Выбрать главу

“Ne başarısı?” Koltuğa kendini attı; ama bir türlü bacaklarını ne pozisyonda tutacağına karar veremedi. “Massaraksh, her zaman senin şu şeytanî icadını kullanmayı beceremiyorum.

Misafirlerini küçük düşürmemeyi ne zaman öğreneceksin?”

“Bir misafir her zaman kendini rahatsız ve garip hissetmeli.

Aksi halde tüm toplantılar can sıkıcı olurdu. Meselâ şu andaki görüntün beni gerçekten de eğlendiriyor.”

“Ah evet. Biliyorum, neşeli bir karakterin var. Sadece espri anlayışın çok zahmetli Bu arada, neden rahatına bakmıyorsun? Bir yere otur.”

Savcı hâlâ ayakta olduğunu fark etti, ama iş işten geçmiş Strannik kendisine yapılan esprinin acısını çıkarmıştı bile.

Savcı rahat koltuğuna oturarak maden suyundan bir yudum aldı.

“Ee?”

Strannik doğrudan konuya girdi.

“Sen de ihtiyacım olan adamlardan biri var. Adı Mac Sim.

Onu yeniden eğitime göndermiştin, hatırladın mı?”

“Hayır.” Savcı samimiydi fakat nedense hayal kırıklığına uğramıştı. “Onu ne zaman gönderdim? Ne için?”

“Yakın bir zamanda. Kuleyi havaya uçurduğu için.”

“Ah, evet, şimdi davayı hatırladım. Pekâlâ, neden onu istiyorsun?”

“Ona ihtiyacım var. Hepsi bu.”

“Bir dakika.” Savcının canı sıkılmıştı. “Davayı başka biri gördü. Her mahkûmu hatırlamamı benden bekleyemezsin.”

“Davaları gören adamların hepsi sana bağlı sanıyordum.”

“Sadece bir tanesi ordaydı. Diğerlerinin benimle bağlantısı yok. Adı ne demiştin?”

“Mac Sim.”

“Mac Sim” diye tekrarladı savcı. “Ah, şu dağlı casus.

Hatırlıyorum. Evet, onunla ilgili garip bir hikâye vardı. Vurulmuş, fakat bu onu öldürmemiş.”

“Görünüşe bakılırsa, öyle.”

“O adamda sıradışı bir güç var. Evet, hakkında bir rapor var. Neden ona ihtiyacın var?”

“O bir mutant” diye cevap verdi. Strannik. “İlginç mentogramları vardı ve işim için ona ihtiyacım var.”

“Onu parçalara ayırıp incelemeyi mi düşünüyorsun?”

“Muhtemelen. Adamlarım onu çok uzun zamandır izliyor.

Şöyle diyeyim: Özel Stüdyo’da kullandığından beri… Ama o kaçtı.” Savcı, son derece hayal kırıklığına uğramıştı. Ağzını meyveyle doldurdu.

“Pekâlâ. Bu arada, işlerin nasıl gidiyor?”

“Her zamanki gibi, mükemmel. Senin için de aynı şeyleri duydum. İşleri çok iyi idare ediyorsun. Tebrikler. Ee… Mac’i ne zaman alıyorum?”

“Yarın emri gönderirim. Beş ya da yedi gün içinde elinde olur.

“Bedava mı?”

“İlgimi çekecek nelerin var, bir bakalım dostum.”

“İlk olarak elimde koruyucu bir kask var.”

Savcı kahkahalarla gülmeye başladı.

“Yerküre Işığı’nı da ucuza satıyorsun” dedi. “Bu arada, bunu aklında tut. En iyi kaskına ihtiyacım yok, sadece bir tanesine ihtiyacım var. Ha, bir şey daha… Takımının “Direkt Radyasyon Yayıcı” geliştirmekte görevli olduğu doğru mu?”

“Belki” diye cevapladı Strannik.

“Dinle, buna neden ihtiyacımız olsun ki? O olmadan da yeterince sorunumuz var. Bu işi hasıraltı edebilirsin değil mi?

Strannik sırıttı. “Korkuyor musun?”

“Evet, sen korkmuyor musun? Belki de kontla olan güzel arkadaşlığının biteceğini düşünmüyorsun? İşini kendi radyasyon yayıcınla halleder.”

Strannik tekrar sırıttı. “Sen kazandın. Anlaştık.” Doğruldu.

“Şansölyeye gidiyorum. Ona bir mesajın var mı?”

“Şansölye bana kızgın” dedi savcı. “Lanet olsun. Bu benim için pek de mutluluk verici değil.”

“Tamam. Bunu ona söylerim.”

“Şaka mı yapıyorsun, eğer ona benim hakkımda olumlu bir şeyler söylersen…”

“Zeki bir adamsın” dedi Strannik şansölyenin taklidini yaparak. “Deneyeceğim.”

“En azından davadan memnun kalmıştır.”

“Nereden bilebilirim ki? Buraya henüz geldim.”

“Öğrenmeye çalış. Ha şu seninki — adı neydi? Bir daha söyle de bir yere not edeyim.”

“Mac Sim.”

“Güzel. Yarın bu işle ilgileneceğim.”

“İyi şanslar” dedi Strannik ve gitti.

Savcı kaşlarını çatarak onun odadan çıkışını seyretti.

“Evet” dedi kendi kendine “Kimse onun kadar haset biri olamaz. Gerçekten de her istediğini yaptırıyor. Radyasyona karşı savunma sistemimiz onun ellerinde. Pişmanlıklar için çok geç, ama Strannik’e yakınlaşmak iyi bir fikir herhalde.

Ama nasıl? Eksikliğini duyduğu bir şey yok. O kadar önemli biri ki, hepimiz ona bağımlıyız. Bütün dualarımız onun için.

Böyle birinin gırtlağını kesmek isterdim! Ah, keşke istediği önemli bir şey olsaydı. Tek istediği lanet olası bir suçlu. Oh, evet, değerli bir suçlu! Kesinlikle, ilginç mentogramları olan değerli bir suçlu. Acaba bu herif, gerçekten dağlardan mı gelmiş? Geçenlerde Şansölye sürekli dağlardan söz ediyordu.

Belki de bunu araştırmalıyım. Ama bir Şansölye Şansölye’dir ve dedikleri sorgulanamaz.

Massaraksh, çok yorgunum, daha fazla çalışabileceğimi sanmıyorum.”

Dahili telefondan konuşmaya başladı. “Kokh, mahkûm Sim hakkında elinde ne gibi bilgiler var?” Aniden hatırladı.

“Sanırım onun hakkında bir dosya derlemiştin.”

“Evet, efendim. Davayı ilgilerinize arz etmekten onur duyacağım.”

“Getir onu buraya. Ha, biraz maden suyu daha getir.”

Dahili telefonu kapatalı çok olmamıştı ki, asistanı odaya hiç göze çarpmadan süzülmüş, karşında duruyordu. Savcı, kafasını kaldırdığında önündeki kalın dosyayı gördü.

Ardından bir bardak tınlaması, maden suyunun fokurtusu ve…

Dolu bardak dosyanın yanındaydı.

‘“Mac Sim Davası’nın (Maxim Kammerer) Özeti. Hazırlayan Asistan Kokh’. Oldukça kalındı. Pek fena bir özet değildi.”

Dosyayı açarak ilk kâğıt demedini çevirdi ve okumaya koyuldu: “Yüzbaşı Tolot’un ifadesi. Davalı Gaal’in ifadesi. Mavi Yılan Nehri’nin diğer yakasındaki sınırın kaba bir taslağı. ‘Başka hiçbir giysi giymiyordu. Konuşması uyumlu gibiydi, fakat anlaşılmazdı. Khonti ülkesinde, onunla iletişim kurmak için başarısız bir girişimde bulunulmuş. ‘ “Oh, şu aptal sınır yüzbaşıları? Düşünün ki bir Khonti casusu güney sınırımızda!

Saçmalık!” ‘Tutuklunun çizimleri sanatsal özellikler taşıyor’.

“Tamam, Mavi Yılan Nehri’nin diğer yakasında şaşırtıcı olaylar oluyor, maalesef. Eğer bölgenin özelliklerine bakacak olursak, bu herifin görünüşünde pek de sıradışı bir şeyler olduğunu söyleyemeyiz. Tabii ki, her ne kadar… neyse, göreceğiz.”

Savcı kâğıt demedini bir kenara koydu, kurumuş meyve parçalarını çiğnedikten sonra, diğer sayfayı okumaya koyuldu.

‘Tekstil ve Giyim Enstitüsü’nden özel bir komisyonun araştırmasının sonuçları. Aşağıda imzası olan biz, bilinen tüm analiz yöntemlerini kullanarak! Adalet Departmanı tarafından bize gönderilen giysi parçasını test ettik. ‘ “Ne saçma!” dedi kendi kendine… ‘…ve şu sonuçlara vardık: (1) Belirtilen nesne bir pantolon, standart ölçünün dörtte biri uzunluğunda, bir kadın ya da bir erkek tarafından giyilebilir. (2) Giysinin üslûbu hiçbir standart modele uymuyor. Aslında üslûbun varlığından söz edemeyiz, çünkü sözünü ettiğimiz pantolon bilinen yöntemlerle dikilerek imal edilmemiş. (3) Pantolon elastikî, parlak bir kumaştan üretilmiş. Aslında bu maddeye “kumaş” bile diyemeyiz. Mikroskobik araştırmalarımızın hiçbiri maddenin yapısını açığa vuramadı. Kullanılan bu madde ateşe dayanıklı, kırışmıyor ya da yırtılmıyor. Kimyasal analiz… “Hımm, garip bir ‘ pantolon” diye düşündü. “Hangi maddeden yapıldığını bulmalıyız. Bunu not almak zorunda kalacağım.” (Kâğıdın kenarına not düştü. “Kokh. Neden açıklama yok? Şu pantolon nereden gelmiş?) “Pekâlâ. ‘Ne ülkemiz ne de diğer medeni ülkelerde böyle bir teknoloji yok (Savaş öncesi kayıtlarına göre.)’ Savcı araştırma sonuçlarını bir kenara koydu. “Pantolon hakkında bu kadar bilgi yeter. Pantolon, pantolon… Bakalım dosyada başka neler varmış. ‘Tıbbî İnceleme Kayıtları.’“İlginç” diye düşündü. “Tanrım şu kan basıncına bak! Ya akciğerleri!