Elbette ki, kavga önemliydi, fakat uyum sağlama başka bir şeydi. Her neyse, bu soru Maxim’in olayıyla ilgili değildi.
Maxim iliklerine kadar dürüsttü.
“Massaraksh” diye haykırdı yüzbaşı. “Sağlık Departmanı onu onayladı ve gerisi bizim işimiz.” Sinirli sinirli Guy’a baktı ve konuşmasını sürdürdü. “Bir lejyonerin arkadaşına güveni tamdır. Eğer bu olmazsa, onu defetmesi gerekir. Beni şaşırttın, onbaşı. Neyse, birliğine dön. Çok az zaman kaldı.
Operasyon sırasında adayı bizzat ben inceleyeceğim.” Guy topuklarını vurarak dışarı çıktı. Güvenli bir şekilde dışarıdayım diye düşündü ve gülümsedi. Yaşlı asker sorumluluğu üzerine aldığına göre, hiç şüpheye düşmeden Maxim’i arkadaşı olarak kabul edebilirdi. Mac Sim. Gerçek soyadı çok uzundu. Onu ya şaşkın halini gözünün önüne getiriyor, ya da onun şu dağ insanlarıyla bir akrabalığı ol-duğunu düşünüyordu. Hımm, eski zamanlardaki şu kralın adı neydi? Zaremichabeshmucaray. Guy, bunları düşünürken tören alanında yürüyor ve birliği için buraları kontrol ediyordu.
Yorulmak bilmez Pandi adamları, üç katlı uydurma bir binanın en üst penceresinden aşağı doğru sürüyordu. Güç harcamaktan ter içinde kalmışlardı. Operasyona bir saat kala bu durum pek iyi değildi.
Guy “Olduğunuz gibi!” diye bağırdı uzaktan.
“Olduğunuz gibi! Dizilin!” diye haykırdı Pandi.
Birlik hemen sıra halinde dizildi.
“Dikkat!” diye bağırdı Pandi. Guy’a doğru düzgün bir şekilde yürüdü ve raporunu vermeye başladı. “Onbaşı, birlik bir kasabayı saldırıyla ele geçirmeyi öğreniyor.” Guy “Hazır olda durun” dedi. Onbaşı Serembesh bu işi ustalıkla yapsa da Guy, sesinin tonuyla memnuniyetsizliğini belirtmeye çalışıyordu. Birliğin önünde elleri arkada bağlı, bir ileri bir geri yürüyor, sıraya dizilmiş adamların birbirine benzeyen suratlarına bakıyordu.
Gri, kahverengi, mavi — şişik gözler, her hareketini izliyor ve her emrini yerine getirmek için bekliyordu. Bu onun hayatıydı, bu on iki kuvvetli adam. Sağ kanattakiler Savaş Lejyonu’nun erleriydiler. Sol kanattakiler ise diğerleri gibi olmayı bekliyorlardı. Herbiri ışıldayan düğmeleriyle siyah, düzgün üniformalarını, parlayan dövüş botlarını ve fiyakalı bir biçimde sağ kaşlarının üzerine indirilmiş berelerini giymişlerdi. Sıranın tam ortasında, adayların sağ kanadında ise Maxim duruyordu. Bir birlik liderinin bir kişiyi diğerlerinden ayırması yanlış da olsa, Maxim, Guy’ın favorisiydi. “Hey bu nedir? Bu garip kahverengi gözler, diğerleri kadar sert değil.
Her neyse, zamanla bunu da öğrenecek… Fakat bu nedir?” Guy, Maxim’e doğru yürüdü ve en üstteki açık düğmesini dürttü. Daha sonra parmaklarının ucuyla beresini düzeltti.
“Lanet olsun, işte yine o aptal sırıtması. Tamam, ona zaman ver, üstesinden gelecektir. Ne de olsa birlikteki en genç acemi er.” Guy, adam kayırdığını belli etmemek için, Maxim’in yanındaki askerin — bu her ne kadar gereksiz olsa da — kemer tokasını düzeltti. Daha sonra üç adım geri çekilerek, birliğe “rahat” durumuna geçmesini emretti.
“Askerler!” dedi Guy. “Bugün, düzenli operasyonlardan birine katılacağız. Potansiyel düşmanımızın ajanlarını etkisiz hale getireceğiz. Operasyon, Plan 33’e göre yönetilecek.
Birliğin her zamanki erleri ne yapacağını biliyor, fakat hafızalarımızı tazelemek iyi olur sanırım. Çünkü aramızda hâlâ düğmelerini iliklemeyi ihmal eden bazı adaylar var. Her birlik binanın bir girişinde görev alacak. Bu birlikler dört takıma ayrılacak. Üçer kişiden oluşan üç takımı içeride, dışarıda da destek takımı görevli olacak. İçeride görevli olan takımlar iki er ve bir er adayında oluşacak ve tüm dairelere sistemli bir şekilde girecektir. Şunu da hatırlayın ki, hiçbir kargaşa çıkarılmayacak. Bir devriye daireye girdiği zaman, şunları yapacak; aday er ön kapıyı tutacak; bir er arka girişi ele geçirecek ve hiçbir şeyin onun dikkatini dağıtmasına izin vermeyecek, takım lideri ise daireyi araştıracak. Dışardaki destek takımı ise üç er adayından oluşup ve birlik lideri tarafından komuta edilecektir. Bu durumda o ben oluyorum.
Bina girişinde durup, ihtiyaç halinde içerdeki takıma yardım sağlayacak. İç takım ve destek takımı tertibini biliyorsunuz. Dikkat!” Bir adım geri çekildi. “Takımlar halinde dizilin.” Kısa bir karmaşadan sonra, birlik takımlar halinde toplandı.
Her adam kendi yerinde duruyordu. Hiç kimse hafif makinalı tüfeğini elinden kaydırmadı ya da düşünmedi veya talimlerde olduğu gibi beresini kaybetmedi. Maxim, yüzündeki o kaba gülümsemeyle, destek takımının sağ kanadı üzerinde bir kule gibi dikilmişti. Guy’ı bir anda, Maxim’in tüm bir operasyonu oyun olarak gördüğü düşüncesi sarıverdi. Lanet olsun, bu doğru olamazdı! Bu lanet gerzek gülümseme.
“Kötü değil” diye mırıldandı ve Pandi’ye övgülü gözlerle baktı. Yaşlı adam iyi bir iş başarmıştı. Adamları gerçekten de eğitmişti. “Dikkat! Birlik, dizilin!” Yine kısa bir karmaşanın ardından düzgün, eksiksiz — çok güzel- ve düz bir sıra halinde önünde dizilmişti. Güzel!
Kesinlikle dikkate değer! Bir an titredi. Guy ellerini arkasında kavuşturmuş, birliğin önünde yürüyordu.
“Lejyonerler! Tüm Güçlü Yaratıcılar’ın gücü ve umudu biziz. Onların büyük görevini yerine getirmede güvenecek tek kişileri biziz.” dedi. Bu doğruydu, gerçekten doğruydu ve içinde bir büyü vardı. Bu durum toplumun diğer kısımlarına göre onlara bir üstünlük veriyordu. “Savaş Lejyonu tarihin demir yumruğudur. Gurur yolumuz üzerindeki tüm engelleri aşmamız söylendi. Savaş Lejyonu’nun kılıcı ateşte ısıtıldı ve ellerimizde yanıyor. Sadece düşmanın kanının akması onu serinletebilir. Düşmanımız kurnaz. Ödlek ama dikkafalı. Tüm Güçlü Yaratıcılar bize bu tehlikeli direnişi ezmemizi emretti.
Bizi kaosa ve ahlakı bozuk anarşiye sürükleyecek bu gücü kökünden koparmamızı bize emretti. Bu bizim görevimiz ve yerine getirmek bizi mutlu edecek. Çok kurban verdik.
Annelerimizin, kardeşlerimizin ve çocuklarımızın huzurunu bozduk. Dürüst işçimizi, dürüst sivil hizmetlimizi, dürüst tüccarımızı ve sanayicilerimizi hakettiklerinden yoksun bıraktık. Onlar neden evlerini işgal ettiğimizi biliyorlar, bizi en iyi arkadaşları ve onların koruyucuları gibi karşılıyorlar. Hiçbir şeyin sizi görevinizden alıkoymasına izin vermeyeceğinizi sakın unutmayın. Dost, dosttur, fakat düşman da düşman.
Sorunuz var mı?” Birlik “Hayır!” diye haykırdı.
“Dikkat!” Dinlenmek ve eşyalarınızı kontrol etmek için otuz dakikanız var. Dağılın!” Birlik dağılarak ikili ve üçlü gruplar halinde barakalarına yöneldi. Guy yavaşça onları takip etti. Maxim ise gülümseyerek onu biraz ileride bekliyordu. “Guy, hızlı bir kelime oyununa ne dersin?” Guy homurdandı. Bu çocuğu bir yere kapatmalıydı! Onu susturmak! Tanrım, bir er adayının onbaşısını operasyona yarım saat kala böyle geri zekâlı saçmalıklarla rahatsız etmesini düşünün. Guy “Oyun zamanı değil!” dedi olabildiğince soğukça.
“Bir şeye mi üzüldün?” diye sordu Maxim sempatik bir şekilde.
Guy ise başını hiddetle salladı. Onun için daha hangi lanet olası şeyi yapmalıydı? İyi huylu bu devi susturmak tamamıyla imkânsızdı. O her şeyin üstündeydi, çünkü kız- kardeşinin kurtarıcısıydı ve askeri alanda talim dışında her şeyde üstündü. Guy etrafına baktı ve yalvarırcasına “Dinle, Mac, beni lanet olası aptal bir duruma sokuyorsun. Kışlada, ben senin patronunum, emirleri ben veririm ve sen de itaat edersin. Bunu o aptal kafana vura vura söylüyorum.”