“Neden buna inanmıyorsun? Bak, diyelim ki bana inanmıyorsun; önemsiz bir adamım. Fakat ya yüzbaşı? Ya da tugay komutanı?”
Maxim giysisini fırlattı, pencerenin kenarına giderek başını cama dayadı.
“Peki ya hata yapıldıysa?” Guy şaşkınlık içindeydi: “Hata? Kim hata yapıyor?” Tugay komutanı mı? Mac, aptal olma!”
Mac, arkasını dönerek: “Tamam. Fakat şu anda komutanı tartışmıyoruz. Konumuz degenler. Örneğin seni ele alalım. Bir amaç uğruna ölürsün.
Bu doğru değil mi?”
“Doğru! Tabii ki sen de bu uğurda ölürsün!”
“Doğru, diyelim ki ikimiz de bir amaç uğruna ölürüz. İşte anlatmaya çalıştığım bu. Bir amaç uğruna ölürüz, Lejyon’un bize verdiği para için değil! Bana banknotlarınızdan bir milyar öner, ben kesinlikle bunun için ölmem ve sen de öyle.” Guy, Mac’in nasıl bir karakteri olduğunu düşünüp, her zaman garip düşüncelere daldığını düşünerek: “Elbette!” dedi.
“Güzel!”
“Güzel mi? Ne demek istiyorsun?”
Maxim sabırsızlıkla: “Pekâlâ, para için ölmeyi kabul etmezsin. Ben de öyle.
Fakat sen değenlerin bunu yapabileceğini düşünüyorsun.
Saçmalık!”
Guy deliye dönmüştü: “Tabii ki yaparlar. Bu yüzden onlar degen! Para onların için her şeyden daha değerlidir. Onlar için hiçbir şey kutsal değildir. Bir çocuğu boğazlamak onlar için çok basittir. Bunu yaptılar! Anlaşana, Mac: Eğer biri ABM şebekesini yok etmeye çalışıyorsa, bu nasıl biri olabilir ki? Ben sana söyleyeyim soğukkanlı bir katil!”
“Bundan pek emin değilim. Bir kısmı bugün sorgulandı.
Eğer arkadaşlarının isimlerini verselerdi, kefeni yırtacaklar ve bir ceza kolonisinde ağır işe mahkûm edileceklerdi. Fakat yapmadılar. Bu arkadaşlarına paradan daha fazla değer verdikleri anlamına gelmez mi? Hatta yaşamlarından bile daha fazla.
Guy: “Bundan emin olamazsın. Kanunlara göre, tüm degenler mahkemeye çıkartılmadan idama mahkûm edilir. Sen onları mahkemede gördün.”
Guy, Mac’e bakarak tereddütünü ve tedirginliğini görebiliyordu. Gerçekten iyi kalpliydi fakat çok saftı. Düşmanın vahşetinin kaçınılmazlığını anlayamıyordu. Bu konuyu burada kesip saçmalamayı bırakmasını ve çenesini kapayıp üstlerini dinlemesini ona söylemeliydi. Mac ne kazkafalı ne de cahil biriydi. Eğer her şey ona açıkça anlatılırsa, o da bunları anlayacaktı.
Mac inatla: “Hayır! Sadece para için diğerlerinden nefret edemezsin.
Degenler nefret ediyorlar ve nefretinin boyutları benim hayal edebileceğimden de büyük. Sen onlardan, onların senden nefret ettiğinden daha az nefret ediyorsun. Ben de bunun nedenini öğrenmek istiyorum.”
“Bak, dinle. Sana tekrar açıklayacağım. Her şeyden önce, onlar degen. Tüm normal insanlardan nefret ederler. Doğaları gereği, sıçanlar kadar çirkindirler. Dahası, işlerine çomak sokuyoruz. Onlar kirli işlerini yapmak, paralarını almak ve rahatlık içinde yaşamak istiyorlar. Biz ne yapıyoruz? Onlara ‘Kıpırdama! Eller yukarı!’ diyoruz. Onlardan ne bekliyorsun, bize tapmalarını mı?”
“Eğer hepsi sıçanlar kadar çirkinse, ev sahibine ne diyeceksin? Hepsi satılmışsa — ki sen böyle diyorsun- o neden, serbest bırakıldı?”
Guy güldü: “Ev sahibi korkağın teki. Bunlardan da çok var. Bizden nefret ederler ama aynı zamanda korkarlar da. Bizimle iyi geçinmenin onlara faydalı olacağını bilirler. Fakat ev sahibi zengin bir adam. Onu o kadar da kolay satın alamazsın. O dişçi gibi değil. Mac, çok komiksin, çocuk gibisin! Bilmelisin ki degenler dahil herkes birbirinden farklıdır.” Mac, Guy’ın sözünü kesti: “Elbette, biliyorum. Dişçiyi düşün. Satılmış olmadığına her şeyine iddiaya girerim. Bunu sana ispatlayamam; fakat bunu içimde hissettim. Bu adam cesur ve düzgün biriydi. “degen demek istiyorsun!”
“Sen öyle de. Cesur ve düzgün bir degen. Kütüphanesini gördüm. İyi eğitimli biri. Senden ve yüzbaşından bin kat daha fazla bilgili. Neden bize karşı? Eğer her şey senin söylediğin gibiyse, neden eğitimli bir adam bunları bilmiyor? Ölümle tehdit edilse bile, insanlardan yana ve bize karşı olduğunu yüzünüze vuruyor. Neden?”
Guy ona ders verircesine: “Eğitimli bir adam iki kat daha tehlikelidir” dedi. “Sadece degen olduğu için bizden nefret ediyor. Dostum, eğitim her zaman bir nimet değildir. Tıpkı silah gibi eğitim de ona sahip olana göre değişir.”
“Eğitim her zaman bir nimettir. Seninle aynı fikirde değilim.
Khontislileri cahil olarak kabul et. O zaman onların bizi ele geçirmesinden korkmak yerine, en azından insan gibi yaşardık. Eğer eğitimsiz olsalardı, onları daha iyi kontrol edebilirdik.” Mac, garip bir tonda onu onayladı ve: “Bunu nasıl yapacağımızı biliyoruz, dostum. Nasıl acımasız olunur çok iyi biliyoruz.”
“Yine çocuklar gibi konuşuyorsun. Onları akıl yoluyla ikna etmekten çok mutlu olurduk. Bu kesinlikle daha ucuz ve daha az kanlı olurdu. Ama işe, yaramazsa yine de ikna yoluna gitmeye çalışır mısın?”
Mac, araya girerek: “Bu onların inançları olduğunu gösterir, değil mi? Eğer şu dişçi gibi iyi eğitimli biri doğru yolda olduğuna inanmışsa, Khonti’nin parasına ne gerek var?” Guy, Mac’le tartışmaktan usanmış, son çare olarak da “Yaratıcılar Kanunu”nu ona açıklamaya çalışmıştı. Fakat Mac sözünü kesti ve paravanın arkasını işaret ederek: “Rada!
Yeterince uyudun! Leyyönerlerin açlıktan ölüyor ve yardımına ihtiyaçları var!” diye haykırdı.
Guy, paravanın arkasından Rada’nın sesini duyduğuna çok şaşırmıştı.
“Uzun zamandır uyanıktım ve siz talim alanındaymışsınız gibi bağırıyordunuz.”
Guy: “Evde ne yapıyorsun?” Sabahlığını vücuduna sararak paravanın arkasından öne doğru çıktı.
“İşimi kaybettim. Mama Tei dükkânını kapattı. Kendisine miras olarak biraz para kalmış, bu yüzden taşraya geri döndü.
Dönmeden önceyse bana iyi bir iş tavsiye etti. Mac, neden eşyalarını oraya buraya saçıyorsun? Onları dolaba koy. Sana kaç kere içeri botlarınla girmemeni söyledim! Guy, masayı kur, yemeği hemen yiyeceğiz. Mac, zayıflamışsın. Tanrım, birlikte sana ne yapıyorlar.”
“Hadi, hadi” dedi Guy acıkmış görünerek “Yemek yiyelim artık.” Rada mutfağa gitmek için odadan ayrılırken, Mac şefkatli bir yüz ifadesiyle onu izledi. Guy: “Güzel, değil mi?” diye sordu. Fakat bu sırada Mac’in suratı aniden ciddi bir ifadeye büründü.
“Neyin var?”
“Dinle, Guy. Onlara her şeyi yapabilirler. İşkence bile. Sen benden daha fazlasını biliyorsun. Ama bir kadını öldürmek ya da ona işkence etmek…” Botlarını alarak odadan çıktı.
Guy homurdanarak, başını sertçe kaşıdı ve masaya tabakları koymaya koyuldu. Tartışmaları, ağzının tadını bozmuş ve kendini kötü hissetmesine yol açmıştı. Elbette ki Mac hâlâ toydu ve onların dünyasından değildi. Ancak Mac, her tartışmada her şeyi ters yüz edebiliyordu. Bu yönü inanılmazdı. Her zaman da olağanüstü mantıklıydı. Son tartışmalarında da Mac saçmalamasına rağmen, her şeye çok mantıklı bir şekil veriyordu! Guy şunu kabul etmeliydi ki, bu tartışmaları olmasaydı, şu basit sonuca çok zor varacaktı: Değenlerin en önemli kusurları degen olmalarıydı. Bunu göz önüne almadığınızda onlara yöneltilen tüm suçlamalar saçmalıktan ibaretti. “Evet, ana nokta onların degen olmaları ve normal olan her şeyden nefret etmeleriydi. Bu neden, bize Khonti’nin altınıyla karşı gelmeleri için yeterliydi. Bu Khontililerin de mi degen oldukları anlamına geliyordu? Böyle bir şeyden bize hiç söz edilmemişti. Eğer onlar degen değilse, ülkemizde yaşayan degenlerin bizden nefret ettikleri gibi onlardan da nefret etmeleri gerekiyordu. Oh, massaraksh!