Doktor konuşmayı kesti, bardağını eline alıp kafasına dikti.
Öfkeli bir şekilde piposundan bir nefes çekerken suratını ekşitti.
Memo birden: “Bunları ona anlatmamız çok anlamsız” dedi. “Bu durumda, tartışacak daha fazla bir şey yok. Ordi, ondan yana olduğunu söylemiştin. Şimdi söyleyin, kim onla, kim onla değil?” Ordi açıklama yapma ihtiyacı hissetti: “Neden ondan yana olduğumu söyleyeyim. İlk olarak ona inanıyorum. Bunu zaten daha önce söylemiştim ve belki o kadar da önemli değil; çünkü sadece benim fikrim. Fakat bu adam bize faydalı olabilecek yeteneklere sahip. Sadece kendi yaralarını değil, başkalarınınkileri de iyileştirebiliyor. Sizi gücendirmek istemiyorum doktor, ama bu işi sizden daha da iyi yapabiliyor.” Doktor burnunu çekti: “Benim alanım ‘Adlî Tıp’” Ordi devam etti: “Fakat hepsi bu değil. Acıyı nasıl dindireceğini biliyor.”
Forester: “Nasıl yani?” diye sordu.
“Nasıl yaptığını bilmiyorum. Sadece şakaklara biraz masaj yapıp bir şeyler fısıldıyor ve acı geçip gidiyor. Annemin evindeyken iki radyasyon nöbetine yakalandım ve her ikisinde de bana yardım etti. İlk seferinde mükemmel olmasa da, bir işe yaradı. Bilincimi yitirmem öncekilere göre daha az şiddetliydi. İkinci seferinde ise, acı bile hissetmedim.” Ansızın odadaki hava değişti. Sadece birkaç dakika önce ölmesi ya da hayatta kalmasına karar verecek olan yargıçlardı. Şimdi ise o yargıçlar gitmişti. Karşısındakiler bir umut ışığı bulan eziyet çekmiş ve mahkûm edilmiş zavallılardan ibaretti. Ona umutla bakıyorlardı. Sanki o, her gün, her gece, her dakika çektikleri acıları silip süpürmeye ve sona erdirmeye gelmiş bir kurtarıcıydı. Maxim “Evet sonunda.
Sonunda öldürmek için değil, iyileştirmek için bana ihtiyaç duyuluyor” diye düşündü. Fakat bir şey eksikti. İyileştirmek yeterli değildi. “Kuleler — ne hastalıklı bir fikir” dedi kendi kendine. “Hangi sadist böyle bir şeyi düşünebilir ki?”
Doktor, Maxim’e sordu: “Gerçekten bunu yapabilir misin?”
“Neyi yapabilir miyim?”
“Acıyı giderebilir misin?”
“Acıyı gidermek mi? Evet.”
“Nasıl?”
“Size bunu açıklayamıyorum çünkü diliniz yeterli kelimelere sahip değil ve siz de yeterince bilgi sahibi değilsiniz. Ama anlayamadığım bir şey var. Hiç ağrı kesici ilacınız yok mu?”
“Hayır, hiç yok. İnsanların acılarını sadece ölümcül dozla dindirebiliyoruz.”
“Dinleyin. Size seve seve yardım eder ve acılarınızı dindiririm; fakat gerçek çözüm bu değil! Kitlesel bir ilaç geliştirilmeli. Hiç kimyageriniz var mı?”
Geniş omuzlu: “Her şeyimiz var” diye cevap verdi. “Ama sorunun çözümü yok. Eğer varsa, neden savcı bile bu korkunç acıları çekiyor.
İnanın bana, o bu ilaca balıklama atlardı. Ama her radyasyon saldırısından önce, sarhoş olup kendini sıcak küvetin içine atıyor.
Maxim şaşırmıştı: “Devlet savcısı degen mi?”
Geniş omuzlu soğuk bir sesle cevap verdi.
“Böyle dedikodular var. Ancak konu dışına çıkıyoruz.
Sözünü bitirdin mi Ordi? Başka kim konuşmak istiyor?” Forester, geniş omuzluya: “Bir dakika” dedi. “Tüm bunlar nereye varacak? O bizim kurtarıcımız mı olacak?” Sonra Maxim’e döndü: “Benim acımı dindirebilir misin? Arkadaşlar, bu adam çok değerli, onun bu bodrumdan dışarı çıkmasına izin vermeyeceğim! Acılarım dayanılmaz ve bunları daha fazla kaldıramam. Belki birgün biraz fazla çıkıp gelebilir. Hayır, arkadaşlar, böyle bir adam bir hazine gibi saklanmalı.”
“Yani ondan yanasın” dedi General.
“Bundan da ötesi. Ona her şeyi sağlamaya hazırım.”
“Anladık. Ya sen, doktor?”
“Her ne olursa olsun ondan yanayım. Bizi iyileştirir ya da iyileştirmez, bu fark etmez.” Doktor, piposundan bir fırt çekti.
“Ordi’yle aynı fikirdeyim. Henüz bizden biri olmamasına rağmen, yakında öyle olacak. Bunun aksi bir durum olamaz.
Her durumda, düşmanlarımız için iyi biri değil. Çok fazla akıllı.
Generaclass="underline" “Tamam, sen ne düşünüyorsun, Hoofer?” Memo cevap verdi: “Ondan yanayım. Faydalı olabilir.”
“Peki o zaman” dedi general. “Ben de ondan yanayım.
Senin adına çok mutluyum. Mac. Senin icabına bakmam gerekebilirdi.” Saatine baktı ve “Gidelim” dedi. “Radyasyon saldırısı yoldadır ve Mac yeteneğini bizlere gösterme şansına sahip olacak. Forester, ona biraz bira ve biraz da şu peynirlerinden ver. Hoofer, iş başına, nöbeti Green’den devral. Sabahtan beri bir şey yemedi.
X
General, “Çift Kafalı At Kalesi”nde operasyon öncesi son brifingi veriyordu. Burası savaş sırasında harap edilen eski bir müzenin kalıntılarıydı. Her tarafı sarmaşıklar ve çimlerle çevrili vahşi, yalnız bir yerdi. Şehirde yaşayanlar kaleyi hiç ziyaret etmezdi. Bunun nedeni kalenin sıtma hastalığını yayan bir bataklığa yakın oluşuydu. Dahası, yerli halk, buranın serseriler ve hırsızların saklanma yeri olduğunu düşünüyordu.
Bu yüzden kale kötü bir üne sahipti. Maxim, toplantıya Ordi’yle beraber yayan olarak geldi. Green ve Forester ise Green’in motosikletiyle geldiler. General ve Memo-Hoofer onları, bataklığa dökülen bir kanalizazyon borusunun önünde bekliyordu. General, sigara içiyor, Mémo ise elindeki ıtırlı bir bitki sapını çılgınca savurara, sivrisinekleri kovmaya çalışıyordu. General, Forester’a sordu: “Onu getirdin mi?”
“Elbette” dedi Forester, cebindeki böcek kovucu tüpü çıkararak.
Herkes üzerine böcek kovucu kremden sürdükten sonra General brifingi açtı.
Mémo, bir harita çıkararak, herkes tüm detayları ezberlemiş olmasına rağmen, tüm operasyonun üzerinde bir kez daha durdu. Saat 0.00 ve 01.00 arası, sürünerek, dört ayrı yönden dikenli telli bariyere ulaştığımız zaman içeri girmek için çizgisel olarak dizilmiş patlayıcılardan kullanacağız. Forester ve Mémo yalnız çalışacaklar, sırasıyla biri kuzeyden diğeri batıdan yaklaşacaktı. General ve Ordi doğudan, Maxim ve Green ise güneyden geleceklerdi. Tüm saldırılar eş zamanlı olarak saat 01.00’de başlayacaktı. General, Green, Mémo ve Forester dikenli tellerde açtıkları boşluktan içeri sızacak ve nöbetçi kulübesine el bombalarıyla saldıracaklardı. Nöbetçi kulübesinde açılan ateş durduğunda ya da azaldığında Maxim ve Ordi manyetik mayınlarla kuleye tırmanacak, ama bundan önce, tamamen yok olduğundan emin olmak için, nöbetçi kulübesine iki el bombası daha atacaklardı. Ardından fünyeleri ateşleyecek ve sadece yaralıları toplayıp, doğuya, ormanın olduğu yere doğru koşup köye ulaşmak için yola koyulacaklardı. Shorty, orada onları motosikletle bekleyecekti.
Çok ciddi yaralananlar motosiklete yüklenecek, hafif yaralılarsa yayan olarak kaçacaklardı. Forester’ın kulübesi buluşma yerleri olacaktı. Orada iki saatten daha fazla beklemeyeceklerdi. En sonunda herkes normal bir şekilde dağılacaktı. “Sorusu olan? ‘Yok. Hepsi bu.’” General, sigara izmaritini fırlatıp elini gömleğinin altına götürdü ve içi sarı tabletlerle dolu küçük bir şişe çıkardı.