Bunun ne olduğunu biliyor musun?”
Mac sertçe cevapladı: “Evet, efendim.”
“Yalan söylüyorsun, evlat. Bilmiyorsun. Bu onları tam kafalarından vuracağın anlamına geliyor. İşe koyul, Aday Sim. Buraya bir er olarak döneceksin.” Aniden kadın konuşmaya başladı: “Eğer içinizden biri gerçek bir erkekse… anneme bana ne olduğunu anlatsın.
Duck Köyü, iki numarada oturuyor. Duck köyü, buradan hemen sonraki köy. Onun adı Bu sırada tıknaz olan adam derinden bir sesle haykırdı: “Kendini küçük düşürme.”
“- adı Illi Tader.” Adam sesini yükselterek tekrarladı.
“Kendini aşağılama.” Yüzbaşı adamın suratına bir yumruk attı. O da konuşmayı keserek elini çenesine götürdü ve yüzbaşıya ters ters baktı. Yüzbaşı Mac’e tekrar. “İşe koyul” dedi.
Mac, mahkûmları alarak silahıyla onları dürttü ve yürümelerini sağladı. Kadın dönerek tekrar bağırdı: “Duck Köyü, İki Numara, illi Tader!”
Mac, silahını mahkûmlara doğrultarak yavaşça arkalarında yürüyordu. Yüzbaşı kamyonun kapısını savurarak açtı ve direksiyonun arkasına, koltuğun hemen kenarına oturarak kolunu dışarı sarkıttı.
“Pekâlâ. On beş dakika kadar bekleyeceğiz.” Guy, mekanik bir şekilde cevap verdi: “Evet, efendim.”
Gözleriyle Mac’i izledi ve grup pembe kaya tabakasının ardında gözden kayboldu. “Dönerken bir şişe içki almam gerekecek” diye düşündü. “Onu sarhoş edip iyi hissetmesini sağlarım. Bunun işe yaradığını söylerler.” Yüzbaşı, Guy’a.
“Sigara içebilirsin” dedi.
“Teşekkür ederim, efendim, fakat sigara kullanmam.” Yüzbaşı, dişlerinin arasından tükürdü.
“Arkadaşının seni hayal kırıklığına uğratacağından endişe duymuyor musun?” Guy söylediklerinden pek de emin olmayarak: “Kesinlikle hayır, efendim. Endişelendiğimi söylesem de, beni hayal kırıklığına uğratacağını sanmıyorum. Yalnız, kadının ona düşmesinden üzüntü duyuyorum. Biliyorsunuz ki, o dağlardan geliyor ve onlar —” Yüzbaşı: “O artık ne senden ne de benden daha fazla değil” dedi. Neyse, konunun kadınla bir ilgisi yok. Ne olacağını”göreceğiz. Bu arada, sizi merkeze çağırdığımda ne yapıyordunuz?”
“Şarkı söylüyorduk, efendim.”
“Ne söylüyordunuz?”
“Dağ şarkıları, efendim. O bir çoğunu biliyor.”
Yüzbaşı, araçtan inerek patikaya doğru yürüdü ve yol boyunca ilerledi? Konuşmayı kesmiş, ıslıkla “Lejyon Marşını çalmaya başlamıştı. Guy, silah seslerini duymaya çalıştı; fakat hiçbir şey işitmedi. Endişelenmeye başlamıştı. Mac’ten kaçabilmişler miydi? İmkânsız! Yoksa silahını mı almışlardı?
Bu daha da imkânsız. O zaman, lanet olası neden ateş etmiyordu? Belki onları her zamanki idam noktasından öteye götürmüştü. Orada pis bir koku vardı ve Mac’in de koku alma duyusu çok keskindi. Bu tip durumlarda çok hassastı ve sırf bu yüzden bir mil ya da daha da öteye gidebilirdi.
Yüzbaşı: “Ee, Onbaşı Gaal” dedi ve duraksadı. “Hepsi bu. Korkarım arkadaşını daha fazla bekleyemeyiz. Dahası korkarım bu günden sonra sana onbaşı diyemeyeceğiz.”
Guy endişeyle yüzbaşına baktı. Sırıtıyordu.
“Lanet olsun, neyin var senin? Gözlerin yuvalarından fırlayacak gibi. Arkadaşın kaçtı, sıvıştı. O bir korkak ve hain.
Anlıyor musun, Onbaşı Gaal?” Guy şaşkına dönmüştü. Onu şaşkına çeviren yüzbaşının neler dediği değil, bunları nasıl söylediğiydi. Yüzbaşı coşku içindeydi. Sanki biraz önce büyük bir bahsi kazanmıştı. Guy, taş ocağına ister istemez baktı ve aniden Mac’i gördü.
Yalnızdı ve silahını kayışından tutuyordu. Yüzbaşı, boğuk bir sesle “Massaraksh” dedi. O da şaşkına dönmüştü.
Konuşmayı kesip, onlara doğru yaklaşan Mac’i izlemeye koyuldular. Yavaş ve sakin bir şekilde kırık taş parçalarına basarak yürüyordu. Sakin yüzüne ve garip görünen gözlerine baktılar. Guy’ın başı dönüyordu. Ya silah seslerine ne olmuştu? Yoksa onları boğmuş muydu? Ya da tabancasının kabzasıyla kafalarını mı ezmişti? Mac, böyle bir şeyi bir kadına yapar mıydı? Asla! Fakat silah sesleri? Hiçbir şey duyamamıştı.
Mac, beş adım önlerinde durdu ve yüzbaşının gözlerinin içine bakarak, silahını ayaklarının dibine fırlattı.
“Elveda, yüzbaşı. Onları serbest bıraktım ve şimdi de Lejyon’dan ayrılmak istiyorum” dedi ve Guy’a döndü: “Silahını ve giysilerini al” dedi. Aynı anda kemerini çözerek konuşmasını sürdürdü: “Guy, bu kirli bir iş. Bize yalan söylüyorlardı.”
Botunu ve özel giysisini çıkardı ve tüm eşyalarını buruşturup bir yığın haline getirdi. Orada öylece ayakta duruyordu. Neredeyse çıplaktı. Tıpkı güney sınırında, Guy’ın onu ilk defa gördüğü günkü halindeydi. Gümüş rengi şortu ve çıplak ayaklarıyla karşılarındaydı. Kamyonun yanına yürüdü ve elindeki eşya yığınını, motor kapağının üzerine koydu.
Guy sarsılmıştı. Yüzbaşıya baktı ve bir anda korkudan kaskatı kesildi. Bağırıyordu: “Yüzbaşı. Yapmayın! Kendi değil. O —”
Yüzbaşı, Guy’ın sözünü kesti: “Aday Sim.” Yüzbaşının eli, tabanca kılıfındaydı.”
“Kamyona bin! Tutuklusun.”
“Bu senin düşüncen. Ben özgürüm. Guy için geldim. Guy’ı bırak gitsin. Guy, seni budalaya çevirmişler. Bunlar adi insanlar. Başta haklarında bazı şüphelerim vardı, ama şimdi eminim. Gidelim Guy.”
Guy hayır anlamında kafasını salladı. Bir şeyler söylemek, bir şeyler anlatmak istiyor, fakat bunları ifade edecek ne zamanı ne de kelimeleri bulabiliyordu. Yüzbaşı silahını çıkardı.
“Aday Sim! Araca binin!” Mac, Guy’a sordu: “Geliyor musun?”
Guy, tekrar hayır anlamında kafasını salladı. Silaha baktı.
Kafasında sadece tek düşünce vardı: Mac, vurulmak üzereydi. “Oh, Tanrım ne yapmalıyım?” diye düşündü.
Mac: “Tamam” dedi. “Seni bulacağım. Her şeyi keşfettiğim gibi seni de bulacağım. Onlara ait değilsin. Rada’yı, aşkımı bana ver.” Arkasını dönüp, yürüyerek uzaklaşmaya başladı. Taş parçalarının üzerinden atlayarak, sanki ayağında bot var-mışçasına, onları kolaylıkla aştı Guy, sessizce üçgenimsi sırtını izledi ve vurulduktan sonra sol kürek kemiğinin hemen altında açılacak siyah deliği düşündü. Yüzbaşı, sesini yükseltmeden Mac’e: “Aday Sim. Sana son kez dönmeni emrediyorum. Ateş edeceğim” dedi.
Mac, durarak tekrar onlara yüzünü döndü: “Ateş etmek mi? Neden? Pekâlâ, sebebi önemli değil.
Silahını indir.”
Tabancayı, kalçası seviyesinde tutan Chachu, elini kaldırarak Mac’e nişan aldı.
“Üçe kadar sayıyorum. Kamyona bin, Aday Sim! Bir!” Mac, elini yüzbaşıya uzatarak ona doğru yaklaştı. “Hadi, bırak tabancayı.”
“İki!”
Guy: “Yapmayın!” diye bağırdı.
Yüzbaşı ateş etti. Mac, ona yakındı. Guy, kurşununun Mac’ın omzuna isabet ettiğini gördü. Mac, sanki bir engelin üzerinden atlıyormuş gibi, biraz sarsıldı.
“Seni aptal. Silahını bırak, lanet olası salak!” Mac, eli silaha yetişecek kadar yüzbaşıya yaklaştı.
Omzundan, kanlar fışkırıyordu. Yüzbaşı garip, titrek bir çığlıkla geri çekildi ve hızlı bir şekilde Mac’in geniş, bronz göğsüne üç isabetli atış yaptı. Mac yere yığıldı, doğrulmaya çalıştı; ama bunu başaramıyordu. Yüzbaşı, tabancasını üç kez daha ateşledi. Mac yüzüstü yere düştü. Hareketsiz yatıyordu.