Выбрать главу

Adam ısrar edince açıklamış:

– Ben Farsça bilmem. Türkçe de olsa, yazı okunaklı olmadığı için, yine okuyamazdım.

Bu kez İranlı kızıp köpürmüş:

– Başında değirmen taşı kadar kavuk, üstünde koskoca cübbenle şu mektubu okuyamazsın, bir de hocayım diye geçinirsin…

Hoca, kavuğunu cübbesini çıkarıp İranlının önüne koymuş:

– İş kavukla cübbedeyse, buyur sen giy, mektubu da sen oku!

972– Altüst

Nasreddin Hoca:

– Beni, öldüğüm zaman tepeüstü, dikine gömün, diye vasiyette bulunmuş:

– Neden, diye sormuşlar.

– Nasıl olsa, kıyamet koptuğunda dünyanın altı üstüne gelecek. O zaman güçlük çekmeden dosdoğru kalkarım!

973– Sızdırmayan küp

Nasreddin Hoca, evindeki çatlak su küpünü pazara götürüp satışa çıkarmış.

Küpün çatlak olduğunu gören alıcılar:

– Bu çatlak Hoca, işe yaramaz, demişler.

– Allah Allah… demiş Hoca. Anlaşılan sizin almaya niyetiniz yok Bari elalemin malını açık açık kötülemeyin. Bunun içindeki pamuğu karım az önce boşalttı. Bir parçası bile sızmamıştı!…

974– İçinde ben de vardım

Komşusu, Nasreddin Hocaya sormuş:

– Hocam, neydi sizin evdeki gürültü? Dün gece evinizin önünden geçerken sizin merdivenden gümbür gümbür bir şeyler yuvarlanıyordu.

– Hiç canım, demiş Hoca. Karı benim cübbeyi merdivenden aşağı attı da…

– Amma yaptın be Hocam. Cübbe o kadar gürültü çıkarır mı?

– Sen de uzun ettin birader… İçinde ben de vardım!

975– Görenler ne sanır?

Nasreddin Hocaya münasebetsiz birkaç kişi sormuşlar:

– Hocam, helada sakız çiğnemek haram mıdır?

Hoca, biraz düşündükten sonra bu münasebetsiz soruya uygun bir cevap bulur:

– Kara kaplı, bu konuda bir şey demez. Ama çiğnememek iyidir.

–Neden?

– Eee, ağzında sakızla heladan çıktığını görenler b…k yediğini sanırlar da ondan.

976– Yanında eşek bulundursun!

Nasreddin Hoca, eşeğini mahkeme kapısına bağlayıp pazara gitmiş. O sırada kadı, bir yalancı tanığı yargılamış ve merkebe ters bindirilerek kentte dolaştırılma cezası vermiş. Suçluyu, Hoca'nın kapı önündeki eşeğine bindirip gezdirmeye başlamışlar. Hoca gelince eşeğini bulamamış; uzun süre beklemek zorunda kalmış.

Bir süre sonra aynı adam, aynı suçtan dolayı aynı cezaya çarptırılmış. Bindirecek eşek arayıp bulamamışlar. Hoca'nın eşeği akıllarına gelmiş. Hoca'nın evine bir adam gönderip eşeğini istetmişler. Hoca:

– Ben eşeğimi vermem! demiş. Siz gidin o herife söyleyin: Ya bu sanattan vazgeçsin, ya da her ihtimale karşı yanında bir eşek bulundursun!..

977– Baklava tepsisi

Akşehir'e yabancı bir bilgin gelmiş, kentin en bilgili ki–şisiyle atışmak istediğini söylemiş. Nasreddin Hoca'yı çağırmışlar…

Yabancı bilgin, değnekle yere bir daire çizmiş. Hoca değneği alıp bu daireyi çizgiyle ortadan ikiye bölmüş.

Adam, Hoca'nın çizdiğine dik bir çizgi daha çekmiş, daire dörde bölünmüş. Hoca, dairenin üç bölümünü alır gibi yapmış; dördüncü bölümü karşısındakine verir gibi itelemiş.

Yabancı, parmaklarını biraraya getirerek elini yere doğru sallamış. Hoca, bunun tam tersini yapmış.

Karşılaşma sona erince yabancı bilgin açıklamış;

– Sizin Hoca pek yaman! Dünyanın yuvarlak olduğunu gösterdim."Ortasında ekvator var"dedi. Dörde böldüm,"dörtte üçü su, dörtte biri kara"dedi."Yağmur neden yağar?"dedim,"sular buharlaşmca göğe yükselip bulut olur, sonra da yağmura dönüşür"cevabını verdi.

Akşehirliler Hoca'ya da sormuşlar bu karşılaşmanın anlamını. Hoca da şunları söylemiş:

– Obur herif,"bir tepsi baklava olsa"dedi."Tek başına yiyemezsin, yarısı benim"dedim."Dörde bölsek n'aparsın?"dedi,"üçte birini yerim"dedim."Üstüne ceviz, fıstık filan eksek…"dedi."İyi olur ama, küllü ateşte olmaz, harlı ateş gerek"dedim. Altolup gitti!…

978– Eski mezar

Nasreddin Hoca:

– Beni eski bir mezara gömüverin! diye vasiyet etmiş.

– Neden hocam? demişler.

– Sorgu melekleri gelince,"Siz uykuda mıydınız?"derim onlara."Arkadaşlarınız geldi, beni sorguya çekip gereken cevapları aldılar. Görmüyor musunuz, mezarım epey eskidir."Onlar çeker giderler, ben de paçayı kurtarırım.

979– Tersyüz ederler!

Nasreddin Hoca Konya'ya giderken yolda bir köylüsüyle karşılaşır. Selamlaşırlar, birlikte yol alırlar.

Hiç minare görmemiş olan köylü, Konya'ya yaklaşırlarken, minareleri görür ve nasıl yapıldıklarına akıl erdiremez. Hoca'ya sorar:

– Hocaefendi, şu sivri sivri yüksek şeyleri nasıl yaparlar? Hoca bıyık altından güler:

– Kuyuların içini dışına çevirirler, olur biter!

980– Taşları bağlamışlar

Bir kış günü Hoca'nın Konya'ya gitmesi icab eder. Hava soğuk ve her taraf kar içinde. Böyle bir havada, uzun bir yolculuk sonrası Hoca akşam karanlığında Konya'ya ulaşabilir. Sokaklar boş, herkes evine çekilmiş. Birden etrafını başıboş köpekler sarar. Can havliyle köpekleri kovalamak için yerdeki taşlara sarılır. Hocanın devrinde mamur ve bayındır bir şehir olan Konya'da kaldırım taşları muntazam betonlanmıştır. Çaresiz kalan Hoca, üzerine doğru gelen köpeklere bakarak ellerini açar ve şöyle söylenir:

– Allah'ım bu nasıl memleket? Bütün taşları bağlayıp, köpekleri salıvermişler.

981– Tabut

Hoca'ya sormuşlar:

– Cenaze götürülürken tabutun önünde mi yürümeli, ardında mı, yoksa sağından mı gitmek daha sevap, solun da mı?

Cevap vermiş:

– İçinde gitmeyin de neresinde giderseniz gidin.

982– Kıyamet

Hoca'ya sormuşlar:.

– Kıyamet ne vakit kopacak?

– Hangi kıyamet demiş.

– Hangi kıyamet mi, kaç kıyamet var ki? demişler. Hoca: /

– İki kıyamet var demiş, karım ölürse küçük kıyamet kopar, ben ölürsem büyük kıyamet.

983– Keramet

Hoca, bir gün erenlerden olduğunu söylerken biri der ki:

– Bir keramet göster öyleyse. Hoca,

– Ne istersin? der. Adam:

– Şu karşıki dağı çağır, ayağına gelsin, der. Hoca, üç kere:

– Gel yâ mübarek, gel yâ mübarek, gel yâ mübarek diye seslenir.

Tabiatıyla dağda herhangi bir kıpırtı olmaz. Hoca derhal dağa doğru yürümeye başlar. Adam:

– Ne yapıyorsun Hoca der, hani dağ gelecekti, sen mi gidiyorsun?

Hoca hem yürür, hem de cevap verir:

– Bizde gönül, kibir olmaz, dağ yürümezse abdal yürür.

984– İş çatallaştı

Hoca, bir aralık kadılık makamında bulunmuştu. Bu sıralarda bir gün, yanına birisi gelip der ki:

– Yayılırken sizin alaca inek, bizim ineği karnından susmuş, öldürmüş.

Hoca:

– Sahibinin suçu yoksa nesne gerekmez. İnekten kan pahası alınmaz ya, der.

Gelen adam, bu sözü duyunca:

– Yanlış söyledim kadı efendi der, ölen sizin inek, öldüren bizimki.

Hoca, daha adamın sözü tamamlanmadan:

– İş çatallaştı şimdi, indirin raftaki şu kara kaplı kitabı, der.

985– Kazan

Hoca bir gün, komşusundan bir kazan ister. İşini bitirdikten sonra kazanın içine bir tencere koyup komşusuna götürür. Komşu, tencereyi görünce:

– Hoca, bu ne? der. Hoca:

– Kazan gebeymiş komşu, bizim evde doğurdu, der. Adam, pekâlâ der, kazanı, tencereyle beraber alır.

Bir zaman sonra Hoca, kazanı tekrar ister. Fakat bu sefer, geri vermez. Bir hayli gün geçer, komşusu, Hoca'nın evine gidip kazanı ister. Hoca, müteessir bir surette: