Dikkatle koltuğun kenarına oturdu. Hiçbir şeyi kirletmemek için ellerini dizlerinin üzerine koydu. Onlara sevgiyle bakıyordu. Çünkü belki de son defa onları görüyordu. Ayrıca biraz endişeliydi de. Biraz sonra anlatacaklarına nasıl bir tepki vereceklerini merak ediyordu?
“Dostlarım! Artık kanun kaçağıyım. Biraz önce bir kuleyi havaya uçurdum.” Kendisini hemen anladıklarına ve hangi kuleden söz ettiğini bildiklerine pek de şaşırmadı. Onlar da Maxim’e bu konu hakkında soru sormadılar. Rada yumruklarını sıkıyordu.
Maxim gözlerini ondan alamıyordu. Guy homurdanıyordu.
Tanıdık bir jestle ellerini saçlarında gezdirip odanın uzak noktasına doğru baktı.
“Seni mankafa! İntikam almaya karar verdin, ha! Kime karşı? Oh, Mac, her zamanki gibi hâlâ çılgınsın. Küçük bir çocuktan farkın yok. Ama unutma, bize hiçbir şey söylemedin, biz de hiçbir şey duymadık. Başka herhangi bir şey bilmek istemiyorum. Rada, biraz daha çay yap. Dikkat et ve gürültü yapma. Kimseyi uyandırmak istemeyiz. Elbiselerini çıkar, Mac. Bu ne pislik. Hangi cehennemdeydin?”
Maxim ayağa kalkıp soyundu. Kirli ve ıslak gömleğini üzerinden sıyırdı. Guy, vücudundaki yaraları fark etti ve yutkundu. Sıra kirli botlarına ve pantolonuna gelmişti. Onları da çıkardı. Tüm giysileri koyu renkli lekelerle kaplıydı.
“Evet. Böyle daha iyi.” Tekrar yerine oturdu. “Teşekkürler, Guy. Çok uzun kalmayacağım. Sadece sabaha kadar ve sonra burayı terk edeceğim.”
“Kapıcı seni gördü mü?”
“Uyuyordu.”
“Uyuyor muydu?” Guy şüpheliydi. “Pekâlâ, öyle diyelim.
Onun da bazı zamanlar uyuması gerekir.”
“Evde ne yapıyorsun?” diye sordu Maxim.
“Buradan ayrılacağım.”
“Ne demek istiyorsun? Tüm lejyon, şu anda köyleri didik didik arıyordur.”
“Ben artık bir lejyoner değilim.” Guy acı acı gülümsedi.
“Mac, ben lejyondan kovuldum. Artık orduda sıradan bir onbaşıyım. Köylü hödüklere sağ ayaklarını sol ayaklarından ayırt etmeyi öğreteceğim. Sonra da Khonti sınırındaki siperlere gidecekler. Yani Mac, benim tarafımda işler böyle.”
“Tüm bunlara ben mi sebep oldum?”
“Ee… evet.” Birbirlerine baktılar, fakat Guy bakışlarını ondan kaçırdı.
Aniden Maxim, Guy’ın kendisini ele vereceği düşüncesiyle dehşete kapıldı. Bu sayede belki de Lejyon’a dönüp Bağımsız Subay Çalışma Programı’na katılabilirdi. İki ay önce böyle bir düşüncenin aklından bile geçmediğini fark etti.
Kendini rahatsız hissetti ve oradan ayrılmak istedi. Fakat Rada ona gidip yıkanmasını söyledi. Maxim temizlenirken, Rada biraz yiyecek ve bir kap çay hazırladı. Guy her zamanki yerine oturup üzgün yüzünü yumruklarının arasına yasladı.
Belli ki bu kadar yıkıcı haberler almak onu dehşete düşürmüştü. Tüm bunlar belki de artık Maxim’i savunmayacağı anlamına geliyordu. Belki de Mac’le olan arkadaşlık bağları kopacaktı. Hiç soru sormamıştı. Rada da soru sormaya yeltenmemişti. Muhtemelen hâlâ çok üzgündü.
Ama gözlerini Maxim’den hiç ayırmamış, ellerine sımsıkı sarılmıştı. Maxim’in aniden gideceği korkusuyla sürekli ağlıyordu. Bir daha hiç dönmeyeceğinden, sonsuza kadar yok olmasından korkuyordu. Zamanının azaldığını fark eden Maxim, bitmemiş çay bardağını bir kenara iterek, onlara hikâyesini anlatmaya başladı.
Onlara Yüzbaşı Chachu tarafından yaralandığında teröristin annesinin kendisine nasıl yardım ettiğini, degenlerle nasıl karşılaştığını, onların nasıl insanlar olduğunu anlattı.
Kulelerin gerçek amacını onlara açıkladı ve bu dev kulelerin ne kadar da canice buluşlar olduğunu söyledi. Gece neler olduğunu, insanların makinalı tüfeklerini nasıl doldurduğunu, birbiri ardı sıra nasıl can verdiklerini, çelik direğin nasıl yıkıldığını ayrıntılarıyla anlattı. Ayrıca omzunda taşıdığı, kocası idam edilen ölü kadının hikâyesini ve çocuğundan nasıl ayrı tutulduğunu anlattı.
Rada merakla dinledi. En sonunda Guy anlattıklarına ilgi göstermediğini belli ederek ona sorular sormaya başladı.
Bunlar iğneleyici ve düşmanca sorulardı. Maxim, Guy’ın yaptığı şeyin çok zalimce ve aptalca olduğunu düşündü.
Guy’ın ona inanmadığını anlamıştı. Aslında Guy Maxim’e inanmak istemiyordu. Bu sayede kendini onun sözünü kesmekten alıkoyuyordu. Maxim sözlerini bitirdiğinde, Guy budalaca sırıtarak “Kesinlikle seni parmaklarında oynat-mışlar” dedi.
Maxim Rada’ya baktı; fakat o Maxim’e sırtını döndü.
Dudağını ısırarak duraksadı. “Bilmiyorum. Belki de bu ku-lelerden bir tane vardır. Mac inan bana, bana anlattıkların doğru olamaz.”
Maxim’i incitmek istemediğinden yumuşak sesle ve kekeleyerek konuşuyordu. Guy ansızın parladı. Kulelerin gerçek kullanımı olduğunda ısrar etti. Ona göre Maxim’in, tüm ülke çapındaki kulelerin sayısı, her yıl ve her gün bunlardan kaç adet yapıldığı hakkında hiçbir fikri yoktu. Milyarların sadece lanet olası hilkat garibeleri sürüsüne acı vermek gibi yegâne bir amaç için harcanması delilikti. Kısa süre duraksadı ve ekledi: “Sadece güvenliğe ne kadar para harcanıyor biliyor musun?”
“Bunu düşündüm” dedi Maxim. “Bu kadar basit olmadığına eminim. Ama Khontililerin, onlara kesinlikle para vermediklerini biliyorum. Guy, kule yıkıldığında acılarının nasıl dindiğini gözlerimle gördüm. ABM’lere gelince… Bak Guy, hava savunması için haddinden fazla kuleniz var. Hava sahanız daha az kuleyle korunabilir. Peki neden güney sınırınızda da ABM kuleleri var? Gerçekten de degenlerin füzeleri olduğuna mı inanıyorsun?”
“Her şey bu kadar basit değil” diye düşmanca cevapladı Guy. “Hiçbir şey bilmiyorsun ve sana her anlattıklarına inanıyorsun. Böyle söylediğim için beni affet, Mac, ama senin yerinde başka biri olsa… oh, hepimiz kolayca aldanabiliriz” dedi sertçe.
Maxim daha fazla tartışmak istemiyordu. Nasıl geçindiklerini merak ediyordu. Rada nerede çalışıyordu? Neden okula kaydolmamıştı? Kaan Amca nasıldı? Ya komşuları?
Rada sanki yeniden dirilmiş gibi boş boş konuşmaya başladı.
Bir an duraksadı, doğrularak tabakları topladı ve mutfağa yöneldi. Guy ellerini saçlarında gezdiriyor, kaşlarını çatarak karanlıktaki pencereye bakıyordu. Sonunda cesaretini topladı ve Mac’le ciddi bir konuşma yapmaya karar verdi.
“Mac, seninle gurur duyuyoruz. Senden hoşlanırım. Başımıza bunca iş açmana ve her şeyin kötüleşmesine rağmen Rada da senden hoşlanır. Hatta sadece hoşlanmıyor; fakat pekâlâ… sana âşık. Sen ortadan kaybolduğunda, sürekli ağladı. Aslında ilk hafta yatağa bile düştü. Çekici ve uygun bir kız. Ona tapan bir sürü adam var. Rada’ya karşı neler hissettiğini bilmiyorum ama sana birkaç öğüt vermeme izin ver. Tüm bu saçmalığı unut. Hiçbiri sana göre değil. Seni berbat yerlere sürükleyip yok edecek ve sen de bir yığın masum insanın hayatını yıkacaksın. Hepsi bir hiç için…
Dağlara git ve insanlarını bul. Beynin sana evinin yolunu gösteremeyebilir; ama kalbinle evine ulaşabilirsin. Kimse seni orada aramaz. Yerleşir ve hayatını düzene koyarsın. Sonra Rada için geri dönersin ve ikiniz de mutlu olursunuz. Belki o sıralarda Khonti’nin hakkından gelmiş oluruz. Pandeya’yı da köşeye sıkıştırırız. Barış nihayet sağlanır ve insan gibi yaşamaya başlarız.” Maxim, dağlardan gelmiş olsaydı, kesinlikle Guy’ın öğütlerini dinlerdi. Evine geri döner, genç eşiyle huzur içinde yaşar ve tüm karmaşık sorunlarını aklından siliverirdi. Lanet olsun, hayır! Sorunlarını nasıl unuturdu? Ne yapacağını biliyordu. Vatanında bir savunma sistemi inşa eder; bu sayede Yaratıcılar sınırdan içeri burunlarını sokamazlardı.