmışlar. Kadı öfkeyle sormuş:

– Bre adam! Mübarek Ramazanda göz göre göre oruç yenir mi?

Bektaşi cevap vermiş:

– Ne yapayım, özürüm var!

– Nedir özürün?

– Hastayım.

– Nerenden, ne hastasısın?

– Açlıktan hastayım, açlıktan.

951– Canımı sıkarsa

Bektaşiye sormuşlar:

– Ramazan gelirse ne yaparsın?

Bektaşi, dişlerini sıkıp başını sert sert sallamış:

– O beni bilir. Eğer benim canımı sıkarsa, yerim onu.

952– Ben kıldım oldu

Bektâşinin biri hocaya, abdestsiz namazın kılınıp kılınmayacağım sormuş. Hoca:

– İmkânsız, öyle şey olmaz, caiz değildir, cevabını verince, Bektaşi:

– Ben kıldım oldu, demiş.

953– Sıratı denizden geçeceğim

Bektaşi Nâfi Baba, Kurban Bayramı arifesinde kocaman bir torik alıp evine giderken tanıdıkların biri takılmış:

– Ne o erenler, kurban yerine torik mi aldın? Nâfi Baba gülerek:

– Evet canım, fakir bu yıl sıratı denizden geçmek niyetinde olduğundan derya kuzusu kurban ediyorum, cevabını verir.

954– Duan makbul değil

Dilencinin biri Bektaşi dervişine:

– On para ver, sana dua edeyim, der. Bektaşi duayı kabul

etmez. Dilenci hayır duasını kabul etmeyişinin sebebim sorunca, Bektaşi:

– Allah'ın yanında duâıı makbul olaydı kendine ederdin de dilencilikten kurtulurdun, cevâbını verir.

955– Üçümüz için ot getirmeye

Bektaşi dervişi merkebini önüne katmış yolda giderken adamın biri:

– Böyle ikiniz birlikte nereye gidiyorsunuz? diye sormuş. Bektaşi hazır cevap yapıştırmış:

– Üçümüz için ot getirmeye… demiş.

BİRAZ DA NASREDDİN HOCA'DAN

956– Hamam ücreti

Nasreddin Hoca merhum, bir gün hamama gidecek olur. Hamamcılar kendisine hiç itibar etmezler. Eski püskü bir peştemal, kirli, yırtık bir havlu verirler. Hiçbir tellak da yanına uğramaz.

Hoca kendi kendisine şöyle böyle yıkanır. Hamamdan çıkarken de on akçe gibi ancak çok zengin ve eli açık insanlann verdikleri büyük bir bahşiş bırakır.

Tabiî hamamcılar bu durum karşısında pek utanırlar.

Bir müddet sonra Nasreddin Hoca yine aynı hamama gelir. Kendisini gören hamamcılar hemen karşılamaya koşarlar. Hususi oda açarlar. Sırma işlemeli peştamallar, ipek havlular, sedef nalınlar çıkarırlar. Hoca'nın koltuğuna girerek onu içeri alırlar. Halvette çift tellak kendisini kokulu sabunlarla yıkayıp bir âlâ keselerler, Hocaya yıkandıktan sonra çay, kahve ikram ederler. İstirahatine dikkat ederler…

Hoca bu sefer hamamdan çıkarken kendisini uğurlamak üzere sıralanan hamamcılara bir akçe uzatır. Onların buna fena halde bozulduklarını görünce de şöyle der:

– Bu bir akçe, geçen sefer geldiğim zamanki hamam bahşişidir. Geçen sefer verdiğim on akçeyi de bugünkü hamam bahşişine sayarsınız!…

957– Maksadı başka imiş!…

Nasreddin Hoca merhum, eşeğim huysuzluğu yüzünden satmaya karar vererek pazara götürür. Hayvanı pazarın tellalına teslim eder.

Bir müşteri gelir, dişine bakmak ister, eşek hart diye ısırır.

Bir başkası kuyruğuna bakayım derken çifteyi yer.

Hayvan kimseyi yanına yaklaştırmaz. Kimsenin kendisini muayene etmesine izin vermez. Tellal da getirir, hayvanın yularını Hoca'ya teslim eder:

– Senin hayvanın çok huysuz, kimse bu hayvanı satın alamaz, der.

Eşeğini satamayacağını anlayan Hoca hiç bozuntuya vermeden şöyle der:

– Esasında ben de onu satmak için getirmiş değilim, maksadım Ümmet‑i Muhammed'in benim ondan neler çekmekte olduğumu görüp anlamasıdır!…

958– Tarifi bende

Hoca'nın canı çekmiş ya, bir gün evine ciğer götürmeye karar vermiş. Eve doğru giderken yolda bir ahbabına rastlamış. Boğazına düşkünlüğüyle bilinen ahbabı ciğeri görünce:

– Hocam, sizinkiler bunun nasıl pişirileceğini bilmezler. Dur ben sana bir usûl vereyim, demiş.

Hoca:

– Hatırımda kalmaz, bir kağıda yaz da ver, demiş. Ahbabı ciğer pişirme tarifini yazıp uzatmış. Hoca tekrar yoluna devam etmiş. Tam o sırada bir çaylak peyda olmuş. Kıpkırmızı ciğeri görünce; Hocanın etrafında bir kaç kez dolandıktan sonra kurşun gibi dalarak ciğeri elinden kaptığı gibi havalanmış.