Lanet olsun şu mantığa!”
Mac geri dönünce, Guy onun üzerine atıldı. “Rada’nın evde olduğunu nasıl anladın?”
“Ne demek nasıl? Bu apaçık ortadaydı.”
“Senin için apaçıktı. Peki beni niye uyarmadın? Ve, massaraksh, neden yabancılar yakındayken bu kadar gevezelik ediyorsun? Sana yüzlerce kez söyledim, massaraksh!”
“Massaraksh, buradaki yabancı kim? Rada mı? Rada bana, senin yüzbaşılarından daha az yabancı geliyor!”
“Massaraksh!
Kurallar askeri sırlar hakkında ne diyor?”
“Massaraksh ve massaraksh! Neden bana rahat vermiyorsun? Evde olduğunu biliyorsun diye düşünmüştüm! Gece vardiyasının bir şaka olduğunu sanmıştım. Ayrıca tartıştığımız hangi lanet olası askeri sırlar?”
“Görevimizle ilgili her şey —”
“Sana ve görevine lanet olsun! Kendi öz kızkardeşinin önünde bile bunları konuşamıyorsun! Her yer lanet olası sırlarınla dolu. Bu inanılmaz, ağzımızı bile açamıyoruz!”
“Kendinin kim olduğunu sanıp da bana bağırıyorsun?
Hatırlasana sersem, sana her şeyi öğreten benim! Buna rağmen bana bağıracak yüzü nereden buluyorsun?”
Guy sözlerini bile tamamlayamadan, Mac sakinleşmişti bile, Guy’a doğru yürüdü ve Guy vücudunu saran güçlü kolları hissetti. Oda etrafında dönmeye, tavan üzerine doğru gelmeye başlamıştı. Guy, boğuk bir çığlık attığı sırada, Mac onu dikkatle taşıyarak camın kenarına getirdi.
“Tamam, seni ve sırlarını nereye atayım? Camdan aşağı mı?
Guy: “Ne kadar da aptalca bir şaka bu, massaraksh!” diye bağırırken, bir yandan da dehşet içinde kollarını sallayıp duruyordu.
“Yani, camdan dışarı atılmak istemiyorsun? O zaman burada kal.”
Mac, onu paravanın arkasına taşıyarak Rada’nın yatağına fırlattı. Guy ayağı kalkarak pijamasını düzeltti ve homurdandı.
“Bir şaka ha!” Guy da sakinleşmiş ve kızgınlığını değenlere saklamaya karar vermişti.
Masayı hazırladılar. Rada bir kap çorbayla odaya girdi.
Arkasından da elinde kıymetli laboratuvar tüpüyle Kaan Amca… Bu tüp kendi başına, herkesi güvence altına almış, onu soğuktan ve yaşlılığa özgü hastalıklardan korumuştu.
Hepsi masaya oturdu ve çorbalarını içmeye koyuldu. Amca, bir bardak şarabı kafasına diktikten sonra derin bir nefes alarak düşmanı hakkında konuşmaya başladı. Shapshu, tarih öncesi bir kertenkelenin bazı kemiklerinin işleyici üzerine bir makale yazmış; fakat makale, Kaan Amca’ya göre basbayağı ahmaklıktan ibaretti ve tamamen ahmak olanlara hitap ediyordu.
Zaten Kaan Amca’ya göre fakültedeki meslekdaşları ve asistanları dahil herkes birer ahmaktı. Ya öğrenciler? Ahmaklığın zirvesindeydiler. Bu da, kaçınılmaz bir sonuç olarak, paleontolojiyi kötü bir kaderin beklemesi anlamındaydı. Guy pek de endişelenmemişti. Endişelenmenin de kimseye pek bir faydası olacağını sanmıyordu. Rada ise amcasına çok düşkündü. Kaan Amca, ne zaman meslekdaşlarından ya da üniversitenin bir keşif gezisi için fon sağlayamamasından yakınsa, Rada da onunla beraber kederlenirdi.
Bugünkü yemek sohbetlerinin seyri biraz daha farklıydı.
Paravanın arkasından, Maxim ve Guy’ın konuştuğu her şeyi duyan Rada, Kaan Amca’ya degenlerin normal insanlardan ne farkı olduğunu sordu. Bunun üzerine Guy, önce Maxim’e dik dik baktı, sonra da Rada’ya iştahlarını kaçırmamasını ve değenlerle ilgili broşürü okumasını söyledi.
Kaan Amca ise bu broşürün tamamiyle ahmaklar için hazırlandığını, Eğitim Bölümü’ndekilerin herkesi kendileri gibi ahmak sandığını ve degen sorununun broşürlerin anlattığı kadar basit olmadığını anlattı.
“Ya kültürlü ve iyi eğitimli insanlar gibi davranırız ya da barakalardaki cesur ama cahil subaylarımız gibi.” Kaan Amca bir bardak şarabı daha devirdikten sonra son günlerde geçerli olan bilimsel döngülerle ilgili teoriyi anlatmaya koyuldu.
Degenler radyasyon etkisiyle evrim geçirmiş yeni biyolojik biçimlerden ibaretti. Parmağını havaya kaldırarak anlatmaya başladı.
“Degenler, tehlikeli — buna şüphe yok. Fakat, onlar senin düşündüğünden daha da tehlikeli Guy. Onlar bu dünyada bir yer edinmek, türlerinin hayatta kalması için savaşıyorlar. Bu mücadele, bir sosyal koşul sorunu değil ve ancak en son insan ya da bir degenmutant biyolojik tarih arenasından galip ayrılana kadar sürecek. Khonti altını mı? Saçmalık! ABM şebekesine saldırılar mı? Önemsiz şeyler. Mavi Yılan Nehrinin ötesine bakın dostlarım. Evet esas tehlike oradan geliyor.
Sürekli çoğalan insansı canavar kolonileri oradan bizi ezmek ve yok etmek için gelecek. Sen ve komutanların, Guy… Sizler körsünüz. Tüm uygarlığı kurtarmak için savaşmalısımz.
Sadece bir kişiyi ya da sadece annelerimizi ve çocuklarımızı kurtarmak için değil, tüm insanlık için.”
Guy öfkelenmişti. Kaan Amca’nın insanlığın kaderiyle ilgili söyledikleriyle pek de ilgilenmemişti. Teorinin de saçmalık olduğuna inanıyordu. Eğer vahşi değenleri Khonti’ye karşı kullanmak mümkün olsaydı, bu göreve tüm yaşamını adardı.
Kaan Amca ona, kör bir aptal olduğunu söylemişti. Ayrıca “Tüm Güçlü Yaratıcılar”ın gerçekten kurban olduklarını ve kumandalarındaki sefil ve kör destekçileriyle düpedüz eşit olmayan bir savaşa girdiklerini iddia etmişti.
Guy onunla tartışmamaya karar verdi; çünkü Kaan Amca politikadan hiç anlamıyordu. Mac tartışmaya dahil olmaya çalıştı. Tam da tek kollu mahkûmdan söz edecekken, Guy araya girerek Mac’in bir görev sırrını halka duyurma yönündeki zayıf çabalarının önünü kesmiş oldu. Rada’ya diğer yemeğin servisini yapmasını ve Mac’e televizyonu açmasını söyledi. “Bugün çok çene çaldık. İzindeyiz o halde biraz dinlenelim.”
Televizyonda bir şey olmadığını görünce birden hayalgücü canlandı ve Guy vahşi degenler hakkında hikâyeler anlatmaya başladı. Üç yıldır onlarla savaşmasından dolayı, degenler hakkında birkaç şey biliyordu. Fakat hiç filozof gibi konuşanların arkasında muhafızlık yapmamıştı. Rada yaşlı adam için üzüldü ve kardeşini palavracılıkla suçladı. Mac ve Kaan Amca ise onu savundu ve hikâyesine devam etmesinde ısrar etti. Guy bunu reddetti. Duyguları incinmişti, dahası yaşlı sarhoşun delillerini çürütecek hiçbir dayanağı yoktu. Aniden 114. idam mahkûmları ünitesinin başçavuşu Zef’in ona anlattıkları aklına geldi. Zef’in teorisini büyük bir heyecanla Kaan Amca’ya anlatmaya koyuldu. Teorisine göre degenler giderek daha da aktif hale geliyordu; çünkü radyoaktif çöl gittikçe onların yerleşim alanlarına daha da yaklaşıyordu.
Değenlerin tek ümidi radyoaktiviteden arınmış bölgelere kaymaktı.
Kaan Amca dehşetle: “Bunu sana kim anlattı?” diye sordu. “Hangi ahmak, bu kadar basit bir açıklamayı uydurabilir ki?” Guy ona şeytanca baktı ve kendinden emin cevapladı: “Bu en seçkin psikiyitristlerden olan Allu Zefin fikri.”
Kaan Amca’nın dehşeti daha da artmıştı: “Onunla nerede tanıştın? Bölüğün mutfağında mı?”
Guy dudağını ısırdı ve dikkatini televizyondaki hava durumu sunucusunda odakladı.
Massaraksh, Mac yine tartışmaya dalıvermişti.
“Pekâlâ, güneydeki canavarların yeni türler olduğunu kabul etmeye hazırım. Fakat bana ev sahibi Renadu’nun onlarla ne gibi bir ortak yönü olduğunu açıklayabilir misin? Renadu da bir degen olarak kabul ediliyor; fakat bu yeni türlere ait olmadığı apaçık ortada.”